Bu sitede bulunan yazılar memnuniyetsizliğiniz halınde olursa bizimle iletişime geçiniz ve o yazıyı biz siliriz. saygılarımızla

    türk milli mücadelesi sömürge ülkelerini hangi yönüyle etkilemiştir

    1 ziyaretçi

    türk milli mücadelesi sömürge ülkelerini hangi yönüyle etkilemiştir bilgi90'dan bulabilirsiniz

    Page 19 - Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi | 3.Ünite

    Yazı kaynağı : ogmmateryal.eba.gov.tr

    T�RK KURTULU� SAVA�ININ F�NANSMANI

    ��������������������������������������������������������������������������������������������������

    Abstract

    World War I had started in Europe in 1914; however it is called as �World War� by reason of participation of countries from all over the world and spread of war to colonies in other mainlands. The war which had started in 1914 had ended in 1918. Ottoman Empire had brought war to end by signing Montrose Treaty. Taking the young generation of country from producing area for front line had caused a big decrease in production. Whole resources of country had been used for requirement of army and all of the investment had been stopped because of war economy rules.

    Ottoman Empire was a Turkish country which had survived from last quarter of 13th century to first quarter of 20th century. Ottoman Empire had been established in Anatolia and when Ottoman Empire had the broadest borders, its borders had expended to today�s Albania, Greece, Bulgaria, Yugoslavia, Romania, East Mediterranean islands, some parts of Hungary and Russia, Caucasia, Iraq, Syria, Palestine, Egypt, North Africa except Algeria and a part of Arabia.

    Turkish War of Independence is the name of the battle of life that Turkish people had struggled by the leadership of Mustafa Kemal ATATURK in spite of being shared of Ottoman Empire�s lands by the countries which had won the war. Mustafa Kemal who departed from Istanbul and covered distance to Anatolia had called people for National Struggle by holding congresses in Erzurum and Sivas. While taking sufficient decisions for the salvation and independence of nation in Erzurum and Sivas�s congresses, essential financial systems were determined for this struggle. The sustenance, sheltering and equipment costs of the ones who participate in this struggle as volunteers had been financed by the aid in kind and aid in money that had been collected from public. Any sanction or forcing hadn�t been materialized for these aids.

    Financing of a war which can be an example of independence struggle for all world states within the context of an international conference will be discussed by this study.

    Keywords: Turkish War of Independence, War Financing, National Struggle, Independence

    �zet

    Birinci D�nya Sava��, 1914 y�l�nda Avrupa'da ba�lam��, ancak d�nyan�n d�rt bir yan�ndaki �lkelerin kat�lmas� ve di�er k�talardaki s�m�rgelere de yay�lmas� nedeniyle "d�nya sava��" olarak adland�r�lm��t�r. 1914'te ba�layan sava� 1918 y�l�nda sona ermi�tir. 30 Ekim 1918'de Osmanl� Devleti Mondros M�tarekesi'ni imzalayarak sava�tan �ekilmi�tir. Birinci D�nya Sava��'nda �lkenin gen�leri �retim alan�ndan al�n�p cepheye g�nderilince, bu n�fusun t�ketici duruma gelmesi ve �retimde b�y�k d���� olmas� gibi sonu�lar birbirini takip etmi�tir. Sava� ekonomisi kurallar� uyguland��� i�in, �lkenin b�t�n kaynaklar� ordunun gereksiniminde kullan�lm�� ve yat�r�mlar durmu�tur.

    Osmanl� Devleti, 13. y�zy�l sonlar�ndan 20. y�zy�l�n ilk �eyre�ine de�in varl���n� s�rd�ren T�rk devletidir. Anadolu'da kurulmu�, s�n�rlar� tarihi boyunca �ok de�i�mekle birlikte en geni� d�neminde bug�nk� Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya ye Akdeniz'in do�usundaki adalar, Macaristan ve Rusya'n�n baz� kesimlerini, Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin ve M�s�r'�, Cezayir'e kadar t�m Kuzey Afrika'y� ve Arabistan'�n bir b�l�m�n� kapsam��t�r.

    T�rk Kurtulu� Sava��, Osmanl� �mparatorlu�u'nun sava�� kazanan devletlerce payla��lmas�na kar�� T�rk ulusunun Mustafa Kemal Atat�rk �nderli�inde verdi�i m�cadeledir. �stanbul�dan ayr�larak Anadolu�ya gelen Mustafa Kemal, Erzurum ve Sivas�ta kongreler d�zenleyerek halk� milli m�cadeleye kar�� birlikte hareket etmeye �a��rm��t�r. Erzurum ve Sivas kongrelerinde ulusun m�cadelesi ve kurtulu�u i�in �nemli kararlar al�n�rken m�cadele i�in gerekli finansman �ekilleri de belirlenmi�tir. G�n�ll� olarak bu m�cadeleye kat�lanlardan; ia�e, ibate ve te�hizat giderleri, halktan toplanan ayni ve nakdi yard�mlarla finanse edilmi�tir. Bu yard�mlar i�in herhangi bir yapt�r�m ve zorlama asla s�z konusu de�ildir.

    Bu �al��ma ile uluslar aras� bir kongre kapsam�nda t�m d�nya milletleri i�in ba��ms�zl�k y�n�nden �rnek te�kil edecek bir sava��n finansman�n�n nas�l yap�ld��� konusunda irdelemelerde bulunulacakt�r.

    Anahtar Kelimeler: Kurtulu� Sava��, Sava��n Finans�, Milli M�cadele, Ba��ms�zl�k

    1.D�NYA SAVA�I VE T�RK KURTULU� SAVA�I

    1.1.D�nya Sava�� ve Sonras�nda Osmanl� Devleti

    28 Haziran 1914�te Avusturya-Macaristan veliahd� Ar�id�k Fran�ois Ferdinand��n, Saraybosna�da bir S�rpl� taraf�ndan �ld�r�lmesi ile I.D�nya Sava�� ba�lam��t�r. Avusturya-Macaristan ile S�rbistan aras�nda ba�layan sava�, bir�ok b�y�k �lkeyi i�ine �ekmi�tir. Avusturya-Macaristan taraf�na Almanya, Bulgaristan ve Osmanl� Devleti kat�lm��t�r. S�rbistan taraf�na ise �ngiltere, Fransa, Rusya, Japonya, Romanya, ABD ve �talya kat�lm��t�r.

    I.D�nya Sava�� sonunda 30 Ekim�de Mondros M�tarekesi ile �tilaf Devletleri, Osmanl� Devleti�nin topraklar�n� f�tursuzca payla�m��lard�r. Daha sonra 32 devletin kat�l�m�yla 18 Ocak 1919�da ba�layan Paris Konferans��nda, Anadolu�yu payla�ma planlar� yap�lm��t�r. �ok ge�meden birbirlerine d��m��lerdir. Hatta birbirlerinden habersiz Anadolu�yu i�gal etmi�lerdir (Armao�lu, 2005, 462-466).

    Paris�te anla�ma s�rerken, bir �talyan sava� gemisi Antalya ve Marmaris�i i�gal etmi�tir. Bu durum kar��s�nda �ngiltere, Yunanl�lar�� �zmir�e g�ndermi�tir. Yunanl�lar 15 May�s 1919�da �zmir�i i�gal etmi�lerdir. Civarda �ok �irkin sald�r�lara ba�lam��lard�r. Bu sald�r�lar dolay�s�yla �demi� kaymakam� Bekir Sami Bey, Askerlik �ubesi Ba�kan� Ali R�za Bey, Jandarma Komutan� Y�zba�� Tahir Fethi Bey�lerin �nc�l���nde 120 ki�ilik bir grup, �demi� yak�nlar�ndaki Doyranl� ile �erkezk�y aras�ndaki tepede, Yunanl�lar�� yenmi�lerdir. �lk olarak �demi��te Yunanl�lar�a kar�� olu�turulan bu g�ce, milli g��ler anlam�na gelen �Kuva-i Milliye� ad� verilmi�tir. �ok ge�meden T�rk milleti taraf�ndan benimsenen bu isim, Anadolu�da ba�lat�lan asker-sivil k�kenli �rg�tlerin ortak ad� haline gelmi�tir (Palamut, 1981, 129-130).

    16 Mart 1920�de �tilaf Devletleri, �stanbul�u i�gal etmi�lerdir. Ayr�ca meclisi de da��tm��lard�r. Bunun �zerine Anadolu�da bulunan Mustafa Kemal Atat�rk, 23 Nisan 1920�de Ankara�da T�rkiye B�y�k Millet Meclisi�ni a�m��t�r.

    �ttifak Devletlerinin sava�tan yenik ayr�lmalar� ile birlikte Osmanl� Devleti topraklar�, �tilaf Devletlerinin i�tah�n� kabartm��t�r. Nitekim 10 A�ustos 1920�de Sevres Bar�� Anla�mas�, Osmanl� Devletini temsil eden �stanbul H�k�meti taraf�ndan kabul edilmi�tir.

    1.2.Mustafa Kemal Atat�rk Ger�e�i

    Osmanl� Devleti�ni temsil eden �stanbul H�k�meti, yabanc� i�galine duyars�z kalaca�� belirmi�tir.� Mustafa Kemal Atat�rk, askeri kimli�inden ayr�larak, �stanbul�dan Anadolu�ya Samsun�a gitmi�tir. Amac�, i�gal kuvvetlerine kar��, milli bilinci uyand�rmak ve sava�makt�r. Bu ama�la Havza, Erzurum ve Sivas�ta kongreler d�zenlemi�tir. �lkenin her yan�nda i�gal kuvvetlerine kar��, Kuva-i Milliye birlikleri m�cadele etmektedir. Atat�rk bu kongreler sonucunda bu birlikleri �Hukuku Savunma (M�dafa-i Hukuk) Cemiyeti� ad� alt�nda toplam��t�r (Aybars, 1986, 160). D�zenli orduya ge�inceye kadar, T�rk Kurtulu� Sava���n� bu cemiyet y�r�tm��t�r.

    Atat�rk 19 May�s 1919�da Samsun�a giderek T�rk Kurtulu� Sava���n� ba�latm��t�r. Sava� T�rkler i�in son derece olumsuz �artlarda ba�lam��t�r. �lke, I.D�nya Sava���nda galip gelen �tilaf Devletleri taraf�ndan i�gal edilmi�tir. �ngiltere taraf�ndan k��k�rt�lan Yunanistan, Anadolu�ya sald�r�ya ba�lam��t�r. T�m bu sald�r�lar� �nlemek i�in silah g�c�ne ihtiya� vard�. Ancak T�rk milleti yakla��k 8 y�ldan beri s�rekli sava� halindeydi. 1911-1912�de �talya ile Trablusgarp Sava��, 1912-1913�de d�rt Balkan Devleti (S�rbistan, Karada�, Bulgaristan ve Yunanistan) ile Balkan Sava�lar� ve ard�ndan 1914-1918�de I.D�nya Sava�� ya�am��t�r. I.D�nya Sava���nda Osmanl� Devleti, Kafkaslar, Irak, Kanal Cephesi ve �anakkale olmak �zere d�rt ayr� cephede sava� yapm��t�r. Ayr�ca sava� m�ttefiki olan Avusturya�ya Rusya cephesinde (Gali�ya) sava�mak i�in asker g�nderilmi�tir (Armao�lu, 2005, 47).

    T�rk milleti, ulusal sava� y�llar�nda parasal imkans�zl�klar i�indedir. Hatta Atat�rk��n yak�n�ndaki arkada�lar�ndan bir k�sm�, paras�zl�k i�inde bu sava��n kazan�lamayaca��n� d���nmektedirler. Atat�rk bu konu ile ilgili olarak 1926 y�l�nda �u s�zleri yazm��t�r: �Ankara�da bulundu�um zaman, de�erli topraklar�m�z� her y�nden sarm�� ve i�gal etmi� d��man ordular�n�n vatan topraklar�ndan at�lmas�ndan bahsediyordum. �leri g�r��l� oldu�u s�ylenen baz� ki�iler �Ne kadar paran var? �Nereden ve nas�l para bulabilirsin? Sorular�n� sormu�lard�r. Benim cevab�m �u idi: T�rk Milleti kendi hayat ve kurtulu�una y�nelik giri�imleri ba�arabilecek g�ce sahiptir� (Kocat�rk, 1969, 13).

    Atat�rk �Ulusal amac�m�z, tam ba��ms�zl���m�z� sa�lamakt�r� diyerek, ekonomik ve mali ba��ms�zl��� anlat�r (�zt�rk, 1981, 59). Ancak �ncelikle �lkenin yabanc� i�galinden kurtulmak gerekir. Atat�rk��n �nderli�inde ger�ekle�tirilen T�rk Kurtulu� Sava��, her y�n�yle ba��ms�z ve �a�da� bir T�rk Devleti�nin kurulmas�n� ama�lamaktad�r (Derbentli, 1981, 75).

    1.3.��gal ve Cepheler

    Anadolu d�rt bir taraftan i�gale maruz kalm��t�r. D�zenli orduya ge�ildikten sonra, da��n�k olarak sava�an milis kuvvetleri, derhal orduya kat�lm��lard�r. B�ylece sevk ve idare tek bir merkezden (Ankara) yap�lm��t�r. T�rk Kurtulu� Sava���nda �� b�y�k cephede sava� yap�lm��t�r. Do�u Cephesi, Bat� Cephesi ve G�ney Cephesi. Do�u Cephesi�nde Ruslar ve Ermeniler ile sava� yap�lm��t�r. G�ney Cephesi�nde �talya, Fransa ve �ngiltere ile sava��lm��t�r. Bat� Cephesi�nde ise �talya ve Yunanistan ile sava��lm��t�r.

    1.4.D�zenli Orduya Ge�i�

    T�rkiye B�y�k Millet Meclisi kurulduktan (23 Nisan 1920) yakla��k �� ay sonra Kuva-i Milliye yerine d�zenli bir orduya ge�i� tart��malar� ba�lam��t�r. Yunanl�lar ile Gediz�de yap�lan �arp��mada Kuva-i Milliye yenik d��m��t�r. Bunun �zerine Atat�rk �Efendiler! Dalgal�, d�zensiz ve komutas�z baz� sava�lardan sonra bildi�iniz gibi, Gediz�de yenildik� diyerek d�zenli orduya ge�i�i h�zland�rm��t�r. Ekim 1920�den itibaren Kuva-i Milliye�nin tasfiyesine ba�lanm��t�r. 10 Kas�m 1920�de G�ney Cephesine Albay Refet Pa�a, Bat� Cephesi�ne Albay �smet (�n�n�) Pa�a komutan olarak atanm��lard�r. Atat�rk h�zl� bir �ekilde d�zenli ordu ve b�y�k s�varilerin olu�turulmas�n� emretmi�tir. �lerleyen g�nlerde bir taraftan d�zenli ordu olu�turulurken, di�er taraftan Kuva-i Milliye birlikleri tasfiye edilerek, d�zenli orduya kat�l�m� sa�lanm��t�r (Yal��n, 2002, 265-266).

    2.T�RK KURTULU� SAVA�ININ F�NANSMAN KAYNAKLARI

    T�rk Kurtulu� Sava��, T�rk milletini I.D�nya Sava���ndan daha fazla etkilemi�tir. ��nk� �lke topraklar� i�gal edilmi�tir. Uzun s�ren sava�lar�n ard�ndan, milli m�cadele ba�lam��t�r. Halk bitkin ve yorgundur. Sava� i�in gerekli silah, cephane ve para yeterli de�ildir. Bu zorluklar kar��s�nda sava��n finansman� kar��lamak i�in yurt i�i ve yurt d��� kaynaklar yer almaktad�r.

    2.1.Yurt ��i Kaynaklar

    T�rk Kurtulu� Sava��, bir �lke ile birden fazla �lke aras�nda ya�anm�� ve �ok kay�plar�n verildi�i bir sava� olmu�tur. Gerek asker say�s� ve gerekse te�hizat bak�m�ndan b�y�k bir �st�nl��e sahip olan taraf, �tilaf Devletleri (Galip Devletler) idi. Oysa Osmanl� Devleti�nin ordusu da��t�lm�� ve silahlar�na el konulmu�tur. O nedenle Mustafa Kemal Atat�rk ve yan�ndakilerin yegane kayna�� T�rk halk�n�n ta kendisi olmu�tur. Anadolu�da m�cadele eden Kuva-i Milliye�nin elinde yeterli asker ve m�himmat bulunmamaktad�r. Ayr�ca sava��n ilk ba�lar�nda sadece milis kuvvetlerinden bahsedilebilir. D�zenli bir orduya ge�i� daha sonraki y�llarda olmu�tur.

    Osmanl� Devleti�nin son d�nemlerinde tar�m �lkesi olmas�na ra�men, kendi halk�n� besleyemeyen bir �lke konumundad�r. Ayr�ca b�y�k d�� bor� bask�s� vard�r. �ift�i ve esnaf a��r vergi y�k� alt�ndad�r. Halk fakir, ula��m gibi alt yap� yetersizdir (Ba�ol, 1994, 117; Cankay, 1994, 326)

    Atat�rk 29 May�s 1920�de ger�ekle�tirilen gizli bir oturumda �Varl���m�z� korumak ve milli ama�lar�m�z� ger�ekle�tirmek i�in dayana��m�z� d��ar�da aramamal�y�z. ��eride, kendi vicdan�m�zda bulmal�y�z. Kendi kuvvetimizi dikkate almaz isek, d��ar�dan bekledi�im yard�mlarda gelmez ise. Hayal k�r�kl���na u�rar�z� (Kolo�lu, 1979, 37) s�zleri ile, yurt i�i kaynaklar�n �nemine dikkat �ekmi�tir. 1922�de Hindistan Merkezi Hilafet Komitesi Ba�kan� Seyit Cutani�ye g�nderdi�i bir mektupta; �T�rk Milletinin kazanaca�� bir zaferin, b�t�n zul�m g�ren milletlere �rnek olabilece�ini ifade etmi�tir (Kolo�lu, 1979, 41). Atat�rk�e g�re T�rk Kurtulu� Sava���n�n temel ilkesi �Milletin i� ve d�� ba��ms�zl���, her milletin kendi kaderine, kendisinin hakim olmas� ve kay�ts�z, �arts�z tan�nmas�d�r� (Armao�lu, 2005, 307).

    T�rk Kurtulu� Sava�� y�llar�nda Ankara H�k�meti gelir ve giderler konusunda yetkili k�l�nm��t�r. Ancak o y�llara ait kesin bir b�t�e tahmini yap�lamamaktad�r (Vural, 1999, 143). ��nk� yap�lan mal veya parasal yard�mlar�n bir�o�u, anla�malar d���nda ger�ekle�mi�tir. Ayr�ca �zellikle yurti�i ba���lar�n kaydedilmesi, o sava� �artlar�nda m�mk�n de�ildir.

    2.1.1.Milli Gelirler (Tekalif-i Milliye) Emirleri

    Atat�rk, �lkenin d�rt bir yan�n� saran d��man kuvvetlerine kar��, milletin kendi g�c�n�n yetece�ini s�ylemektedir. Nutuk adl� eserinde bu konuyla ilgili �Efendiler, zavall� milletimizi esir etmek isteyen d��manlar� mutlaka yenece�imize olan g�ven ve inanc�m, bir dakika olsun sars�lmam��t�r.� demektedir. Sava��n finansman ihtiyac�n� kar��lamak i�in on adet emir yay�nlam��t�r. Nutuk�ta kendi ifadesiyle konuyu ��yle anlatmaktad�r:

    T�rk ordusu Yunan kuvvetleri kar��s�nda gerileyerek Sakarya nehrinin do�usuna �ekilmi� ve orada savunma yapmaya �al���rken TBMM, 5 Nisan 1921�de Atat�rk�� Ba�komutan il�n etmi�tir. Ba�komutan ayn� zamanda TBMM�nin yetkilerine sahip olacakt�r.

    S�n�rs�z yetkilerle donat�lan Atat�rk��n ilk i�i, ordunun insan ve ta��t ara�lar� bak�m�ndan kuvvetinin art�r�lmas�, yiyecek ve giyece�inin sa�lanmas� ve d�zenlenmesiyle ilgili tedbirler almak ve haz�rl�klar yapmak oldu.

    Birinci, �kinci �n�n� Muharebeleri ve i� ayaklanmalar� ola�an mali kaynaklar�yla kar��layan milli ordunun elindeki imkanlar yeni bir sava�� kald�rabilecek durumda de�ildi. K�sa bir zaman sonra genel bir sald�r�ya ge�mesi beklenen Yunan ordusuna kar�� koyabilecek savunma haz�rl�klar� i�in yeni mali kaynaklara ihtiya� vard�, bu kaynaklar hemen haz�r olmal�yd�. �ngiliz deste�indeki Yunan kuvvetleri taarruza ge�ene kadar ordumuzun ihtiya�lar� g�r�lm�� olmal�yd�.

    Mustafa Kemal, Ba�komutan se�ildikten iki g�n sonra 7-8 A�ustos 1921 tarihlerinde ordunun ihtiya�lar�n� en h�zl� kar��layacak �ekilde d�zenledi�i Tekalif-i Milliye Emirleri�ni il�n etti.

    10 emirden olu�an ve ilk 6�s� 7 A�ustos, son d�rd� ise 8 A�ustos 1921 tarihlerinde ilan edilen Tekalif-i Milliye (Mill� Vergiler) ana hatlar�yla ��yledir(Nutuk, 2006, 417-418):

    1 nolu emir: Her il�ede kaymakam�n ba�kanl���nda, mal m�d�r� ve il�enin en b�y�k askeri amiri ile idare meclisi, belediye ve ticaret odalar�n�n se�tikleri iki�er �yeden olu�an Tekalif-i Milliye Komisyonlar� kurulacakt�r, bu komisyonlara mahall� M�dafaa-i Hukuk Cemiyetleri merkez kurulundan iki �ye ile k�ylerde imamlar ve muhtarlar tabi� �ye s�fat�yla bu komisyonlara kat�lacaklard�r. Buradaki hizmetlere kar��l�k �cret �denmeyecektir. Tekalif-i Milliye Komisyonlar� sava� ekonomisine giren ve Tekalif-i Milliye emirlerinde belirtilen mallar� toplayarak kendisine bildirilen cepheye g�nderecektir. G�revinde ihmal g�steren komisyon �yeleri vatana ihanet su�uyla cezaland�r�lacaklard�r.

    2 nolu emuir: �lkede her ev birer kat �ama��r, birer �ift �orap ve �ar�k haz�rlay�p Tekalif-i Milliye komisyonlar�na teslim edecektir.

    3 nolu emir: T�ccar ve halk elinde bulunan �ama��rl�k bez, amerikan, patiska, pamuk, y�n ve tiftik, erkek elbisesi yap�m�na yarayan kuma�, k�sele, taban astarl���, sar� ve siyah me�in, sahtiyan, dikilmi� ya da dikilmemi� �ar�k, fotin, demir kundura �ivisi, tel �ivi, kundura ve sara� ipli�i, nal, nal yap�m�nda kullan�lan demir, m�h, yem torbas�, yular, belleme, kolon, ka�a��, gebre, semer ve urganlar�n y�zde k�rk� bedelleri sonradan �denmek �zere Tekalif-i Milliye komisyonlar�na teslim edilecektir.

    4 nolu emir: T�ccar ve halk�n elinde bulunan mevcut bu�day, un, saman, arpa, kuru fasulye, bulgur, nohut, mercimek, koyun, ke�i, kasapl�k s���r, �eker, gazya��, pirin�, sabun, tereya��, zeytinya��, tuz, �ay ve mum stoklar�n�n y�zde k�rkma ordu ad�na el konacakt�r. El konan mallar�n bedelleri daha sonra �denecektir.

    5 nolu emir: Ordu ihtiyac� i�in evvelce al�nan ta��t ara�lar�n�n d���nda, halk�n elinde kalan her t�rl� ta��t arac�yla, y�z kilometrelik bir uzakl��a kadar, ayda- bir defa olmak �zere paras�z asker� nakliyat yap�lmas� mecbur k�l�nm��t�r.

    6 nolu emir: Ordunun giyimine ve beslenmesine yarayan b�t�n sahipsiz mallara el konulmu�tur.

    7 nolu emir: Halk�n elinde bulunan sava�ta l�zumlu b�t�n silah ve cephane �� g�n i�inde Tekalif-i Milliye komisyonlar�na teslim edilecektir. Bu malzeme i�in �cret �denmeyecektir.

    8 nolu emir: Benzin, vakum, gres, makina, don, saat�i ve taban ya�lar�, vazelin, otomobil ve kamyon lasti�i, sol�syon, buji, so�uk tutkal, Frans�z tutkal�, telefon makinas�, kablo, pil, ��plak tel, yal�tkan maddeler ve bunlar cinsinden malzeme, asit s�lfirik stoklar�n�n y�zde k�rk�na el konulmu�tur.

    9 nolu emir: Demirci, marangoz, d�k�mc�, tesviyeci, sara� ve araba yapan esnaf ile imalathaneler tesbit edilecek, bunlar�n �retim, onar�m ve yap�m g��leri hesaplanacakt�r. Ayr�ca kasatura, k�l��, m�zrak ve e�er yapabilecek zanaatkarlar aran�p tesbit edilecektir. Yukar�da belirtilen esnaf, imalathane ve zanaatkarlar sava� ara� ve gere�leri �retim, onar�m ve yap�m� ile g�revlendirilecektir. S�rekli g�revlendirilenlere ge�imlerine yetecek �cret �denecektir.

    10 nolu emir. Halk�n elinde bulunan d�rt tekerlekli yayl� araba d�rt tekerlekli at ve �k�z arabalar�yla ka�n� arabalar�n�n b�t�n tak�m ve hayvanlar�yla beraber ve binek ve top�eker hayvanlar�, kat�r ve y�k hayvanlar�, deve ve e�ek say�s�n�n y�zde yirmisi bedeli sonra �denmek �zere ordu ad�na al�nacakt�r.

    T�rk Kurtulu� Sava��, emperyalist sald�r�lara kar�� y�r�t�len silahl� bir kar�� ��k��t�r. Bu m�cadele boyunca �lke i�indeki M�sl�man olmayan az�nl�klar, d��man �lkelerle ayn� safta yer alm��lard�r. Rum, Levanten ve Ermeni sermayedarlar�, a��k�a T�rkiye�ye kar�� durmu�lard�r. O nedenle bu sava�, Anadolu T�rk halk�n�n katk�s� ve deste�i ile y�r�t�lm��t�r (Boratav, 1982, 8-9; Z�rcher, 2000, 222-241)).

    2.1.2.Tekalif-i Milliye Emirleri�nin Uygulan���

    S�rt�n� �ngilizlere dayayarak her t�rl� ihtiyac� kar��lanan Yunan ordusu �n�nde gerileyen ve Sakarya Nehri�nin do�usuna �ekilen T�rk ordusunun ne kadar ihtiya� i�inde oldu�unu anlamak i�in Tekalif-i Milliye ile halktan istenen malzemelere bakmak yeterli olacakt�r. �yle ki, T�rk ordusunun �st�nde elbisesi, aya��nda ayakkab�s�, yiyecek ekme�i, silah� ve cephanesi kalmam��t�. Bir �ivi bile halktan istenmekteydi. Bu durum d�zelmeden, malzeme olarak takviye olmadan ordunun ba�ar�l� olmas� d���n�lemezdi.

    Bu nedenle yay�nlanan Tekalif-i Milliye Emirlerinin uygulanmas� i�in birinci emirde nas�l kurulaca�� a��klanan komisyonlar her tarafta kuruldu ve hemen �al��malar�na ba�lad�. Bu komisyonlar el koyduklar� mallara kar��l�k senet niteli�inde tutanaklar verdiler. Bu tutanaklarda yaz�l� mallar�n bedelleri zaferden sonra hak sahiplerine belli bir d�zen dahilinde �denmi�tir. Komisyonlardan ba�ka, bu emirlerin yerine getirilmesini sa�lamak i�in kurulan �stiklal Mahkemeleri de Kastamonu, Samsun, Konya, Eski�ehir b�lgelerine g�nderildi. Ayr�ca Ankara�da da bir �stiklal Mahkemesi bulunmaktayd�.

    ��Bununla beraber �stiklal Mahkemeleri tutanaklar� incelendi�inde Tekalif-i Milliye emirlerinin uygulanmas�ndan do�an zorlamalar�n ve cezaland�rmalar�n bir iki olayla s�n�rl� oldu�u g�r�lmektedir. Ger�i her Tekalif-i Milliye Komisyonu ilgili emirleri ve istekleri halka duyururken gerekti�inde zora ba�vurulaca��n�, stoklar�ndaki mal miktar�n� gizleyenlerin vatana ihanet su�u i�lemi� say�lacaklar�n� belirterek halk�n dikkatini �ekmi�, gerekli uyanlarda bulunmu�tur. Ancak uygulamalar s�ras�nda zora ba�vurmay� gerektiren olaylara �ok az rastlanm��t�r. Bu durum verebileceklerinin s�n�r�na ula�mas�na ra�men halk�n Kurtulu� Sava��n� zafere ula�t�racak mali ve maddi m�kellefiyetlere ve fedak�rl�klara i�tenlikle kat�ld���n� g�stermektedir�.

    Bu uygulama sonucunda halktan beklenen gelir elde edilmi� ve bu gelirin verdi�i maddi ve manevi destek T�rk ordusunun ba�ar�l� olmas�nda b�y�k rol oynam��t�r (Avc�, 2008).

    2.1.3.�stanbul�dan Gelen Yard�mlar

    �stanbul H�k�meti�nde g�rev alan ve milli m�cadeleye s�cak bakan baz� bakanlar�n, Kuva-i Milliye�ye katk�lar� olmu�tur. �zellikle Harye Bakan� Cemal Pa�a, lojistik destek sa�lam��t�r. �stanbul�da milli m�cadele ad�na gizli �rg�tler kurulmu�tur. Heyet-i Temsiliye d�neminde (4 Eyl�l 1919-23 Nisan 1923) Anadolu�ya �ok say�da silah ve cephane ka��r�lm��t�r. �rne�in; Denizli ili valisi Faik Bey, 1919�da �stanbul�a gelmi� ve Harbiye Bakan� Cemal Pa�a ile g�r��m��t�r. Faik Bey�in 7 Eyl�l 1919�da Hac� ��kr� Bey�e yazd��� bir mektupta, Cemal Pa�a sayesinde 800 adet mavzeri Adapazar� istikametinden Denizli�ye hayvanlar la naklinin sa�land���n� yazm��t�r. Ayr�ca Refet Pa�a 22 �ubat 1920�de Atat�rk ve Ali Fuat Pa�a�ya birer mektup yazm��t�r. Bunun sonucunda Refet Bey�e 7.000 Lira g�nderilmi�tir.

    Gelibolu�nun Akba� mevkiinde Frans�zlar�n denetiminde bulunan depolardan, �ok say�da silah ve m�himmat ka��r�lm��t�r. 26-27 ocak 1920 gecesi 30 kadar Kuva-i Milliye askeri Akba� Cephanesi�ni basm��t�r. 8.000 adet t�fek, 5.000 sand�k cephane ve 200�e yak�n a��r makinel� t�fek deniz yoluyla Anadolu�ya ka��r�lm��t�r (Yal��n vd, 2002, 337-338).

    2.1.4.Genel Bor�lar (Duyun-� Umumiye) ve T�t�n Tekeli (Reji) Ambarlar�

    Osmanl� Devleti 19. y�zy�lda d��ar�dan �ok bor� alm��t�r. H�k�met, vadesi gelen bor�lar�n �deyememesi nedeniyle, 20.12.1881�de �Muharrem Kararnamesi� yay�nlanm��t�r. Bu kararnameye g�re devlete ait bir�ok gelir kaynaklar�, yabanc� devletlerin kontrol�ne b�rak�lm��t�r. �Duyun-� Umumiye� (Genel Bor�lar) ad�yla bir idare kurulmu�tur. Bu idare �ok k�sa bir zamanda 720 acente ve 5.000�in �zerinde personele ula�m��t�r. Devlete ait t�t�n tekeli de bu idareye b�rak�lm��t�r.

    Ankara H�k�meti taraf�ndan 1920 y�l�nda ��kar�lan Genel Denge (Muvazene-i Umumiye) Kanunu ile Genel Bor�lar �daresi ve T�t�n Tekeli gelirlerine sava� s�resince el konulmu�tur Eldem, 1994, 201).

    57. T�men Komutan� �efik bey, Genel Bor�lar �daresi�ne ait ambarlardan bu�day ve hayvan yemine el koymu�tur. �dare bu olay� protesto ve �ikayet etmi�tir. Ancak bir sonu� alamam��t�r. El konulan bu�day ve hayvan yemleri, Denizli ve Ankara�ya g�nderilmi�tir. Isparta ve civar�ndaki ambarlardan bu�day ve arpalara el konulmu� ve bunlar 57. T�men Komutanl����na g�nderilmi�tir (K�st�kl�., 1990, 183-185).

    T�t�n Tekeli�ne ait depolardaki t�t�nlere el konulmu� ve sat�lm��t�r. Elde edilen paralar, Kuva-i Milliye�nin ihtiya�lar�nda kullan�lm��t�r (Yal��n vd., 2002, 339).

    2.2.Yurt D��� Kaynaklar

    T�rk Kurtulu� Sava���nda baz� �lkeler taraf�ndan T�rkiye�ye yard�m edilmi�tir. Bu �lkeler Sovyet Rusya, Fransa, �talya, Hindistan, Hindistan, Azerbaycan ve K�br�s�t�r.

    2.2.1.Sovyet Rusya�n�n Yard�mlar�

    Hen�z i�galci g��ler ile sava�an ve yeni bir devlet kurma �abas�n� da ihmal etmeyen Atat�rk ve ekibi, askeri ve ekonomik yard�ma b�y�k gereksinim duymaktad�r. Bu yard�m ise ancak do�udan gelebilece�i d���n�lmektedir (Sonyel, 1987(a), 172-173; Sonyel, 1991, 49). O nedenle Bol�evik Rusya ile T�rk Kurtulu� Sava�� aras�nda �ok yak�n bir ili�kinin oldu�u �ne ��kar�lm��t�r (Oran, 2008, 167).

    T�rk Kurtulu� Sava���nda en b�y�k yard�m, Sovyet Rusya�dan gelmi�tir. O d�nem i�inde Sovyet Rusya�n�n T�rklere yak�nl���n�n �� nedeni vard�r (Palamut, 1981, 134-135).

    Birincisi: Hem T�rklerin ve hem de Rusya�n�n ortak d��man� o g�n�n s�m�rgeci �lkelerdir. O nedenle �D��man�m�n d��man�, dostumdur� prensibine g�re Rusya, T�rklere yak�nd�r. �ster istemez iki �lke aras�nda bir yak�nl�k, kar��l�kl� anlay�� ve sempati do�mu�tur (Unay, 1981, 29; Kili, 1995, 95).

    �kincisi: Sosyalist rejimin yay�lmas�nda T�rkler �nemli bir rol �stlenebilir (Tekin, 1999, 188). ��nk� emperyalizme kar�� m�cadelede T�rklerin �sosyal ihtilal� ger�ekle�ece�ine inan�lmaktad�r. 1-8 Eyl�l 1920�de Bak��de Do�u Milletleri Kongresi�nde Rus delege Muti�ev�in �u s�zleri ilgin�tir: �Mustafa Kemal�in hareketi, milli bir kurtulu� hareketidir. Biz bu hareketi destekliyoruz. ��nk� emperyalizme kar�� yapt���m�z m�cadele sona erecek ve T�rk Kurtulu� Hareketi bir sosyal ihtilale d�n��ecektir�

    ���nc� neden ise: Sovyet Rusya�n�n d�nyada yaln�z kalmas�d�r. Bu yaln�zl��� gidermek i�in do�u �lkelerinin sempatisini kazanmak istemektedir.

    Atat�rk hen�z Anadolu�ya (Samsun) ad�m atar atmaz, Sovyet Rusya,� Albay Budiyenni ba�kanl���nda bir heyet g�nderir. Havza�da Atat�rk ile g�r��me yap�l�r. Albay Budiyenni �lkesinin para, silah, cephane ve gerekirse deniz g�c� dahi g�nderebilece�ini s�yler. Kar��l���nda ise padi�ahl�k ve halifeli�in kald�r�lmas� ve kom�nizmin T�rkiye�de ilan edilmesidir.

    Atat�rk Sivas Kongresi�nden (4-11 Eyl�l 1919) sonra, Halil Pa�a�y� Rusya�ya g�nderir. Halil Pa�a, Moskova�da D��i�leri Komiseri Chicherin ile g�r���r. Temmuz 1920�de 100 bin alt�n ruble ile Anadolu�ya d�ner. 8 Eyl�l 1920�de alt�nlar Erzurum�a getirilir. Burada bulunan hastanenin bask�l�nde tart�l�r ve ikiy�z kilosu Do�u Ordusu i�in ayr�l�r. Geri kalan� Ankara�ya g�nderilir. Ayr�ca Sovyet Rusya silah ve cephane yard�m�nda da bulunmu�tur. 38.136 adet t�fek, 44.587 sand�k t�fek mermisi, 66 adet top, 141.173 adet top mermisi ve 3000 adet s�ng�, 1.500 adet k�l��, 20.000 gaz maskesi, 4.000 adet el bombas�, 327 adet makinel� t�fek Eyl�l 1920�de Trabzon�a ula�t�r�lm��t�r (M�derriso�lu, 1974, 542; Armao�lu, 2005, 313).

    1920 y�l�nda D��i�leri Bakan� Bekir Sami Bey ba�kanl���ndaki bir heyet, Moskova�ya gitmi�tir. Ruslarla yap�lan g�r��meler uzun s�rm��t�r. Ekonomi Bakan� Yusuf Kemal Bey, g�r��meler hakk�nda bilgi vermek amac�yla, 6 Ekim 1920�de 100 milyon alt�n rubleyi de beraberinde getirmi�tir (Palamut, 1981, 137).

    Sovyet Rusya�dan gelen 100 milyon alt�n ruble asl�nda Buhara Cumhuriyeti taraf�ndan temin edilmi�tir. D�nemin Buhara Cumhurba�kan� Osman Kocao�lu ile Sovyet Rusya Devlet Ba�kan� Lenin ile 1920 y�l�nda Kremlin Saray��nda bir g�r��me yapar. Bu g�r��mede Osman Kocao�lu, Anadolu�daki sava� i�in T�rkler�e 100 milyon alt�n ruble vermeyi kararla�t�rm��t�r. Osman Kocao�lu, Buhara�ya d�ner d�nmez mecliste g�r��meler yapm�� ve paray� Rus Hazinesi�ne teslim etmi�tir (Yal��n, 2002, 341).

    �Ayn� heyet Moskova�da Rusya ile 16 Mart 1921�de Moskova Anla�mas��n� imzalam��lard�r. �lkeye d�nerlerken Yusuf Kenan Bey ve Dr. R�za Bey, 4 milyon alt�n rubleyi de beraberinde getirmi�lerdir (Palamut, 1881, 137).

    2.2.2.Fransa�n�n Yard�mlar�

    Mart 1921�de Londra Konferans��na giden D��i�leri Bakan� Bekir Sami Bey ba�kanl���ndaki heyet, Avrupa�n�n �� b�y�k g�c� �ngiltere, Fransa ve �talya temsilcileri ile yak�n temaslarda bulunmu�tur (Kocaba�, 1990, 385). Frans�zlar, �lkeden �ekilmek i�in birtak�m ayr�cal�klar istemi�lerdir. �talya taraf�ndan i�gal edilen �zmir ve Trakya�dan geri �ekilmek kar��l���nda; �e�itli illerdeki (Antalya, Burdur, Mu�la, Isparta, Afyon, K�tahya, Ayd�n ve Konya) kamu giri�imlerinden pay almak istemi�tir. Ayr�ca Frans�zlar Ere�li k�m�r madeninin i�letilmesinin T�rk-�talyan i�birli�inde olu�turulan bir �irkete verilmesini istemi�tir (Bayur, 1973, 87)

    Frans�zlar Mondros M�tarekesi ve Paris Kongresi�nden sonra G�ney Anadolu�da bir�ok yeri i�gal etmi�lerdir. �ngiltere ile aralar�nda gizli bir husumet vard�r. Arap ve Ermeni milliyet�ili�ini desteklemi�tir. Frans�zlar 20 Ocak 1920�de Mara��ta Kuva-i Milliye birlikleri ile yapt��� �arp��mada, yenik d��m��lerdir. Ayr�ca Urfa, Antep ve Adana�da yenilgi ya�am��lard�r. Hatta Adana�da 800 ki�ilik bir Frans�z birli�i esir al�nm��t�r. Fransa gerek bu yenilgilerden, gerek I.D�nya Sava���ndan beri s�rekli d��ar�da sava�maktan ve gerekse Pierre Loti, Claude Farrere gibi ayd�nlar�n T�rk Kurtulu� Sava���ndan �vg�yle bahsetmeleri nedenleriyle, T�rkler ile sava�may� b�rakm��lard�r.

    Fransa, T�rkiye B�y�k Millet Meclisi ile 20 Ekim 1921�de Ankara Anla�mas��n� imzalam��t�r. Frans�zlar T�rkiye�yi terk ederlerken bir�ok silah ve cephaneyi b�rakm��lard�r. Bunlar: 10.089 adet t�fek, 1.505 sand�k t�fek mermisi ve 10 adet sava� u�a��d�r.

    2.2.3.�talya�n�n Yard�mlar�

    �talya, Sovyet Rusya veya Fransa gibi silah, cephane veya para yard�m�nda bulunmam��t�r. ��gal etti�i Anadolu topraklar�nda birtak�m te�vik ve yard�mlarda bulunmu�tur. Bunlar (Selek, 1976, 453-454): Posta te�kilat� kurmak, okullar a�mak, �ift�i ve t�ccarlara kredi vermek, ��galden ka�an g��men ve muhta�lara yard�m etmek, T�rk H�k�meti memurlar�n�n bulamad��� mallar� sa�lamak, bozuk yol ve camileri onarmakt�r.

    2.2.4.Hint M�sl�manlar�n�n Yard�mlar�

    Osmanl� Devleti topraklar�n�n, I.D�nya Sava���ndan sonra Avrupa�n�n s�m�rgeci devletleri taraf�ndan payla��lmas� ve �stanbul�un i�gal edilmesi, Hindistan M�sl�manlar�n� harekete ge�irmi�tir. Hintliler Hint Hilafet Komitesi�ni (Indian Commitee of the Caliphate) olu�turmu�lard�r (Sonyel, 1987, 185). Bu komite, T�rk Devletinin ba��ms�zl���n�n sa�lanmas� ve korunmas� amac�yla, Mart 1920�de Lloyd George ile g�r��mek �zere Londra�ya bir heyet g�ndermi�lerdir. Bu heyet, Londra�da T�rkiye�nin i�galini protesto etmi�tir (Palamut, 1981, 141-142).

    Bu komite 8-10 Temmuz 1921�de Kara�i�de �B�t�n Hindistan Hilafet Konferans�� d�zenlemi�tir. Bu konferansta Anadolu�daki M�sl�manlar�n milli m�cadelesine katk� olarak yard�m toplanm��t�r. Bu kampanyada Hintli M�sl�man kad�nlar de�erli tak�lar�n� vermi�lerdir. Eski e�yalarla evlenmeyi tercih etmi�lerdir (Palamut, 1981, 142). Ayr�ca Anadolu�daki m�cadeleyi desteklemek i�in gelen Hindistan M�sl�manlar�n�n temsilcileri, �stanbul, Trakya ve Anadolu�nun T�rklere kalmas�n� istemi�lerdir (�stiklal Harbi Gazetesi, 19 May�s 1919, 3; Lewis, 1984, 263).

    Aral�k 1921�den Ekim 1923�e kadar Hint Hilafet Komitesi�nden gelen yard�mlar�n toplam� 130.250 �ngiliz Sterlinidir. G�nderilen bu paralar�n bir ksm� ordunun ihtiya�lar� i�in kullan�lm��t�r. Bir k�sm� i�in Osmanl� Bankas��nda �zel bir hesapta tutulmu�tur. Bankada tutulan bu para ile T�rkiye �� Bankas� kurulmu�tur (Yal��n, 2002, 345). Nitekim T�rkiye �� Bankas�, yeni kurulan T�rkiye Cumhuriyeti�nin kalk�nma ve sanayile�mesinde �nemli roller �stlenmi�tir. Sanayile�mek i�in kurulan demir-�elik, �eker, �imento gibi fabrikalar�n finansman ihtiyac�n� kar��lam��t�r (�ahin, 2006).

    2.2.5.Azerbaycan��n Yard�mlar�

    �arl�k Rusyas��n�n yerine ge�en Bol�evikler, halklara �zg�rl�k vaat ettikleri i�in, Azerbaycan� a T�rkiye�nin de yard�m�yla 28 May�s 1918�de ba��ms�zl�klar�n� ilan etmi�lerdir. Ancak bu ba��ms�zl�k 27 Nisan 1920�de Rusya�n�n hakimiyeti ile son bulmu�tur. �� y�ll�k ba��ms�zl��� s�resince Azerbaycan, T�rkiye�nin ba��ms�zl�k m�cadelesi i�in yard�mda bulunmu�tur. 29 Mart 1920�de petrol poli�eleri ile birlikte toplam 1.500.000 Frans�z Frang� yard�m etmi�tir. Bu yard�m 2 Ekim 1920�de D��i�leri Bakan� Ahmet muhtar Bey�e teslim edilmi�tir. Yard�m�n i�eri�inde �unlar vard�r: 19.000 Osmanl� alt�n�, 1.000.000 Frans�z Frang� ve 8 par�a petrol poli�esi bulunmaktad�r (Yal��n, 2002, 346). Ayr�ca Do�u Komutan� Kaz�m Karabekir Pa�a�ya, yetim T�rk �ocuklar�n�n e�itimleri i�in 500 adet y�zl�k Osmanl� alt�n� verildi�i ve bunun i�in Ankara H�k�meti�nin te�ekk�rlerini iletti�i bilinmektedir (Yal��n, 2002, 346).

    2.2.6.K�br�s T�rklerinin Yard�mlar�

    K�br�sl� T�rkler, 1877-1878 Osmanl�-Rus Sava��, I.D�nya Sava�� ve T�rk Kurtulu� Sava���nda yard�mlarda bulunmu�lard�r. Ba�ta bas�n yoluyla kamu oyu olu�turulmu�tur. S�z, Do�ru Yol, �r�ad ve Ankebut gazete ve degilerinde milli m�cadele konusu i�lenmi�tir. Tiyatro, sinema, kermes ve cami vaazlar�nda milli m�cadele lehine kamuoyu olu�turulmu�tur. Bu faaliyetler s�ras�nda yard�mlar toplanm�� ve Anadolu�ya g�nderilmi�tir. Sadece parasal yard�mlarda de�il, bizzat �zellikle Yunanl�lara kar�� sava�mak i�in asker de g�ndermi�lerdir.

    2.3.Sava� Y�llar� B�t�eleri

    Yeni T�rkiye Cumhuriyeti Devleti�ni kuran irade, Kurtulu� Sava�� s�ras�nda kamu maliyesinde ba��ms�zl���n� ilan ile i�e ba�lam�� ve Lozan Anla�mas�, bu ba��ms�zl��a bir senet olmu�tur. Kapit�lasyonlar�n kald�r�lmas�, Duyun-u Umumiye�nin �deme plan�na ba�lanmas�, Reji �daresi�ne son verilmesi, demiryollar�ndan ba�layarak yabanc� sermayenin millile�tirilmesi, vergilendirme yetkisinin ve yarg�s�n�n tam olarak kazan�lmas�, senyoraj hakk�n�n elde edilmesi ve Merkez Bankas��n�n kurulmas� gibi pe�i s�ra geli�en olaylar; kamu maliyesinin ba��ms�zl���n�n sonu�lar�ndand�r (Akal�n, 2008:1).

    1920-1923 y�llar�n� kapsayan b�t�elerin ortak �zelli�i, savunma harcamalar�n�n a��rl���n� ta��malar�d�r. Bu d�nem b�t�eleri ola�an�st� ko�ullar dolay�s�yla s�releri i�inde haz�rlanamam�� ve y�r�rl��e girememi�tir. Yap�lan harcamalar, avans kanunlar�yla kar��lanm��t�r. Ayr�ca ek �denek yasalar� ��kar�lm��t�r.

    Gelir toplama yetkisi ba�lang��ta M�dafa-i Hukuk Cemiyetleri, Temsil Heyetleri ve Kuva-i Milliye komutanlar�na aittir. Ancak hemen sonra gelirlerin merkezi idareden toplanmas� uygulamas�na ba�lanm��t�r. Maliye Bakanl���, Merkez Bankas� konumundaki Osmanl� Bankas��ndan avans alabilecektir. D�� bor� �demeleri, sava� sonuna kadar ertelenmi�tir.

    Devlet gelirleri i�inde en �nemli kaynaklar: dolays�z vergiler, tekel gelirleri ve devlet mallar� gelirleridir. �rne�in tar�m ve hayvanc�l�ktan al�nan vergiler, b�t�e gelirlerinin yakla��k %40��n� olu�turmaktad�r. B�t�e harcamalar�n�n yakla��k olarak %65-70�ini savunma harcamalar�na gitmektedir (Duru, 1982, 315-317).

    Sava� d�neminin g��l�klerine ra�men yurti�i ve yurtd��� kaynaklar�n rasyonel kullan�m�na azami dikkat edilmi�tir. Kaynaklar�n ama�lar d���nda kullan�m� �nlenmi�tir (Tekin, 2000, 248).

    3.SONU�

    1914-1918 y�llar� aras�nda ya�anan I.D�nya Sava��, bir�ok �lkenin kaderini de�i�tirmi�tir. Sava� sonras�nda Osmanl� devleti s�n�rlar� daralm��t�r. Ancak sava�tan galip ayr�lan �tilaf Devletleri, Osmanl� Devleti�nin elinde kalan son toprak par�as� Anadolu�yu da payla�maya ba�lam��lard�r. Devletin ordusu da��t�lm�� ve silahlar�na el konulmu�tur. �lkeyi i�gal eden galip devletlere kar�� Anadolu halk� ba�lang��ta birbirinden ba��ms�z yerel milis kuvvetleri olu�turmu�lard�r. Anadolu�da iki ayr� h�k�met olu�mu�tur. Osmanl� Devleti�ni temsil eden �stanbul H�k�meti ile ba��ms�zl�k m�cadelesi i�in sava�may� kararla�t�ran Ankara H�k�meti vard�r. Ankara H�k�meti�nin lideri olan Mustafa Kemal Atat�rk, i�gale kar�� direnen halk�n sesi olmu�tur. Yerel milis g��lerini birle�tirerek, d�zenli orduya ge�i�i sa�lam��t�r. Ordunun silah, cephane ve ia�e ihtiya�lar�, yurt i�i ve yurt d���ndan gelen yard�mlarla sa�lanm��t�r.

    Yurt i�i kaynaklar�n�n toplanmas� i�in Milli Gelirler (Tekalif-i Milliye) Te�kilat� kurulmu�tur. T�rk halk�, kendi ba��ms�zl�k m�cadelesini, yine kendi imkanlar� ile finanse etmi�tir. Ayr�ca ba�ta Sovyet Rusya olmak �zere, Fransa, �talya, Hintli M�sl�manlar, Azerbaycan halk�, K�br�sl� T�rkler, Buhara Cumhuriyeti, T�rk halk�n�n ba��ms�zl�k m�cadelesine maddi ve manevi destekte bulunmu�lard�r.

    T�rk Kurtulu� Sava��, T�rkiye Cumhuriyeti Devleti�nin temelini olu�turmu�tur. Bu sava�, daha ziyade kendi imkanlar� ile sava�m�� ve bu sava�� kazanm�� olan bir milletin, tam ba��ms�zl���n� elde etmesine ve t�m d�nyaya �rnek olmas�na neden olmu�tur.

    Yazı kaynağı : www.mevzuatdergisi.com

    Türk Devriminin Gelişimi ve Mazlumlar Dünyasına Etkileri

    Türk Devriminin Gelişimi ve Mazlumlar Dünyasına Etkileri

    Türk Devrimi, Fransız İhtilali’yle beraber 1789’da ortaya çıkan hürriyet anlayışıyla perçinlenerek 19. yüzyılın sonlarından başlayıp İstiklal Savaşı’mızla harmanlanarak 150 yıllık bir mirasa sahip olmuştur.

    1876'da 1. Meşrutiyet, öğrenci isyanlarıyla ve genç askerlerin yardımıyla ilan edilmiştir. Meşrutiyet'in ilan edilmesi bize anayasa kazandırmıştır. Namık Kemal ve Mithat Paşalar Türk devriminin (Milli Demokratik Devrim) önünü açmıştır.

    Bu tarihten 32 yıl sonra 1908'de Anadolu ve Rumeli'deki halk hareketleriyle beraber dağa çıkan hürriyet kahramanları, Abdülhamit'i devirdiler ve Hürriyet devrimimizi gerçekleştirdiler. Milliyetçilik 1908 devrimiyle harekete geçti ve 1. Cihan Harbinde emperyalizme karşı direnişte önder rol oynadı. 1908 Devrimi, Kemalist Devrimin yolunu açmıştır.

    TÜRK DEVRİMİ VATAN SAVUNMASINDA

    Birinci Dünya Savaşı emperyalizme karşı vatan savunmamızın başladığı yerdir. Emperyalizmin bölmek istediği, onların deyimiyle hasta adam Osmanlı son günlerini yaşamaktaydı. İngiliz, Fransız, Çarlık Rus pastadan pay almak için hazırda bekliyordu.19 Şubat 1915 günü Boğazlarımızı geçmek isteyen İngiliz ve Fransız donanmasına karşı verilen çetin mücadele 18 Mart Deniz Zaferimizle emperyalizmi bozguna uğrattı. Osmanlı Devleti, Çanakkale’de başarılı olmasına karşın diğer cephelerdeki olumsuzluklar sonucunda, bulunduğu ittifaktaki Almanya ile beraber savaşı kaybetmiştir. Osmanlı Devleti paylaşıma açılmış, İstanbul ve Boğazlar bölgesinde İngilizler ve Fransızlar, İzmir ve çevresinde Yunanistan, Konya ve bölgesinde İtalyanlar, Maraş ve Adana çevresinde Fransızlar işgallere başlamıştı. Sevr Antlaşması çerçevesinde vahşi emperyalizm, mazlum Anadolu halkına küçücük bir toprak bırakmak istiyordu. Milletin önünde iki seçenek kalmıştı. Ya var olmak için savaşarak yok olmak ya da teslim olarak yok olmak. Türk milleti birinci seçeneği seçti: Emperyalizme karşı direnmek.

    İSTİKLAL SAVAŞINDAN KEMALİST DEVRİME

    Kemalist Devrim, şüphesiz ki Türk Devrimi’nin temellerinden beslendiği gibi asıl pratiğini İstiklal Savaşı’nda kazanmıştır. Mustafa Kemal Paşa şöyle der; "1919 Mayısının 19'uncu günü Samsun’a çıktım. Osmanlı Devleti'nin içerisinde bulunduğu ittifak genel savaşta yenilmiş, Osmanlı ordusu her yanda zedelenmiş, devlet koşulları ağır bir ateşkes antlaşması imzalamış. Büyük savaşın uzun süren yıllarından dolayı, millet yorgun ve yoksul durumda. Padişah ve Halife olan Vahdettin'in soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini umduğu alçakla yollar aramaktadır. Damat Ferit Paşa'nın başkanlığındaki hükümet, korkak, aciz, onursuz bir halde sadece Padişahın emirlerine uymuş. Ve genel duruma sessiz kalmıştır. Osmanlı ordusunun silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta."

    İşte bu ahval ve şerait içinde, Atatürk, başta Türk milleti olmak üzere bütün mazlum milletler için Samsun’a çıktığı gün, tam bağımsızlık ateşini yakmıştır. Mustafa Kemal ve arkadaşları yurdun çeşitli yerlerinde kongreler ve mitingler düzenleyip genelgeler yayınladılar. Halkı Milli Kurtuluş Savaşı’na örgütlediler. Kemalist Devrim, Türk Devrimi’nden aldığı mirasla işte bu süreçte gelişti. Amasya Genelgesi’nde yayımlanan, "Vatanın ve milletin bağımsızlığı tehlikededir. Vatanın ve milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır." sözleri, tam bağımsızlığın belirtilmesinden ziyade artık Padişahın söz sahibi olmadığından ve halkın egemenliğinden söz etmektedir. Bu bize Kemalist Devrimin, 1908 Hürriyet Devriminden aldığı pratiklerle geliştiğini ve Türk Devriminin programlarının iç içe olduğunu gösterir. Atatürk, Samsun’a çıktığı günden itibaren verdiği mücadelelerle Türk milletini arkasına alarak İstiklal Savaşı’ndan galip çıktı. 1919'dan itibaren tam bağımsızlık mücadelesiyle başlayan ve Cumhuriyetin temelini oluşturan Millet Meclisi'nin açılmasıyla gelişen Kemalist Devrim, Milli Mücadeleden galip çıkarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. Bu bağımsızlık savaşı ve yangınlar ortasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti, mazlum ve sömürülen dünya ülkelerine de bir başkaldırının başarısını yol haritası olarak göstermiştir.

    KEMALİST DEVRİM VE MAZLUM MİLLETLER

    İstiklal Savaşı’mız ve devrimlerimiz, emperyalizm tarafından sömürülen birçok mazlum millete de ışık olmuştur. Atatürk şöyle der:

    “Bugün doğan güneşi nasıl görüyorsam, yarın Asya ve Afrika’daki bütün esir ve mazlum milletlerin hürriyet ve istiklallerine kavuşacaklarını da öylece görüyorum.” (23 Temmuz 1919)

    Mustafa Kemal Paşa'nın daha Milli Mücadele’nin başında söylediği bu sözler, Asya ve Afrika’da yanmaya başlayan bağımsızlık ateşleriyle ispatlandı.

    Tunus’ta Habib Burgiba’nın, Mısır’da 1952’de krallığı deviren Genç Subaylar Hareketi üyelerinin, Endonezya’da Sukarno’nun açıklamaları bunu göstermektedir. Bunların dışında Hindistan’da Gandi, Pakistan’ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah, Cezayir milliyetçileri, Afrika ve Asya’nın diğer mazlum milletleri için Atatürk yol gösterici bir örnek olmuştur. Türkiye ezilen milletlere sadece bağımsızlık mücadelelerine girişme konusunda değil, onların inkılapçı hareketlerine de yol göstermiştir.

    Millî Mücadelenin kazanılması sömürge durumundaki tüm İslam âleminde sevinçle karşılanmış, diğer dinlere mensup olanlarda da ilham kaynağı olmuştur. Atatürk önderliğindeki Türk Millî Mücadelesi, Batılı emperyalistlere karşı yapıldığı için Batılı devletleri endişelendirmiştir.

    Endişelerinin birinci yönü, Türkiye üzerindeki yeni istila planlarının tehlikeye girmesidir. İkinci yönü ise, çoğu Doğu’da olmak üzere sömürgeleri altındaki milletlerin Batı emperyalizmine karşı savaşan Türklerden cesaret alarak ayaklanmalarıydı.

    Atatürk ve Millî Mücadele, Asya ve Afrika’daki birçok millete de örnek olmuştur. Cezayir’de Fransızlara karşı girişilen savaşta gönüllülerin kimliklerini öğrenmek isteyen Fransızlar, her defasında Mustafa Kemal’in kalpaklı fotoğrafını bulmuşlardır. Falih Rıfkı Atay, 1943’te Hindistan’da Gandi’nin kayınpederinin “Biz Doğu milletlerinin Batı emperyalizminden tam bağımsızlıkla kurtulabileceğine Atatürk’ün zaferi üzerine inandık.” dediğini nakleder.

    MAZLUMLAR DÜNYASI YÜKSELİŞE GEÇİYOR

    Şüphesiz ki İstiklal Mücadelemizin üzerinden bir asır geçse de, emperyalizm ne Anadolu'dan vazgeçmiştir ne de Asya'nın, Ortadoğu’nun mazlum halklarını ezmekten, sömürmekten vazgeçmiştir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra emperyalist güç olma bayrağını İngiltere’den devralan Amerika Birleşik Devletleri gücünü devam ettirmek ve en büyük ideali dünya egemenliğini sağlamak için Ortadoğu’da istikrarsızlıklar yaratıp bölge halkını sömürmek için yoğun çabalar sarf etmiştir. Vahşi emperyalizm her zaman olduğu gibi bu kez de ülkemiz topraklarında türlü emeller gütmüştür. Çünkü Ortadoğu'yu sömürmek, istikrarsızlaştırmak isteyenler bu noktada başarılı olmanın mihenk taşının Türkiye'yi ve Türkiye’nin anayasasının, devrimlerinin muhafızı silahlı kuvvetlerimizi güçsüzleştirmek olduğunu biliyorlardı. 1970'lerden itibaren güvenlik güçlerinin içerisine yerleştirilen Amerikancı-Fethullahçı Gladyo, 1984'den itibaren yaklaşık 40 senedir süren PKK terör örgütü, bu amaçlarına ulaşmada uyguladıkları yollara örnek olarak gösterilebilir. Bu süreçler devam ederken Ortadoğu'da çeşitli ülkelerde sözde barış, demokrasi getirmek için hareketler başladı. Öncelikle Irak'ta başlayan Körfez Harekatlarıyla, Irak Devleti pasifize edildi. Irak'ın bölünmesi, emperyalist güç ABD’yi petrol zengini haline getirmiştir. Suriye'de 2011 yılında rejime karşı başlayan hareketlerle iç savaş başlamıştır. Yine buradaki olumsuzluklardan faydalanan ABD, bölgedeki cihatçı güçleri desteklemiş, çeşitli terör örgütlerini besleyerek Suriye'nin kuzeyinde bir kukla devlet kurmak istemiştir.

    2016'da Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye'nin kuzeyine başlattığı Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarıyla Amerika'nın kurup beslediği IŞİD'i ve “kara ordum” diye nitelendirdiği PKK/YPG'yi ezip geçmiştir. Bu operasyonlar Türkiye'nin ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü tehdit eden emperyalizmin güdümündeki güçlerin güç kaybına ve gerilemesine yol açmıştır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri bulunduğu coğrafyanın kaderidir. Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu devrimleriyle yeşerttiği Türkiye Cumhuriyeti, 20. Yüzyılda olduğu gibi bugün de mazlumlar dünyasının savunucusu ve öncüsüdür. Yurt dışında Türk Silahlı Kuvvetlerimizin yaptığı emperyalizme karşı başarılı operasyonlar, Suriye'de istikrarı tekrar sağlamak adına imzaladığımız Soçi ve Astana Antlaşmalarıyla Türkiye, Rusya ve İran ve son olarak Moskova Antlaşmasıyla Türkiye ve Rusya bir araya gelmiştir. Geçtiğimiz Ocak ayının başında Amerika'nın gerçekleştirdiği bir operasyonla alçakça şehit edilen Kasım Süleymani suikastı sonrası Irak Devleti, suikastı kınamıştır. Bu süreçler bize göstermektedir ki mazlumlar dünyası yeniden emperyalizme karşı birleşmekte, ayağa kalkmakta ve emperyalist Atlantik güçlerine karşı onurlu Asya gücünü oluşturmaktadır.

    Sözlerimize son verirken Mustafa Kemal Atatürk'ün bir sözünü hatırlatmak isterim.

    "İnsanlığa yönelmiş fikir hareketi er geç başarılı olacaktır. Bütün mazlum milletler zalimleri yok edecek ve ortadan kaldıracaktır. O zaman dünya üzerinden zalim ve mazlum kelimeleri ortadan kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir toplumsal duruma erişecektir."

    Ayberk Kaleci

    TGB İzmir İl Yöneticisi

    tgb.gen.tr

    Yazı kaynağı : tgb.gen.tr

    Atatürk ve Sömürgecilik (Emperyalizm) | İşte Atatürk | Atatürk Hakkında Bilmek İstediğiniz Herşey

    Atatürk ve Sömürgecilik (Emperyalizm) | İşte Atatürk | Atatürk Hakkında Bilmek İstediğiniz Herşey

    ATATÜRK VE SÖMÜRGECİLİK (EMPERYALİZM)

    ÖZET

    Atatürk askerî mücadele hayatı boyunca Türk Milletinin ve insanlığın sömürgeci emperyalist Avrupa yüzünden çektiği acıları yakından görmüş ve önderi olduğu Türk Milletinin geleceğin medeniyet ufkunda bir güneş gibi doğacağını, bunun da bütün insanlığın hizmetinde olacağını savunmuştur. Ayrıca bu medeniyetin Batı'nın sümürgeci medeniyetinin yerini alacağını, bunun sonucunda da mazlum milletlerin, Batı'nın sömürgeci medeniyetine bağımlı olmaktan kurtulacağı ve dünya nimetlerinin bütün toplumların hizmetine sunulacağı öngörüsünde bulunmuştur. Onun Emperyalizm karşısındaki mücadelesi mazlum milletlere örnek teşkil etmiştir.

    Mücadele ve savaş... İnsanlar mücadele eder, milletler savaşır. Hayatın ve tarihin gerçeklerinden biri. Bütün çabalara rağmen insanlar arasında sürekli uyum, milletler arasında sürekli barış kurulamamış, yer yüzünde kavgasız, çatışmasız bir dönem yaşanmamıştır. Çünkü mücadeleyi, savaşı doğuran sebepler ortadan kaldırılamamıştır.

    Mücadeleler, savaşlar birer sonuçtur; onların arkasında yatan sebepler vardır; sebepler yok edilmedikçe sonuçlar da zaman boyunca akıp gidecektir.

    Tarih boyunca savaşlar türlü sebeplerden meydana gelmiştir; coğrafyadan, toplum ve devlet yapısından kaynaklanan savaşlar gibi:

    Kabul etmek gerekir ki coğrafî şartlar savaşların başta gelen sebepleri arasında yer alır. Toprak yetersizliği, maddî vasıtaların, toplumu doyurucu ölçüde verim düzeyine ulaşmaması savaşların başta gelen sebepleri olarak tarihe geçmiştir. Özellikle imar ve refah açısından kıtalar arası dengesizlikler, bir kıtanın maddî darlık ve perişanlık içinde bulunmasına karşılık öbür kıtanın göz alıcı bir yaşantı gerçekleştirecek imkânlara varması tarihi kaplayan savaşlara yol açmıştır. Avrupa-Asya; Avrupa Anadolu arasında tarih boyunca süregelen savaşlar bu açıdan canlı bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Yüzyılları kaplayan mücadeleler gözden geçirildiği zaman temelde yatan önemli sebeplerle karşılaşılmaktadır.

    Yeni Çağ'da Avrupa'yla Asya arasında uzun savaşlar cereyan etmiştir. Ayrıca Anadolu-Batı savaşlarının Etilere kadar uzanan bir tarihi vardır. Bu savaşlar sebep açısından incelendiği zaman coğrafya, hayat düzeyi ve tabiat kaynakları gibi şartların ağırlık kazandığı görülmektedir.

    Orta Çağ Avrupa'sı maddî ve manevî açıdan tam bir perişanlık içindeydi; hiçbir insanî duygu ve anlayışla bağdaştırılması mümkün olmayan gladyatör oyunları, Engizisyon mahkemelerinin ölüm saçan kararlan, din ve mezhep kavgalarının yarattığı katliamlar, sade deyimiyle, soy kırımlar, Avrupa'nın tarihinde insan haklarının, insan sevgisinin yer almadığını ortaya koymaktadır. Bu gerçek şartlar aynı kıtanın Yeni Çağ'da uyguladığı sömürgecilik, insan sömürüsü düzeninin doğuşunun ve yayılışının ortamını hazırlayacaktır. Ayrıca kilise baskısı, iskolastik felsefe, derebeyi zulmü, yüz yıl, otuz yıl savaşları, maddî yokluktan kaynaklanan köylü isyanları Avrupa'yı yaşanmaz bir ülke durumuna getirmişti. Buna karşılık aynı dönemde Asya'da insanlar refah içinde yaşıyordu; ileri bir düşünce düzeyine ulaşılmıştı. Orta Asya'da Karahanlı Devleti'nde Farabi, İbni Sina, Yusuf Has Hacib hürriyeti tanımlıyor, müsbet ilmin, gökbilimin, tıbbın esaslarını ortaya koyuyor, halka hizmet devletinin yapısını inceliyordu. Anadolu'da Mevlâna dünyanın yuvarlaklığından söz ediyor, hangi dinden olursa olsun bütün insanları dergâhına çağırıyordu. Avrupa bu düşüncelere ancak yüz yıllar sonra Asya kaynaklarına eriştiği zaman varabilmişti.

    Mev'ut toprakları, başka bir deyimle, vadedilmiş yüce toprakları kurtarmak amacıyla, din adamlarının önderliğinde yola çıktıklarını söyleyen Haçlıların asıl amaçlarının, oralardan gelenlerden dinledikleri refah düzeyine ulaşmak, Asya kaynaklarını ele geçirmek olduğu tarihin kaydettiği bir gerçektir. Bir gayeleri daha vardı: 1071'de Malazgirt Zaferi'ni kazanarak ikinci kez Batı'ya doğru ilerleyen Türkleri Anadolu'dan atmak. Doğu-Batı; Anadolu-Avrupa arasında kaynak ve pazar mücadelesi böyle başlar.

    Hıristiyan Avrupalılar Haçlı Seferi eri'nden hayal ettikleri sonuca varamadılar, ama, elleri boş olarak da dönmediler. Yanlarında getirdikleri eserlerle Avrupa'nın maddî ve manevî perişanlıktan kurtarılmasını sağlayan hareketin başlangıcının temelini hazırladılar.

    Haçlı Seferleri'ni izleyen Marco Polo'nun, Polo Kardeşlerin 25 yıl süren Asya seyahatinin de Avrupa'nın uyanışında büyük etkisi olmuştur. Özellikle anılan gezginlerin Asya'dan getirdikleri coğrafî bilgiler, pusula, barut ve matbaa Avrupa'da yeni bir dönemin açılmasını sağlamıştır. Coğrafi bilgiler özellikle pusula sayesinde Avrupalı denizciler okyanuslara açılacak, Amerika'yla birlikte bir çok yeni toprakları keşfedecek, Afrika'nın güneyinden dolaşmak suretiyle Hindistan'a varacaklar, Yeni Çağ tarihinde coğrafî keşifler, coğrafî yenilikler adıyla geçen bu hareketler sayesinde Avrupalılar dünya ticaretine hâkim olacaklar, sonraki dönemin en önemli atılımını oluşturan sanayii besleyecek kaynak ve pazar, geniş deyimiyle sömürge düzenini kuracaklardır.

    Avrupalı, ileri derecede imar ve refahı müsbet ilim ve sanayi sayesinde gerçekleştirmiştir. Müsbet ilmin hayata aktarılmasından doğan sanayi, canlı gücün yerini alan gaz, buhar, elektrik gibi canlı olmayan gücün yarattığı yeni üretim düzenidir. Bu suretle elde edilen sınırsız üretim imkânı Avrupa'yı iktisadî ve siyasî hakimiyete ulaştıran zenginliğin temelini meydana getirmiştir; müsbet ilim sayesinde tabiat kanunlarına ulaşılmış, tabiat kaynakları insanın emrine ve hizmetine verilmek suretiyle maddî ilerleme gerçekleştirilmiştir; sömürgelerden, sanayileşmemiş ülkelerden elde edilen ham madde sanayide işlenerek ürün haline getirilmiş, ürünlerin yine sömürgelerde, sanayileşmemiş ülkelerde satılmasından sağlanan servet Avrupa'ya aktarılmıştır. Avrupa'nın gücünün, imar ve refahının kaynağı budur. Bu kaynağın köküne indiğimiz zaman iki açıdan yine Asya ülkeleri karşımıza çıkmaktadır. Birincisi sanayii yaratan bilgi, ikincisi sanayinin işlemesini, ürünün satılmasını sağlayan çevre; kaynak ve pazar.

    Avrupa müsbet ilim sayesinde sanayiye ulaşmış, sanayiden elde ettiği güçle Asya ve Afrika topraklarını sömürge haline getirmiştir; dolayısıyla Asya ve Afrika Avrupa'nın sanayiini besleyen kaynak ve pazar olmuştur. Ası! önemlisi Avrupa'yı Avrupa yapan müsbet ilmin Asya'dan daha doğrusu Türk diyarından kaynaklandığı gerçeğidir.

    Büyük Türk düşünürü Yusuf Has Hacib'e göre insanın iki temel gücü vardır: Akıl ve bilgi. Akıl Tanrı vergisi. Bilgi insanın sonradan edindiği güç. Bilgiyle göğe dahi yol bulunur.' Böylece Yusuf Has Hacib insanın bilgi sayesinde tabiata, dolayısıyla dünyaya hakim olabileceğini açıklamaktadır.

    İnsanın bir iş, bir eser, bir ürün meydana getirmesini sağlayan güç bilgidir; kişi onunla hayallerini gerçekleştirir; yine onunla düşünür; düşüncelerini ortaya koyar, dünyayı daha güzel bir düzeye çıkarmak suretiyle yaşanmaya değer hale getirir, ihtiyaçlarını karşılar. Tarihte yeni bir dönem olarak yer alan Yeni Çağ dünyası, Yeni Çağ medeniyeti de bilginin, ilmin, müsbet ilmin eseridir. Gözlem ve deneye dayanan müsbet ilim sayesinde insanoğlu tabiat kanunlarına ulaşmış, hakim durumuna gelmek suretiyle tabiat kaynaklarından yararlanarak her gün hayat düzeyini biraz daha yükseltmiştir. Geniş deyimiyle, müsbet ilme dayanan sanayiin sağladığı maddî vasıtalarla hem kendisini güçlendirmiş hem de dünyayı yaşantıyı güzelleştirmiştir. Batı'da ilmî yenilikler şeklinde nitelenen olay budur; olayın kaynağı da Türk dünyasıdır.

    Yukarıda da değindiğimiz gibi medeniyet tarihinde gözlem ve deneye dayanan müsbet ilim akımını ortaya koyan büyük Türk düşünürleri Farabi ve İbn-i Sina'dır. Avrupalılar müsbet ilmi onların kitaplarından öğrenmişler, hayata aktarmak suretiyle sanayii kurmuşlardır. Bu bakımdan Batı medeniyeti dediğimiz olay Avrupa'da birdenbire ve kendiliğinden doğmuş değildir; Türk dünyasından alınan bilgi üzerine kurulmuştur. Onun içindir ki üstün sayılan batı medeniyetinin, Doğu, Asya Türk medeniyetinin devamı olduğunu söylemek, sadece bir gerçeğin anlatımı şeklinde kabul edilmelidir. Ancak sonrası Asya açısından hazin bir dönem niteliğini taşımaktadır.

    Asya müsbet ilmin, geniş deyimiyle, medeniyetin beşiği olduğu halde sanayi dönemine giremediği için sanayileşen Avrupa'nın kaynağı ve pazarı olmaktan kurtulamamış, eserinin mükâfatını görememiştir. Üstelik Asya gerilik, iptidailik ve güçsüzlük anlamında kullanılan doğu deyimiyle nitelenmiş, daima küçümsenmiş, bu yüzden de Avrupalıya hizmetle yükümlü sayılmıştır. Muhteşem Osmanlı Devleti de aynı acıları yaşadı.

    16. yy. sonuna, 17.yy. başların kadar Osmanlı Devleti'nde parlak bir bilim ve sanat hayatı vardı. Farabi ve İbni Sina'nın başlattığı müsbet ilim akımını geliştiren büyük düşünce adamı Kâtip Çelebi, bilginin kaynağının akıl ve nazar, başka bir deyimle, gözlem ve deney olduğunu ortaya koymak suretiyle, 16.yy.da büyük bir atılım gerçekleştirdi; elde edilen bilgi uygulamaya aktarıldı. Türk efsanelerinde yer alan, Nişabur'da büyük Türk bilgini İsmail Cevheri tarafından hayata geçirilmek istenen uçmak düşüncesini, Galata Kulesi'nden havalanarak Boğaz'ı geçen, Üsküdar'da Doğancılar Parkı'na inen Hezarfen Ahmet Çelebi gerçekleştirdi. Lagri Hasan Çelebi icat ettiği füzeyle Saray Burnu'ndan havalandı, Boğaz'da dolandı. Sinan Paşa Yalısı önünde denize indi. Ne var ki 16.yy.da Altın Çağını yaşayan Osmanlı Devleti aynı gücü devam ettiremedi.

    Osmanlı Devleti'nde gerileme dönemi 16.yy. sonlarında ulumu akliyenin, bugünkü deyimiyle, akli ilimlerin, müsbet ilimlerin medrese programlarından çıkarılmasıyla başlar. Bu yüzden müsbet ilim akımının önü kesildi. Sonuç olarak da sanayi dönemine girilemedi. Buna karşılık Avrupa büyük sanayii kurdu. Türk dünyasının Avrupa karşısında gerilemesi böyle başlar. Bir sebep daha var.

    Orta Çağ'da, Osmanlı Devleti'nde halkın ve ordunun bütün ihtiyaçlarını karşılayan bir küçük sanat hayatı, üretim hayatı vardı. Fakat Avrupa'da gelişen sanayi karşısında canlı gücüne dayanan küçük sanatlar rekabet imkânı bulamadı; kapitülasyon ve gümrük himayesinin olmaması yüzünden Osmanlı ülkesinin Avrupa'nın açık pazarı haline gelmesi, üretim hayatının çökmesine sebebî oldu; zamanla Avrupa karşısında iktisadî gücünü yitiren Osmanlı Devleti tarihe mal oldu. Atatürk'ün Türk dünyasında ve Asya'da yeniden doğuş çağını yaratan büyük eseri bu noktada başlar.

    Atatürk asker olarak hayata atıldığı zaman Osmanlı Devleti gerileme sürecini yaşıyordu. Sömürge, dolayısıyla, sanayii beslemek için kaynak peşinde koşan Avrupalılar Osmanlı Devleti'ni parçalama, aralarında bölüşme yarışı içindeydiler. Böylece hem Osmanlı ülkesindeki kaynakları ele geçirmiş olacaklar hem de tarihi İpek Yolu'ndan Asya kaynaklarına ulaşmak imkânını bulacaklardı. Onun içindir ki kendini Türk dünyasını kurtarmak ülküsüne adayan Atatürk Avrupalılarla mücadele ederek büyük eserini kurmaya başladı.

    Atatürk'ün mücadele hayatı üç aşamalı bir seyir izler: Askerî mücadele, siyasî mücadele, başka bir deyimle, yeni bir devlet kurma mücadelesi, yeni bir medeniyet yaratma mücadelesi.

    Askerî mücadele Trablusgarp'ta başlar, 9 Eylül 1922'de İzmir'de zaferle sona erer.

    Yıl 1911. İtalyanlar Osmanlı ülkesinin bir bölümünü ele geçirmek için Trablusgarp'a saldırır. Atatürk bu savaşa katılmakla Avrupa sömürgeciliğine karşı mücadeleye başlamış oldu. Bundan sonra Atatürk askerî mücadele hayatında, Muş ve Bitlis Muhabereleri dışında Çanakkale'de Kanal Seferi'nde, Suriye'de, Filistin'de, Anadolu'da hep Avrupalılarla savaşmıştır. Denilebilir ki Yeni Çağ tarihinde sömürgecilerle, emperyalistlerle en çok savaşan asker Atatürk'tür. Bu mücadelenin ilk başarısı Çanakkale Zaferi'dir.

    Birincisi Dünya Savaşı'nda müttefikler, İngilizler ve Fransızlar, Ruslara yardım etmek suretiyle Almanya'yı çökertmek, savaşı kısa sürede bitirmek amacıyla Çanakkale'ye saldırdılar. Deniz savaşlarında yenilince Gelibolu yarımadasına çıkarma yapmak suretiyle kara savaşlarını başlattılar. Fakat Anafartalar'da Atatürk'ü aşamayınca geldikleri gibi gittiler, Ruslara yardım edemediler. Bu yüzden savaş dört yıl sürdü. Çanakkale Zaferi sömürgeciliğin gerileme dönemini başlattı.

    Büyük sanayinin sağladığı iktisadî ve siyasî hâkimiyet, Avrupa'nın üstünlük havasına girmesine yol açmıştı; Avrupa medeniyet dünyası, üstün ırkın, üstün insanların yaşadığı ülke sayılıyordu. Buna karşılık Asyalılar, geri, iptidaî toplumlar olarak aşağılanıyordu. Avrupalı güçlü, Asyalı, doğulu, güçsüz ve zavallı gibi deyimlerle niteleniyordu; onun alınyazısı sömürge olmaktı. Bu düşünce öylesine kabul ettirilmişti ki Asyalı, kaynaklarıyla, insanlarıyla Avrupalı'nın baskısı altına girdiği halde karşı bir harekette bulunamadı. Çanakkale Zaferi bu yanılgıyı kökünden yıktı.

    Çanakkale'de Avrupalılar, Türklere, dolayısıyla Asyalılara, Doğululara yenilmiş cepheden, savaştan çekilmiştir; sonuç şudur: Asyalı, Avrupalıyı yenmiştir; şu halde Asyalı Avrupalıdan daha güçlüdür; daha üstündür. Avrupalının üstün, Asyalı'nın geri ırk olduğu görüşü sadece bir yanılgıdır; onların başvurduğu bir aldatmacadır; Asya'nın uyanışı böyle olmuştur; gerek çekilme, gerek savaşın uzun sürmesi Asya'da mücadele ruhunun doğuşunu sağlamıştır.

    Asyalı yeni bir inanca kavuşmuştur; onun alınyazısı sömürge halkı olmak değil, hür ve bağımsız yaşamak, Avrupalı'nın pazarı durumuna düşmemek, kaynaklarını kendi gücüyle kendisi için kullanmaktır. Gücü bu amaca ulaşmaya yeterlidir.

    Çanakkale Zaferi sömürgelerin, mazlum milletlerin hürriyet ve bağımsızlık savaşına başlamaları için gerekli düşünce ve inanç ortamını hazırlamıştır. Bu sayede Asya'da, Afrika'da sömürgeler hürriyet ve bağımsızlık mücadelesine girişmişler, mücadeleyi kazanarak bağımsız devletler kurmuşlar, kaynaklarına hâkim olmuşlardır. Asıl önemlisi, sömürgelerin bağımsızlık mücadeleleri sonunda Avrupalıların kaynak ve pazarlarını yitirme dönemine girmiş olmalarıdır. Bu da Batı'nın yıkılışı demektir.

    Atatürk'ün Çanakkale'de kazandığı zafer sömürgeciliği, emperyalizmi ortadan kaldıracak süreci başlatmak suretiyle tarihin, özellikle Avrupa tarihinin akışını değiştirmiştir. Atatürk bu yoldaki mücadelesini İstiklâl Savaşı'yla devam ettirmiştir.

    Avrupalılar, Birinci Dünya Savaşı'nda Türk Ordusu'nu cephelerde yenememiştir. Ancak müttefiklerinin silâh bırakması üzerine Osmanlı Devleti mütareke istemek zorunda kalmıştır. Savaşarak değil, Mondros Mütarekesi'nden yararlanarak Anadolu'yu yer yer işgal eden Avrupalılar, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar asırlık hayallerinin gerçekleştiğini sandılar. Anadolu'da kaynak arayışına giriştiler. Trabzon'daki İngiliz askerî temsilciliğinde bulunan bir mühendis Erzurum ve Sivas dolaylarındaki madenleri ve demiryollarını incelemeye koyuldu.2 Onlara katılan Amerikalılar da Anadolu'nun zenginliklerinden yararlanmak için önce yardım heyetleri gönderdiler; ardından kaynak arayışına giriştiler. Amerikalıların Osmanlı Devleti sınırları içinde 304 eğitim misyoneri, 65.104 kilise adamı, 11 çocuk yuvası, 337 ilkokul, 28 orta öğretim kurumu, 11 kolej, 11 hastane ve 12 dispanser vardı.3 Bunlardan başka Amerikalılar sermaye getirmek istemiştir, fakat güvenlik şartlarını yeterli görmedikleri için vazgeçmişlerdir.

    Görülüyor ki daha mütareke yıllarında Batılılar Anadolu'yu sömürge haline getirmeğe çalışmışlardı. Çünkü sömürgecinin, emperyalistin amacı her zaman ve her yerde kaynak ve pazar elde etmek, ham madde almak, ürün satmak, gelir sağlamak, sade deyimiyle, para kazanmak ve geçinmektir. Batı gerçeği budur. Avrupalıların, Amerikalıların bütün ülkelerle kurdukları ilişkilerde uyguladıkları değişmez siyaset, değişmez yöntem budur. Ne var ki Atatürk onların, emperyalistlerin Anadolu üzerindeki emellerine kavuşmalarına imkân vermedi. İstiklâl Savaşı'yla bu sonuca varılmıştır.

    Atatürk İstiklâl Savaşı'nın emperyalistlerle yapılan bir mücadele olduğunu açıkça ifade etmiştir. 29 Aralık 1921 tarihinde T.B.M.M.'de söylediği nutukla Türk Milleti'nin yüz yıllardan beri bütün bir emperyalist ve kapitalist âlemin baskısı altında bulunduğunu; yine aynı nutukla bir yıl, bir buçuk yıl önce milletin onlarla mücadeleye başladığını, emperyalist kuvvetlerin milleti haklarında onur ve bağımsızlığından yoksun kılmak istediklerini söylemiştir. Çünkü onlar sınırsız tabiî hazineleri, geniş memleketi Türk Milleti'nin elinde bırakmayı uygun görmemişler, ülkeyi parçalamak, milleti esir etmek istemişlerdir.4 Yine 19 Eylül 1921 tarihinde TBMM'de söylediği nutukta Yunanlıların yüz yıllar önce Haçlıların izlediği dinî amacı ihya etmeğe çalıştıklarını açıklamıştır.5

    Gerçek şudur ki Avrupalılar, Anadolu'ya karşı Haçlı Seferleriyle giriştikleri mücadeleyi sanayileşme döneminde sömürgeciliğe, emperyalizme dönüştürerek devam ettirmişlerdir; amaç değişmemiştir:Anadolu kaynaklarını ele geçirmek! Birinci Dünya Savaşı'nı izleyen işgal olaylarının sebebi budur.Atatürk İstiklal Savaşı sonunda Avrupalıları yenmekle Anadolu'ya yönelik Batı sömürgeciliğini ortadan kaldırmıştır.Böylece Atatürk Çanakkale Zaferi'nden sonra Batı sömürgeciliğine, Batı emperyalizmine karşı ikinci bir zafer daha kazanmıştır.Fakat mücadele bitmemiştir.

    Atatürk'ün mücadele hayatında ikinci aşama siyasî mücadeledir; amaç halk devletini, halka hizmet ilkesine dayanan devleti kurmaktır.6Türkiye Cumhuriyeti Devleti budur. Yeni devlet, uzun savaşlar yüzünden harabolmuş bir Anadolu, maddî varlığı tükenme noktasına varan bir toplum devralmıştı. Onun için yeni devlet hizmet devleti olacak, ülkeyi imara, halkı refaha kavuşturacaktı. Bu da Anadolu'da yeni bir medeniyet kurmayı gerektiriyordu. Mücadelenin üçüncü aşaması budur. İmar ve refah geniş ölçüde iktisadi çalışmalara bağlıydı. Bu bakımdan Atatürk askeri zaferlerin iktisadî zaferlerle tamamlanması gerektiğini söylemiştir.

    Türk Milleti geniş kaynaklara, Atatürk'ün deyimiyle, sınırsız tabiî hazinelere, geniş topraklara sahiptir. Avrupa Haçlı Seferleri'nden beri bu hazineye göz dikmiştir. İstiklal Savaşı'yla Avrupalıların bu emelleri sona erdirilmiş, Anadolu hazinesi onların saldırısından kurtarılmıştır, bu hazineler Türk halkının refahı ve Anadolu'nun imarı için kullanılacaktır. "Milli kültürü muasır kültür seviyesinin üstüne çıkarmak" amacını bu şekilde anlamak ve anlatmak gerekir.

    Medeniyet, bir yönüyle, mücadele vasıtasıdır; insan varlığının korunması, geliştirilmesi, daha güzel, daha mutlu bir dünya yaratılması için gerekli maddî ve manevî vasıtaların bütünü. Toplumlar ancak medeniyetleriyle yaşarlar ve yükselirler. Onun için de medeniyet alanında daima ilerlemek zorundadırlar.

    Avrupa'yla Anadolu arasındaki mücadele coğrafyadan ve tarihten kaynaklanmıştır. Orta Çağ'da Asya'nın hayat, dolayısıyla medeniyet düzeyine özenen, bu amaçla Haçlı Seferleri'ne çıkan Avrupa, Yeni Çağda da iktisadî ve siyasî üstünlüğünden ve Osmanlı Devleti'nin gerilemesinden yararlanarak Anadolu'ya saldırdı, ama, Türk Milleti'nin gücü ve Atatürk'ün dehası karşısında geri döndü. Fakat amaç değişmemiştir. Bu sebeple daima hazırlıklı olmalı, tedbiri elden bırakmamalı. Onlar gelecekte de toplumun zayıf bir anında pazar ve kaynak ihtiyacıyla Anadolu'yu tekrar ele geçirmek isteyebilirler, çünkü onlar pazar ve kaynak sebebiyle daima bu emelin peşinde koşarlar, bu emelden vazgeçmezler; yine gelebilirler. Bunu önlemenin tek yolu onlardan üstün, onlardan güçlü olmak, milli kültürü muasır medeniyetin, özellikle Avrupa medeniyetinin seviyesinin üstüne çıkarmaktır. Avrupa karşısında hür ve bağımsız olarak yaşayabilmek için onlardan üstün duruma gelmeliyiz, saldırdıkları zaman onları yenecek, geri gönderecek bir güç düzeyine yükselmeliyiz. Bu düşünceyi uygulama dallarından biri kuşkusuz iktisat alanıdır.

    Avrupa'nın üstünlüğü müsbet ilim ve sanayiden geliyordu. Onun için Atatürk yeni devleti kurduktan sonra birinci derecede müsbet ilim ve sanayileşme üzerinde durdu. 10. yıl Nutku'nda "Türk Milleti'nin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müsbet ilimdir" demek suretiyle üç yüz yıl sonra Türk dünyasında yeniden müsbet ilim çağını başlattı. Bundan başka imar ve refah yolunda ülke kaynaklarının, milletin gücüyle kullanılmasını sağlayacak sanayileşmeye önçelik verildi, özel teşebbüsü destekleyen devletçilik düzeniyle birçok fabrikalar, sanayi tesisleri kuruldu. Sanayi ve yerli malının Avrupa'nın rekabetinden etkilenmemesini sağlayacak gümrük koruması ve uygulamasına geçildi. Yatırımcı, korumacı, destekleyici devlet düzeniyle iktisadî hayatı güçlendirmek bakımından paranın dışarıya akmasını önlemek amacıyla ne kadar satılırsa o kadar satın almak ilkesine dayanan dengeli dış ticaret yöntemi getirildi, faiz ve döviz denetim altına alındı. Böylece ülke iktisat, sanayi ve ticaret alanında Avrupa karşısında güçlü bir duruma yükseltildi.

    Atatürk askerî mücadele hayatı boyunca Türk Milletinin ve insanlığın sömürgeci, emperyalist Avrupa yüzünden çektiği acıları yakından görmüştü. Bu sonuç Batı medeniyetinin tarihten gelen yapısından kaynaklanıyordu. Çünkü sanayiden sağladığı güç sayesinde Anadolu'nun, Asya'nın ve öteki kıtaların servetini ülkesine taşıyarak imara ve refaha kavuşmuştu. Kendi kaynak ve pazarları yeterli olmadığı için bu düzeni sürdürmek zorundaydı. Ayrıca ulaştığı güç ve kurduğu hakimiyet dolayısıyla öteki kıtalardan üstün olduğu havasına girmişti. Bundan başka Orta Çağ'da yaşadığı maddi imkansızlıktan kurtulmak için yola çıktığında daima kazanç, sade deyimiyle para peşinde koşmuştur. Onun için Batı medeniyeti bencil ve maddeci bir medeniyettir. Bu niteliklerden doğan uygulamalar, savaşlar, özellikle sömürge paylaşımı yüzünden çıkarılan Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'nın yarattığı felâketler yeni bir medeniyet anlayışı ihtiyacını ortaya koymuştur. İnsanlığın ortak malı olan medeniyet yalnız bir kıtanın, yalnız bir kıtada yaşayan toplumların, olayımızda Batı'nın tekelinde kalmamalıdır, bütün insanlığın hizmetinde olmalıdır. Bu görüşü getiren Atatürk'tür.

    Atatürk 10. yıl nutkunda ".... Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafıyla atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır." demiştir. Güneş Türk medeniyetinden gelen bir kavramdır. Büyük düşünür Yusuf Has Hacip ölümsüz eseri Kutadgu Bilig'de güneşi şöyle tanımlar. "Güneş doğar ve bu dünya aydınlanır, aydınlığını bütün halka eriştirir... Güneş doğunca yere sıcaklık gelir. O zaman binbir renkli çiçekler açılır."7 Yeni medeniyet bu nitelikleri taşımalı, bütün insanlığın hizmetinde olmalıdır.

    Atatürk Türk Milletinin geleceğin medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacağını söylemekle bütün insanlığın hizmetinde olacak bir medeniyetin müjdesini vermiştir. Güneş medeniyeti diyebileceğimiz bu medeniyet Batı'nın bencil ve maddeci medeniyetinin yerini alacaktır. Böylece dünya, özellikle mazlum milletler Asya ve Afrika insanları Batı'nın sömürgeci emperyalist medeniyetine, başka bir deyimle sanayi medeniyetine bağımlı olmaktan kurtulacak, dünya nimetlerini bütün toplumların hizmetine sunulacak; kaynaklar üzerinde oturanlar kendi güçleriyle bu kaynaklardan yararlanarak refaha kavuşacaktır.

    Sonuç olarak belirtmek isterim ki Türk insanını üç aşamalı bir görev beklemektedir. Anadolu'nun zengin kaynaklarını kendi gücüyle işleyerek ülkenin imarını, halkın refahını sağlamak, millî kültürü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak suretiyle Batılı sömürgecilerin, emperyalistlerin Anadolu'ya bir daha saldırmalarını imkânsız kılmak, zengin tarihinden alacağı hızla bütün insanlığa hizmet verecek yeni bir medeniyet yaratmak suretiyle yeryüzünü Avrupalı sömürgecilerin, Batılı emperyalistlerin bencil ve maddeci medeniyetinden kurtarmak, Türk Milletinin bu amaca varılmasını sağlayacak güce sahip olduğuna inanmalıyız. Atatürk'ün şu sözünü hatırlamamız yeterlidir. "Türk Öğün, Çalış, Güven".

    1 Süleyman Kazmaz, Hukuk ve Devlet Yönetimi Açısından Kutadgu Bilig, Türk Halk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı Yayını. Ankara 2000, s.30.

    2 Haluk Selvi, Milli Mücadele Erzurum (1918-1923), Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2000. s. 164-203-213.

    3 A.g.e., s. 164-203-213.

    4 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayın, Ankara, 1987, s. 1, 159- 160.

    5 A.g.e.,s. 199.

    6 A.g.e., s. 1-338.

    7 Yusuf Has Hacip, Çeviren: Reşit Rahmeti Oral, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1991 s. 70.

    Araştırmacı-Yazar Süleyman Kazmaz

    Kaynak: ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 57, Cilt: XIX, Kasım 2003  

    Yazı kaynağı : isteataturk.com

    Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

    Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

    Yazının devamını okumak istermisiniz?
    Yorum yap