yerleşik yaşama geçen ilk türk topluluğu
yerleşik yaşama geçen ilk türk topluluğu bilgi90'dan bulabilirsiniz
Uygur edebiyatı
Uygur edebiyatı, Uygurların tarih içinde olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı, yazındır. Burkancılık (Budizm) ve Manihaizmin yanında Nasturilige ait eserlere de pek az olarak rastlanır. Çeviriler önce, Sanskritçe, Toharca, Tibetçe ve Soğdakca'dan yapılmıştır. Bu arada yazı da değişmiş, bengü taşlarında kullanılan Köktürk yazısının yerini Soğdak yazısından geliştirilmiş bulunan Uygur yazısı almıştır. Uygur yazısı yanında az da olsa Köktürk, Brahmi, Tibet, Soğdak ve Mani yazıları da kullanılmıştır.
Uygur Devleti yerleşik yaşamı benimseyen ilk Türk topluluğudur. Budizm ve Maniheizm'i benimsemişlerdir.
Çin'den sonra matbaayı geliştirerek ikinci kez kullanılan ve hareketli harfleri icat ettiler. 840 yılında Kırgız Türkleri tarafından yıkıldılar.
Budizm ve Maniheizm Uygurların hem mimari alanında hem de savaşçı özelliklerini kaybetmelerinde etkili olmuştur.
Kırgızlar Uygurları yıkarak Türk yurdunun Moğolların eline geçmesine neden olmuşlardır. Bu yüzden Türk tarihinde olumsuz anılmışlardır.
Karluk ve Basmiller ile birleşerek 2. Göktürk Devletini yıkan Uygurlar Orhun bölgesinde Uygur Devleti‘ni kurdular. Kurucuları Kutluk Bilge Kül Kağan, merkezleri Ordubalıktır. Bilge Kül Kağan’dan sonra Moyençur başa geçmiş, onun döneminde Müslüman Araplar ile Çinliler arasında Talas Savaşı yaşandığından, Abbasilere yenilen Çinliler güç kaybına uğramışlardı. Bögü Kağan devrinde Uygur Türkleri ile Çin arasında iyi ilişkiler kuruldu ve ticaret iyice gelişti. Bögü Kağan Çin'e yardım amacıyla Tibet Seferi'ne çıkmaya karar verdi. Mani dini avlanmayı, et yemeyi ve savaşmayı yasaklayan bir dindir.
Mani Dininin Uygurlar Üzerindeki Etkileri[değiştir | kaynağı değiştir]
Uygur Devleti'nin (Orhun Bölgesi) Yıkılışı[değiştir | kaynağı değiştir]
840 yılında bir başka Türk kavmi olan Kırgızlar Uygur Devletine son verdiler. Kırgızların Orhun Bölgesinden kovmalarıyla Uygurlar, Kansu ve Turfan bölgelerine göç etmek zorunda kaldılar.
Turfan (Doğu Türkistan) Uygur Devleti[değiştir | kaynağı değiştir]
Kırgızlar tarafından kovulan Uygurların bir bölümü Turfan Bölgesi’ne gelerek, burada yeni bir devlet kurmaya karar verdiler ve bunu başardılar. Bu devletleri de Moğollar tarafından 1207'de yıkıldı. Uygurlar günümüzde Doğu Türkistan diye anılan bu bölgede Çin’e bağlı özerk bir bölge olarak yaşamaktadır.
Uygurlarla ilgili diğer önemli hususlar[değiştir | kaynağı değiştir]
Uygurlar 18 harfli Uygur Alfabesini hazırladılar. Cengiz Han’ın egemenliğine girmelerine rağmen medeniyette geliştiklerinden Moğolları devlet teşkilatı, ticaret, bilim, sanat, alfabe gibi konularda etkilediler. Uygurlar yerleşik hayata geçen ilk Türk topluluğu olarak bilinmektedir.
Uygur Devleti'nin Bayrağı[değiştir | kaynağı değiştir]
Ortaçağ'da Orta Asya'da ileri bir uygarlık kuran Uygurlar, önceleri Kuzey Moğolistan'da yaşıyorlardı. Hun İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra Göktürklerin buyruğu altına girdiler. Sonra onlara karşı ayaklanarak bağımsız bir devlet kurdular (740). Diğer Türk boylarını da buyrukları altına alarak güçlendiler. Yüz yıl kadar Moğolistan'a egemen olan Uygurlar, Çinlilerle de ilişki kurdular.
9. yüzyılın ortalarında Kırgızlarla Tibetlilerin saldırısına uğrayarak yıkılan Uygur Devleti ortadan kalkınca Uygurlar batıya göçtüler (840) ve dağınık küçük devletler kurdular. Sonunda bütün Uygurlar Cengiz Han zamanında Moğol egemenliğine bağlandılar. Böylece son Uygur Devleti de 13. yüzyılın başında ortadan kalktı (1212).
O zamandan beri bir daha bağımsız olamayan Uygurlar, bugün Çin'in kuzeybatısında Sinkiang eyaletinde Çin egemenliği altında yaşamaktadır.
Uygur Uygarlığı[değiştir | kaynağı değiştir]
Uygurlar sanat, yapı ve yönetim işlerinde ileriydiler. Bu alanlarda öteki Türk boylarına öncü olmuşlardı. Doğu Türkistan'da yapılan kazılarda bulunan eserler, Uygur sanat ve edebiyatının yüksek bir düzeye ulaştığını gösteren tanıtlardır. Uygurlar 18 harfli bir alfabe kullanırlardı. Bugünkü Moğol ve Mançu alfabeleri Uygur alfabesinden alınmadır. Gene bu kazılarda bulunan tahta harfler Uygurların 8. yüzyılda kitap bastıklarını göstermektedir.
Uygurlar Buda dinine bağlıydılar. Mani dininden olanları da vardı. Uygurca yazıların çoğu bu dinlerle ilgilidir. Ama Müslümanlık Uygurlar arasında yayıldıktan sonra içlerinde bu dine bağlı bilim adamları da yetişti. Uygur fikir adamları Arapça ve Hintçe'den çeviriler yaptılar. Uygurlardan kalan en önemli eser Yusuf Has Hacip'in Kutadgu Bilig'idir.
Kutadgu Bilig (Mutlu Olma Bilgisi)[değiştir | kaynağı değiştir]
Yusuf Has Hacip tarafından Uygurca yazılmış ilk Türk mesnevisidir (1069) Batı Uygurlarının (Karahanlılar) hakanı Ebu Ali Hasan'a sunulan eser, sembolik dört kişi üzerine düzenlenmiştir: 1. hakan Küntoğdı (doğru yasa); 2. vezir Aytoldı (mutluluk); 3. vezir Aytoldfnın oğlu ögdülmüş (akıl); 4. Zahit Odgurmuş (yaşamın sonu).
Bunlar arasındaki konuşmalarla toplumu meydana getiren bireylerin ödev ve sorumlulukları ve çağın yaşam felsefesi dile getirilmiştir. Kutadgu Bilig'in Uygurca ve Arapça yazmaları bulundu. 13. yüzyılda kopya edilmiş olan Arapça Fergana yazması en güvenilir olanıdır. Üç önemli yazmanın tıpkıbasımı ile Türkçe çevirisi Türk Dil Kurumunca yayımlandı.
Notlar[değiştir | kaynağı değiştir]
Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]
Yazı kaynağı : tr.wikipedia.org
Yerleşik hayata geçen ilk Türk devleti hangisidir? Yerleşik hayata geçip tarımla uğraşan Türk devletleri
Türkler Orta Asya'daki dini inançlarına ve kültürlerine son derece bağlı göçebe yaşamı benimsemiş olmaları ile ön plandaydılar. Ancak zamanla yaşam tarzı ve dini inançlarında bir takım değişiklikler meydana gelmiştir. Uygurlar da zaman içinde dini değişiklere uğrayan Türkistan bölgesinde yaşayan bir kabile olarak bilinmektedir. Uygur Türkleri mani dinini benimsiyordu. Zamanla savaşçılık özelliklerini kaybetmeleri ile birlikte konargöçer yaşama son vererek yeni bir yaşamın kapılarını aralamışlardır.
YERLEŞİK HAYATA GEÇEN İLK TÜRK DEVLETİ
Yerleşik hayata geçen ilk Türk Devleti Uygurlardır. Doğu Türkistan coğrafyasında hüküm süren Uygur devleti Kutuk Bilge Kül Kağan tarafından kurulmuştur. Özellikle yaşam stillerinde meydana gelen değişimler kendilerini bu yaşamın içinde bulmalarına sebep olmuştur.
Yerleşik hayata geçen Uygurların dinlerini Maniheizm olarak değiştirdiği bilinmektedir. Zamanla tarım ve ticarete yönelmiş ve bu nokta da üretici bir toplum sıfatını kazanmışlardır. Mimariye verdikleri önem kurdukları şehir ve kasabalarla tarihte tanınmışlardır. İlk Türk Şehrini başlatan Uygurlar, Türk tarihinde son derece önemli bir dönüşümü başlatan devlet olarak bilinmektedir.
TÜRKLER NE ZAMAN YERLEŞİK HAYATA GEÇTİ?
Orta Asya'da 745-840 yıllarında hakimiyet süren Uygurlar, yerleşik hayata geçilmesi ve ticaretle uğraşılması açısından Türk tarihinde önemli bir yere sahiptirler. Budizm ve mani dininin etkisi ile savaşçı bir topluluktan savaşa karşı bir topluluk oluşturmuş 840 yılında ise Uygur hakimiyetinde son noktaya gelinmiştir.
YERLEŞİK HAYAT NE DEMEK?
Göçebe yaşamın tam tersi yani sosyal, toplumsal, ticari ve ekonomik ve benzeri bakımdan oturmuş yaşam düzenidir. Uzun süre boyunca tek bir yerde yaşama eylemi olarak da ifade edilebilen yerleşik hayat, göçebe bir toplumun kalıcı olarak tek bir yerde kalmasını içeren yaşam stilinin yerleşik hayata geçmesi olarak bilinmektedir.
TARIMLA UĞRAŞAN TÜRK DEVLETLERİ
Tarımın tarihi günümüzden 10.000 yıl öncesine dayanmaktadır. Tarım faaliyetlerinin ardından ilerleyen dönemlerde toplumlar arasındaki etkileşim doğdu ve tüm dünyaya yayılmaya başladı. Tarımın en büyük etkisi olarak ise insanlık toplu yaşama geçti ve günümüz devletlerinin kurulmasının ilk adımları atıldı.
Türkler de tarım dendiğinde Uygurlar akla gelmektedir. Hayvancılığın yanı sıra tarımla da uğraşan Türkler bunun için genellikle akarsu boylarındaki ovaları tercih etmişlerdir. Uygurlar karpuz, kavun ve üzüm yetiştirerek şarap imal etmişlerdir.
Öte yandan özellikle Köktürk Hükümdarı, Kapkan Kağan'ın Çin'den vergi olarak 1250 ton tohumluk buğday ile üç bin adet tarım aleti alması Türk Devletleri'nde tarıma bakış açısını göstermesi açısından oldukça önem teşkil etmektedir.
Yazı kaynağı : www.sabah.com.tr
Türklerin Yerleşik Hayata Geçişi
İlk Türk devleti Hunlar Dönemi’nde etrafı surla çevrili bazı yerleşim yerlerinden bahsedilmekle birlikte, Türklerde şehir yaşamının başlangıcına ait bir takım arkeolojik, işaret ve örneklerin Göktürklerden itibaren görülmeye başlandığı söylenebilir. Bu konuda herhangi bir yanlış anlamaya yol açmamak için öncelikle belirtelim ki, Göktürklerin çoğunluğu, göçebe idi. Ancak Göktürklerden yerleşik yaşam sürenler, köy ve kasabalarda oturanlar ve tarım yapanlar da vardı. Göktürk Devleti sınırları dışında yaşayan Türkler için de tabiatıyla aynı durum söz konusudur.
Göktürk Devri Türk göçebeleri belirli yayla ve kışlaklar arasında göç ediyorlardı. Bir yenilgi sonunda vatanlarından sürülmezler ise bu yayla ve kışlaklardan ayrılmamakta idiler. Göktürk Devri’nde surlu yerleşim üniteleri daha ziyade hükümdara, maiyetine ve askere mahsus idi. Bazı yerleşimler ise ticaret yolları üzerinde Soğdlar tarafından kurulmuş güvenlik ve ikmal merkezlerinden ibaretti. Bunların yanında tarım havzalarında ortaya çıkan feodal yaşamın beylerine ait çiftlikler üzerinde kurulmuş şatovari yerleşim üniteleri de önemli bir yerleşim grubu olarak karşımıza çıkmaktadır. Halkın büyük çoğunluğu çadır altında ve surlar dışında yaşıyor ve ancak savaş halinde surlar içine sığınıyorlardı.
Arkeolojik incelemeler Türklere ait bölgelerde VII. yüzyıldan itibaren şehir ve kasabaların gittikçe artmaya başladığını göstermektedir. VIII. yüzyılın ortalarından itibaren İslamiyet’in Türkler arasında hızla yayılması bu gelişmeye hız katmış ve Türk bölgelerinde büyük küçük çok sayıda şehir varlık bulmuştur. İslamiyet’in şehirleşmeyi teşvik edici etkilerine rağmen, daha sonraki yüzyıllarda bile Türklerin önemli bir kısmı göçebeliği sürdürmüştür.
Türklerde şehirliliğin yanında göçebeliğin uzun sürmesini sağlayan çeşitli etkenler arasında, bilinçli şekilde göçebeliği devam ettirme çabalarının da yeri vardır. Örneğin; Vezir Tonyukuk “Biz Çinlilerin yüzde biri kadarız. Şehir kurup oturursak orada düşman bizi yok eder. Halbuki eski hayatımızı devam ettirirsek zayıf olunca çekilir, güçlü olunca ilerleriz.” demektedir. Yine şehirlileşmenin yüksek bir tempoya ulaştığı Karahanlılar Devri’nde, Karahanlı hükümdarlarının, muhariplik vasıflarını kaybetmemeleri için bir kısım Türklerin göçebeliklerini korumalarına özel itina gösterdikleri bilinmektedir.
Esasen tarih sahnesine çıktığı andan itibaren genellikle hayvancılıkla geçinen, hayvanlarıyla birlikte sürekli hareket halinde bulunan, devamlı yurt değiştiren ve yeni yeni topraklara yayılan, seferi bir milletin yerleşik hayata geçmesini, şehirler kurmasını beklemek anlamsız olmalıdır.
Eski Türkler (Göktürkler, Uygurlar) şehre balık adını veriyorlardı. Daha sonraları bu kelimenin balığ şeklinde de söylendiği görülmektedir. XI. yüzyılda Karahanlılarla Oğuz Türklerinin balık kelimesi yerine kend (kent) sözcüğünü kullandıkları görülmektedir. Kend sözcüğü Soğdca olup Türkçeye bu dilden geçmiştir. Şimdi Türklerin tarih sahnesine çıktıktan sonra Müslüman oluncaya kadar şehircilik adına ürettiklerini, yoğun olarak yaşadıkları bölgeleri esas alarak incelemeye çalışalım.
|» Sonraki Sayfa »|
Yazı kaynağı : www.cokbilgi.com
Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında
Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.