Bu sitede bulunan yazılar memnuniyetsizliğiniz halınde olursa bizimle iletişime geçiniz ve o yazıyı biz siliriz. saygılarımızla

    sübhane rabbike rabbil izzeti amma yesifun hangi ayet

    1 ziyaretçi

    sübhane rabbike rabbil izzeti amma yesifun hangi ayet bilgi90'dan bulabilirsiniz

    Sâffât Suresi 180. ayeti ve meali | Kuran ve Meali

    Allah (c.c) âlemlerin Rabbidir. Fakat O’nun rubûbiyet vasfı kâmil mânada insanda, en kâmil mânada ise insan-i kâmil olan Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’de tecelli etmiştir. “Senin Rabbin” (Saffât 37/180) hitabında bu mâna gizlidir. Dolayısıyla bir kul, Allah Resûlü (s.a.s.)’e sîreten ve sûreten ne kadar yaklaşabilir ve onunla aynîleşebilirse Allah’ın rubûbiyet sıfatından o kadar nasip alır. İkinci olarak Allah Teâlâ, “izzetin Rabbi” (Saffât 37/180) olarak vesfedilir. Bütün izzet, şeref ve yücelik yalnızca O’na aittir. İzzet ve şeref kazanmak isteyenler, şirki ve putları terk edip yalnızca Âlemlerin Rabbine kulluk edeceklerdir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

    “Kim izzet ve şeref istiyorsa bilsin ki izzet ve şeref bütünüyle Allah’a aittir.” (Fâtır 35/10)

    Burada dikkat çekilen önemli bir husus da şudur: Allah Teâlâ’yı tanımak ve O’na lâyıkıyla kul olmak bakımından peygamberlerin ehemmiyeti büyüktür. Onlar Allah’ı en iyi tanıyan, O’ndan en çok korkan, Allah’ı tanıtan ve sevdiren model şahsiyetlerdir. Be sebeple Yüce Rabbimiz “Onlara selâm olsun!” buyuruyor. Sûre içinde ismi geçen peygamberlere ayrı ayrı isim vererek “ona selâm olsun” buyurduğu gibi, sûre sonunda tekrar toplu olarak “onlara selam” buyuruyor. Buna göre onlar dünyada da âhirette de selâmettedirler. Âyetlerde gerçek mü’minlere, Allah dostlarına müjde verilen “onlara hiçbir korku yoktur; onlar mahzun da olmazlar” (bk. Yûnus 10/62) sırrı en kâmil mânada onlarda tecelli eder. Onlar için ilâhî garanti vardır. Bu sebeple peygamberlerin izinden yürümek ve onlara yakın olmak, onların erişeceği selâmet, huzur ve mutluluktan nasip alabilmek için zaruridir. Hamde gelince kulluğun başı da sonu da Allah’a hamdetmektir. Çünkü hamde layık olan yalnızca O’dur. Kur’ân-ı Kerîm hamd ile başlar. (bk. Fâtiha 1/1) Mü’minlerin cennette dualarının sonu da hep “Bütün övgüler Âlemlerin Rabbi olan Allah’adır” olacaktır. (Yûnus 10/10)

    Bu âyetler, Cenâb-ı Hakk’ı tesbih ve tenzih ederek hamd ile anmanın ve peygamberleri salât ve selamlarla yâd etmenin en güzel ifadelerini ihtiva eder. Bu sebepledir ki, hususiyle Kur’an’dan bir süre veya aşır okunduktan ve dua edildikten sonra bu üç âyetin okunması müslümanlar arasında güzel bir âdet olarak devam etmektedir.

    Yazı kaynağı : www.kuranvemeali.com

    Saffat suresi 180. ayet - Açık Kuran

    Sâffât Suresi 180. Ayet Meali

    Yazı kaynağı : www.kuranmeali.com

    Saffat Sûresinin son üç âyeti - YENİ ASYA

    Saffat Sûresinin son üç âyeti - YENİ ASYA

    “Kim kıyamet gününde mükâfatının dolu ölçeklerle ölçülmesini isterse o, bulunduğu meclisten kalktığı zaman en sonunda: “Kuvvet ve kudret sahibi olan Rabbin, onların uydurdukları sıfatlardan münezzehtir. Gönderilen peygamberlere selâm olsun. Âlemlerin Rabbi olan Allaha hamdolsun.” desin dediği âyet, Saffat Sûresinin son üç âyetidir. (Taberî)

    Ulûhiyet sıfatlarına uygun olmayan her nevi yakıştırmalardan uzak olma keyfiyetini tenzih ve takdis anlamında “sübhane” lâfzıyla ifade eden âyet; uluhiyet sıfatlarına uygun olan her nevi vasıfların yâd edilmesi manâsındaki “Rabbi’l-izzeti” ifadesiyle kulun terbiyesine işaret eder. Terbiye; hikmet ve rahmetine, izzet; kudretinin mükemmelliğine delâlet eder. Allah, şirkten münezzeh, her şeye Kadir, Malik-ül Mülk’tür ki izzetinin şanına yakışan da böylesidir.

    Şu perişan dünyada, avare insanlar içinde, semeresiz ve neticesiz bir hayatta, sahipsiz, koruyucusuz bir surette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder? İşte bu avare insanlar içinde, bu perişan fâni dünyada, insanın sahibini tanıması, malikini bulması ve O’nun rahmetine sığınarak her nevi ihtiyacının karşılanması, korktuklarından emin olması çok büyük bir saadettir. Bu saadete ermesine rehber olarak gönderilen peygamberlere Saffat’ın 181. Âyetinde selâm edilir, onların emin oldukları, bütün vasıflarıyla mükemmel oldukları ve kendilerine tâbi olunması vurgulanır. Peygamberlerin yolunda yürüyen evliya, asfiya ve salihlere de gıyaben selâm ve tebaiyyet vardır.

    İnsan, bu dünyada başına nelerin geleceğini bilemediği gibi ahiretteki durumunun da ne olacağını bilemez. Hayatın çetin şartlarına karşı koyarak hayatını sürdürmesi de pek zordur. İbadetlere, musîbetler tahammül edip isyan etmemesi için merhameti sonsuz ve kudreti sınırsız Rabbe dayanmaya ihtiyacı vardır. Kulluğunun devamı, nimetinin sürmesi için Allah’a şükretmeyi sürekli yapmasını ihtar eden 182. Âyet; kula, huzuru işaret eder.    

    “Sübhâne Rabbike Rabbi’l-izzeti amma yesıfûn ve selâmun ale’l-mürselin ve’l-hamdu lillâhi Rabbi’l-âlemîn” olan bu üç âyet; Allah’ı takdis ve tenzih ederek övgüyle anmanın ve peygamberleri yâd etmenin en güzel ifadeleri olduğu için, özellikle Kur’ân’dan bir parça okunduktan ve duâ edildikten sonra okunması sünnet olup Müslümanlar arasında gelenek halini almıştır. 

    Saffat Sûresi’nin 180-182 âyetleri, Bediüzzaman’ın, Ramazan-ı Şerif’e dair yazdığı Ramazan Risalesi ile Desise-i Şeytaniye Risalesi’nin sonunda geçmektedir. O kadar risalelerden sadece bu ikisinin sonunda geçmesinin bir hikmeti olmalı.

    Bu iki risale, enfüsî ve afakî âleminde, kulun terbiyesini anlatır. Ramazan Risalesi’nden anlatılan oruçtaki açlıkla; kulun, kendi başına buyruk olmadığı, egemenlik hayalinin yalan ve yanlış olduğu ve sosyal hayatın dayanışmasında pek etkili olduğu yaşanarak anlaşılır. Diğer taraftan, Kur’ân ve iman hizmetinde desiselere kapılmaması, izzet ve istikametini muhafaza etmesi için Desise-i Şeytaniye Risalesi’ndeki ikazlarla terbiye mümkündür. Bu iki Risale, Saffat’ın son üç âyetindeki murad-ı İlâhî’ye muvafık şekilde kulun yetiştirilmesine hizmeti de pek aşikârdır. 

    Muhtemelen müellif-i muhterem rahmetli Üstadımızın da niyeti böyle olmalı. 

    Yazı kaynağı : www.yeniasya.com.tr

    Aşr-i Şerif ve diğer Kur’an okumaları sonunda okunan üç ayet ve mesajları

    Aşr-i Şerif ve diğer Kur’an okumaları sonunda okunan üç ayet ve mesajları

    İmam-hatiplerimiz mihrapta okudukları aşr-i şerifleri (Mihrabiye) veya Kur’an-ı Kerim’in her bir parçasını okuduktan sonra “Sübhane Rabbike Rabbil’izzeti amma yesıfun ve selamün alel mürselin vel’hamdü lillahi rabbil’alemiyn” şeklinde “tasbih, teslim ve tahmid” diyebileceğimiz üç ayet okurlar ki Peygamberimiz (S.A.S.) bu cümleleri Kur’an-ı Kerim’den bir parça okuduktan sonra okuyanın deniz köpüğü kadar günahlarının afvedileceğini müjdelemiştir.

    Dikkat ederseniz Peygamber Efendimiz denizin suyu dememiş de köpüğü demiştir. Yani küçük günahları afvedilir demektir. Büyük günahların afvedilmesi samimi bir tevbe ve istiğfara bağlıdır.

    Peki, küçük de olsa bu cümlelerin okunması o kadar çok günahın afvedilmesine vesile olmasının sebebi nedir. Elbette ki bunun sebebi o cümlenin okunmasıyla birçok meziyetin kazanılmasıdır. Çünkü Yüce Rabbimiz bu ayetlerde:

    İzzetin güç ve şerefin) rabbi, sahibi olan Rabbini onların (İslam’ın dışında kalanların vasıflandırmalarından (nitelendirmeleri) tesbih eyle. Elçilerin üzerinde selamet vardır (bunu da bil). “Hamd ve senalar (Övgüler) kainatı düzene koyan Allah içindir” ifadeleriyle İslam’ı temize çıkarma görevi yüklüyor ve bu görevi yaparken de esenlik içinde olunacağı güvencesini verdikten sonra övgülerin kendisine ve kendisi için yapılması gerektiğine vurgu yapmaktadır.

    O ayet veya cümleleri okuyan kimse birinci ayeti okumakla:

    İzzetin (şerefin) Rabbi olan Rabbini onların (İslam karşıtlarının) nitelendirmelerinden tespih etmekle; tenzih ve takdis etmekle yükümlü oluyor. Yani o cümleyi okuyan artık Rabbine, Rabbinin kitabına ve peygamberine ve topyekûn İslam’a toz kondurmayacak. Onu gayet güzel bir şekilde savunacaktır. Bu savunmayı yapabilmek için de gerekli bilgileri edinecektir.

    İkinci ayeti okumakla “Allah’ın elçiler üzerinde selamet vardır” va’di ile kendisi de Peygamberin bir vekili olarak insanlara tebliğ elçiliğini yaparken selamette olacağı va’dini aldığı için çekinmeden müsait her yer ve şartta Kur’an ve İslam’ın elçiliğini yapacaktır. Hatta Kur’an-ı Kerim’i okuyan her Müslüman oradan aldığı bilgileri tebliğ etme elçiliğini çekinmeden üstlenecektir.

    Üçüncü ayeti okumakla da hamdlerin yani övmelerin Allah’a yapılacağı ve Allah için olacağı mesajını almış bir kişi olarak Allah’a çok çok şükredecek ve onu her yerde övecektir. Bununla beraber insanları överken de kötü davranışlı olanları ve kötü icraatta bulunanları değil iyi işler yapan, güzel icraatta bulunun kişileri övecektir. Böylece kötü ve zararlı insanların öne çıkması engellenmiş olacaktır.

    İşte Saffat Suresi’nin bu son üç ayetini okuyan kişi yukarıda sıraladığımız görevleri yapmaya niyetleneceği için onun küçük günahları afvedilir. Bu nedenle bu ayetler her aşir veya Kur’an okuması sonunda okunmalıdır.

    Bazı imamların okudukları aşir, sure veya Kur’an okumasından sonra sadece Sadakallah’ül’aziym el’f1atiha dediklerini görüyoruz ki bu yanlıştır. Sadakallah’ül-azim ifadesini kullanmak sünnet değil adettir. Ama Saffat Suresi’nin bu üç ayetinin Kur’an okuması sonunda okunması Peygamberimizin tavsiyesidir. Sadakallah’ül-aziym terkedilse bile onlar terk edilmemelidir.

    SADAKALLAHÜLAZİYM yerine her ikisi de ayet olan “VE MEN ESDAKU MİNELLAHİ KIYLA” ifadeleri söylenmelidir ki her ikisi de “Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?” anlamıyla hayranlık uyandırmaktadır.

    Bir de İmam A’zam’ın rüyasında Allah’tan aldığı rivayet edilen ve sabah akşam okunması tavsiye edilen ve başta tevhidi dile getiren sonra da astronomi ve jeoloji dersi veren tesbih vardır ki çok dikkat çekicidir.

    Onu da geniş açıklama ile haftaya sunmaya çalışacağım inşallah.

    Yazı kaynağı : www.milligazete.com.tr

    Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

    Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

    Yazının devamını okumak istermisiniz?
    Yorum yap