martın ilk çarşambası neden önemli
martın ilk çarşambası neden önemli bilgi90'dan bulabilirsiniz
Rumi takvime göre Mart ayının ilk çarşambası ne zaman 2023? Bu sene Rumi takvimde Mart'ın ilk çarşamba günü ve gecesi ne zamana denk geliyor?
Rumi takvime göre Mart'ın ilk çarşambası hangi gün? Mart ayının ilk çarşambası ne zamana geliyor? Rumi takvime göre Mart ayının ilk çarşambası ne zaman 2023? Bu sene Rumi takvimde Mart'ın ilk çarşambası hangi güne denk geliyor? Ayrıntılar haberimizde...
RUMİ TAKVİM NEDİR?
Rûmî takvim, Hicret'i (Gregoryen takvimi 622) başlangıç kabul eden Güneş yılı esasına dayalı bir takvim. Dünya'nın Güneş etrafında dolanımını esas alan Şemsî Takvim düzeninde, 13 Mart 1840'ta uygulanmaya başladı. Kamerî takvim sisteminde bir yıl 354 gün, Şemsî takvim sisteminde ise Dünya'nın Güneş etrafında dolanımı esas alındığından bir yıl 365 gün olarak hesaplanır.
RUMİ TAKVİME GÖRE MART AYININ İLK ÇARŞAMBASI NE ZAMAN 2023?
Bu yıl yani 2023 yılında Rumi takvime göre Mart ayının ilk Çarşambası 15 Mart 2023 Çarşamba gününe denk gelmektedir. 2023 yılında Rumi takvime göre Mart'ın ilk çarşamba gecesi ise 14 Mart Salıyı 15 Mart Çarşambaya bağlayan gecedir.
Rumi takvime göre Mart'ın ilk çarşamba gecesi 2023 : 14 Martı 15 Marta bağlayan gece
Rumi takvime göre Mart'ın ilk çarşamba günü 2023 : 15 Mart 2023 Çarşamba günü
Yazı kaynağı : www.haberler.com
Martın İlk Çarşambası 1 Senelik Belalardan Kurtulmak (14 Mart Gecesi)
Sefer ayı son çarşamba haftası
Yazı kaynağı : www.islamda.org
Kara Çarşamba geleneği
Bu günün varlığından epey bir kişinin haberdar olduğundan eminim. Buna rağmen, kaç kişinin, örneğin geçen sene, Kara Çarşamba’yı andığını ve bu günde yapılması ve yapılmaması gerekenleri uyguladığını bilmiyorum. Sayının fazla olduğunu sanmıyorum. Kara Çarşamba ilginç bir meseledir. Her yönüyle eski bir geçmişin izini taşıyan bu geleneği tanımlamak da pek kolay değildir. Sorun yalnızca bu günün isminden haberdar olup olmamakla sınırlı değildir; günün içeriği ve daha da önemlisi takvimdeki yerine dair konular, onun biraz daha karmaşık bir hal almasına yol açmaktadır.
Onun halis adları Qere Çarşeme, Çarşemiya Reş veya Çarseme Şai’dir. Muhtemelen içinde barındırdığı uygulamalar, gözden uzak tutulmasına sebep olmuşlardır. Bu yüzden bu güne dair bilgilerle yalnızca ‘resmi’ olanın ötesinde, geleneklerine sadık toplulukların ve kuşakların yaşamlarında karşılaşabilirsiniz. Örneğin, 1950’li yıllarda Dersim, Diyarbakır veya Mardin’in köylerinde gözlemde bulunmuş olsaydınız, Kara Çarşamba hakkında rahatlıkla bilgi edinebilirdiniz. Aradan geçen son yarım yüzyıl birçok konuda olduğu gibi bu gelenek için de acımasızdı. Dolayısıyla Kara Çarşamba ile ilgili bilgilerimiz biraz dağınıktır.
Dersim ve çevre bölgelerde bu gün iki özelliğiyle tanınır. Bir yandan uğursuzlukla ilişkilendirilirken, diğer yandan gelecek olumsuzlukları önlemek ve arzulanan beklentilere de güç katmak için bir takım merasimlerin gerçekleştirildiği bir gün olarak bilinir.
Kara Çarşamba’nın uğursuzluğu daha çok Ana Fatma ile kurulan ilişkiyle özdeşleşmiştir. Ana Fatma Kerbela Hadisesi ile ilgili haberi bu çarşamba almıştır. Haber ona ulaştığında çamaşır yıkamak için kazanda su kaynatmaktaymış; haber sonrası kazanı ters çevirmiş. Bu yüzden Kara Çarşamba’da çamaşır yıkanmaz, banyo yapılmaz ve yeni bir işe başlanmaz. Onun matemine dâhil olmak için bir gün oruç tutan kadınlar da vardır.
İkinci grup bir takım ilginç uygulamalar içerir. Örneğin pirler kuşburnu (şilan) dallarından yapılan bir halkadan taliplerini dualar eşliğinde üç kez geçirirler. Bu sayede onlar kötülükler ve hastalıklardan korunmuş olurlar. Bazı yerlerde ev bacasının etrafına aile üyelerini temsilen akşamdan taşlar bırakırlar. Bir dahaki sabah, kimilerine göre ise 7 gün sonra, taşlar kaldırıldığında hangisinin altında böcek görülürse, o kişinin gelecek yılının bereketli geçeceğine inanılır. Dualarla kutsanmış su veya tuz ile ev ve ahır çevresi apsu yapılır. Yine dualar eşliğinde ip ile düğüm atılarak kurt ve ayının ağzı misalen bağlanır ki, onlardan bir zarar gelmesin. Nazımiye ve Pülümür’de ise bu gün köylüler derede yüzlerini yıkar ve yalnızca çocuklara bu su ile banyo yaptırırlar. Hızır’ın içtiği suyun belki bu su ile karışmış olduğu inancını taşırlar. (Gülsün Fırat, Soziookonomischer Wandel und ethnische Identitat in der kurdisch-alevitschen Region Dersim, Saarbrucken, 1997, s.102) Bölgede kırklı yıllardan bulunmuş Edip Yavuz ise, bu günde yetişkin erkeklerin alınlarına kara sürdüğünü, sonra bunu dualar yaparak suda yıkadıklarını aktarır. Bunun uğur getirdiğini ve kendilerini hastalıklardan koruyacağına inanırlar. (Tarih Boyunca Türk Kavimleri, Ankara, 1968, s.426)
Kara Çarşamba hangi gün?
Peki, bütün bu uygulamalar ne zaman yapılır? Bunun için farklı tarihler duymak mümkündür. Genelde Mart ayının ilk çarşambası olarak verilse de, ikinci ve üçüncü çarşambayı belirtenler de vardır. Sivas-Zara’da mart ayında üç Kara Çarşamba’nın olduğu aktarılmıştır (Kutlu Özen, “Küreselleşme Karşısında Geleneksel Kültürümüzün Korunması”, http://www.kutluozen.com/default.asp?part=yazilar&islem=oku&id=42). Gülçiçek ise Kara Çarşamba’nın genelde Mart ayının ilk veya ikinci, kimi yerlerde ise ilk veya üçüncü çarşambası olduğu bilgisini vermektedir. (Alirıza Gülçiçek, Alevilik (Bektaşilik, Kızılbaşlık) ve Onlara Yakın İnançlar, cilt 2, Köln, 2004, s.834). Az sayıda kişi Mart ayının her çarşambasının Kara Çarşamba olduğunu belirtir.
Kara Çarşamba ile ilgili bir karışıklık da bu gün ile Hawtemal/Heftemal arasında kurulan ilişkiden kaynaklanmaktadır. Kimileri bu iki günün aynı şeyi temsil ettiğini belirtirler. Bu yüzden her iki geleneğe ait uygulamalar tek bir günde gerçekleştirilir. Bu karışıklık önemlidir; çünkü gerçekten de Kara Çarşamba ile Hawtemal/Heftemal kutlamaları birbirleriyle alakalıdır.
Hawtemal/Heftemal yeni yıl olarak kabul edilen 21 Mart için kullanılan adlandırmadır. Bu eski takvime göre (Rumi) 7 Mart’ta yapılırdı. Kara Çarşamba da Hawtemal/Heftemal’dan önceki çarşamba, yani yılın son çarşambası olarak belirlenmişti ki, bu yüzden Rumi takvimi esas alarak bilgi veren yaşlılar bu günün mart ayının ilk çarşambası olduğunu söylerler. Geçmiş yüzyıllarda yapılan bir değişiklikle Hawtemal/Heftemal kutlamaları ‘küçük’ ve ‘büyük’ olarak ikiye ayrıldı. Küçük Hawtemal/Heftemal 7 Mart, büyük olan ise eski takvime göre 17 Mart olarak sabitlendi. İki Hawtemal/Heftemal tarihi, doğal olarak iki Kara Çarşamba gününü de yarattı.
Kara Çarşamba ile Hawtemal/Heftemal’in karıştırılmasına muhtemelen her yıl yaşanan gün kayması da neden olmuştur. Çünkü gerçekten de, tıpkı 2018 yılında olduğu gibi, belirli yıllarda Hawtemal/Heftemal ve Kara Çarşamba aynı güne denk gelmektedir. Eğer eski takvimi esas alırsak, 7 Mart, yani Hawtemal’ın kutlandığı gün, aynı zamanda Mart ayının ilk çarşambasıdır. Haliyle iki farklı güne ait uygulamalar, böyle yıllarda, aynı günde gerçekleştirilmektedirler. (Bkz. Burhan Kocadağ, Lolan Oymağı ve Yakın Çevre Tarihi, Yalova, 1987,s.265)
Kara Çarşamba tarihlerinin çoğalmasının nedenlerinden biri de, 20. yüzyılın başlarında gerçekleştirilen takvim reformu olmuştur. Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet’in başlarından itibaren uygulamaya konulan Miladi takvim, 7 ve 17 Mart’ı 13 gün ileri kaydırtmıştır. Böylelikle, küçük Hawtemal/Heftemal 20’sine, büyük olan ise 30 Mart’a aktarılmış oldu. Bu takvim reformu her bölgede aynı tempoda kabullenilmediği için eski ve yeni takvim yan yana kullanıldı. Haliyle Hawtemal/Heftemal için 4 gün ortaya çıktı ve bu da Mart ayı içinde dört Kara Çarşamba anlamına gelmiş oldu.
Uğursuz gün mü, eğlenceli gün mü?
Kara Çarşamba Ana Fatma ile ilişkilendirilmesi dışında herhangi bir Şii-Alevi izi taşımamasına rağmen, 20. yüzyılda giderek öne çıkan yanı bu olmuştur. Çünkü ikinci kategoride yapılan uygulamaları icra eden kişilerin sayısı hızla azalmıştır. Birden fazla neden Ana Fatma motifinin bu güne sonradan dâhil olduğunu göstermektedir.
Bir iddiaya göre, bu günün kadınlarla ilişkilendirilmesinde, çok önceleri ‘Çarsemê Marti’ (Mart Çarşambası) adı altında sadece evin kadınları (kabani) tarafından yeni yılın bereketli olması için tutulan bir oruç neden olmuştur. Bu oruç sonradan Kerbela vakası ile birleştirilip, Kara Çarşamba geleneğine dâhil edilmiştir. Bu iddiadan daha önemli olan, ‘çarşamba’ya dair tüm bölgede gerçekleştirilen uygulamaların varlığıdır.
Örneğin Ezidilerde çarşamba genel anlamda çok önemli bir gündür. Kızıl Çarşamba (“Çarşemiya Sor”) olarak adlandırdıkları gün onlar tarafından Nisan ayının başlarında yeni yıl olarak kutlanır. Ezidiler, yaratılışın bu gün tamamlandığına inanırlar. Kara Çarşamba ise özellikle Türkiye Ezidileri için daha çok uğursuz bir gün olarak kabul edilmekte ve Newroz’dan iki hafta önceki çarşamba olarak bilinmektedir. Kara Çarşamba’nın uğursuzlukla ilişkilendirilmesi yalnız Ezidilerde değil, tüm bölgede görülmektedir. Buralarda banyo ve çamaşır yıkama konusunda getirilen yasaklar yanı sıra, bir de saç kesme geleneğiyle karşılaşılır. Ayrıca, Nusaybin’de insanlar bu gün evlerini terk ederek, kötülükten korunmaya çalışırlar. Yine Urfa yöresi aşiretler hakkında yapılmış bir çalışmada, bölge gelenekleri içerisinde Kara Çarşamba’nın uğursuz bir gün olarak bilindiğini, o gün çamaşır yıkanmadığı ve işe başlanılmadığı bilgisi verilir. Yazara göre, bunun hangi çarşamba olduğu belli değildir (İbrahim Bozkurt, Aşiretler Tarihi, İstanbul, s.76). Aynı yazar, bir başka kitabında, Urfa yöresinde dama taş indirme geleneğinin 1 Mart’ta yapıldığı ve 13 Mart’ta taşların kaldırıldığı bilgisini de aktarmaktadır. (İbrahim Bozkurt, Tarih Boyunca Aşiretçilik ve Şanlıurfa Aşiretler, Adana, 2003, s.87)
Kara Çarşamba’yı eğlenceli bir gün olarak tarif edenler de vardır. 19. yüzyılda Kürt gelenekleri hakkında yapılmış bir çalışmada, Şubat ayının son çarşambasına -hangi takvime göre olduğu belirtilmemiş- “Kara çarşamba” denildiği, törenler yapıldığı, mutluluk için yemekler yendiği ve o günde düşmanlığın yapılmadığı bilgisi verilmektedir. (Mella M. Beyazıdi, Kürtlerin Örf ve Adetleri, İstanbul, 1998, s.43) Yine Diyarbakır Silvan için 1950’li yıllara dair aktarılan anılarda, Kara Çarşamba daha çok mutlu ve eğlenceli bir gün olarak tanımlanır. Baharın karşılanması için ayrılmış bu günde şafak sökümünde her aile kendi içinde birbirlerinin saçlarından bir tutam keser, sonra akşamdan hazırlanan yemeklerle kırlara gidip şarkılar ve halaylar eşliğinde kutlamalar yaparlar. (Mehdi Zana, Bekle Diyarbakır, İstanbul, 1991, s.25)
İran’da nasıl kutlanıyor?
Bu güne dair bilgileri biraz daha tamamlamak için yönümüzü İran’a çevirmemiz gerekir. Bu ülkede hâlâ güçlü olan Çarşanba Suri gelenekleri de bize epey bir malzeme sunar. İran’da bu gün, Newroz’dan önceki son çarşamba olarak, tıpkı Silvan’daki gibi, genelde eğlenceli bir şekilde kutlanır. Bu merasimlerde ateş, su ve tuzun önemli bir yeri vardır. Tümü gelecek yılda hastalık ve uğursuzluğu uzak tutma ve arzuların gerçekleştirilmesi için yapılır. Bazı bölgelerde Newroz öncesi farklı adlar altında dört çarşamba kutlanır. Urmiye yakınlarında Bozorgabad adlı köyde üçüncü çarşamba ise ‘Qara Çarşamba’ olarak adlandırılır. İran’daki Çarşanba Suri gelenekleri hakkında bilgiler veren Kasheff ve Sīrjānī, bu gün ile uğursuzluk ilişkisinin, İslam sonrası Arap geleneklerinin etkisiyle oluştuğu kanısındadırlar. (“Čaharsanba-Suri”, Encyclopaedia Iranica, IV/6)
Kara Çarşamba’nın eski bir gelenek olduğu konusunda tartışmamıza gerek yoktur. Kimi farklı vurgular olsa da, bu geleneğin halen sürdürüldüğünü tespit etmek de oldukça önemlidir. İçerik ve zamanlama konusunda yaşanan ayrışımlar da doğal olarak değişik etkileşimlerle alakalıdır.
Elbette, böylesi ilginç bir gün hakkında yazılmış bir makaleyi de onun ruhuna uygun bitirmek gerekir. Fotoğrafta seçtiğim harf ve rakamlardan oluşan tablo, muska yazımında uygulanan vefk geleneği doğrultusunda hazırlanmıştır. Bu, bir Dersimlinin muska hakkında zamanında tuttuğu defterinden alınmıştır. Daha karmaşık tablolarla karşılaştırıldığında seçilen bu örnek oldukça sade görünmektedir. Yine de siz aldanmayın. Temenni edelim ki, her kim ki, Hawtemal/Heftemal’a kadar bu tablonun anlamını çözerse, onun gelecek yılı kötülükten ve hastalıktan korunmuş ola!
Yazı kaynağı : bilimvegelecek.com.tr
Bir Senelik Belalardan Korunmak İçin Rûmî Takvime Göre Mart Ayı'nın İlk Çarşamba Gecesi Okunacaklar | Cübbeli Ahmet Hoca Efendi
a) 12 kere Fâtiha Sûre-i Celîlesi, ilk başta Eûzü, her birinin başında besmele ile okunur.
b) 100 kere:
«بسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِیمِ.»
c) 100 kere:
«بسْمِ اللّٰهِ الَّذی لاَ یَضُرُّ مَعَ اسْمِهِ شَیْءٌ فِی الْأَرْضِ
وَلاَ فِی السَّمَاءِ وَهُوَ السَّمِیعُ الْعَلِیمُ.»
“O Allâh’ın ismiyle (akşamladım) ki, O’nun ismiyle birlikte (olana) ne yerde, ne de gökte hiçbir şey zarar veremez. O hakkıyla işiten, çok iyi bilendir.”
d) 100 kere:
«لاَحَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ باللّٰهِ الْعَلِیِّ الْعَظِیمِ.»
“Günahlardan dönüş ve ibâdete kuvvet ancak Yüce ve Ulu olan Allâh-u Te‘âlâ’nın yardımıyladır.”
e) 27 kere Kadr (İnnâ Enzelnâ) Sûresi:
﷽ ﴿ اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ فِی لَیْلَةِ الْقَدْرِۚ * وَمَٓا اَدْرٰیکَ مَا لَیْلَةُ الْقَدْرِۜ * لَیْلَةُ الْقَدْرِ خَیْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍۜ * تَنَزَّلُ الْمَلٰٓئِکَةُ وَالرُّوحُ فِیهَا باِذْنِ رَبّهِمْۚ مِنْ کُلِّ اَمْرٍۙۛ * سَلَامٌ۠ۛ هِیَ حَتّٰی مَطْلَعِ الْفَجْرِ ﴾
f) 100 kere:
«یَا خَالِقُ!»
g) 100 kere:
«سُبُّوحٌ قُدُّوسٌ.»
h) Sonunda şu salevât-ı şerîfe okunur:
«اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلٰی سَیِّدنَا مُحَمَّدٍ النَّبیِّ الْأُمِّیِّ وَعَلٰی اٰلِهِ وَصَحْبهِ وَسَلِّمْ تَسْلِیمًا.»
“Ey Allâh! Nebiy-yi Ümmî olan Efendimiz Muhammed’e, âline (Ehl-i Beyti’ne) ve sahâbesine çokça salât et ve çokça selâm et.” (Mâü’l-‘Ayneyn, Na‘tü’l-bidâyât, sh:168)
HER AYIN, ÖZELLİKLE DE RÛMÎ MART AYININ BAŞINDA OKUNARAK KORKULARDAN VE ZELÎL DURUMDAN KURTULUP AZÎZ OLMAYA VESÎLE OLACAK MÜHİM BİR DUÂ
Şeyh Ahmed el-Bûnî Hazretleri’nin beyânı vechile; evliyâullâhtan nakledilen çok garip bir zikir ve pek acâyip bir vird vardır ki:
1) Hangi bir köle bununla Allâh-u Te‘âlâ’ya münâcât etse mutlakā âzâd olur.
2) Hangi bir esir bu zikri yapsa mutlakā serbest kalır.
3) Hangi mahpus okusa, mutlakā hapisten kurtulur.
4) Korku içerisinde olan herhangi bir kişi bu virdi okursa mutlakā korktuklarından emin olur.
5) Hangi bir fakir bununla amel etse mutlakā zengin olur.
6) İnsanlar nezdinde zelil (îtibarsız) duruma düşen hangi bir kimse bunu okursa mutlakā aziz olur.
7) Bu vird zorbaları kahretmek, zâlimlerin ardını kesmek ve fesatçıların şerrini savuşturmak hususunda eşsiz mânâlar ve sırlar taşımaktadır.
8) Her kim bu zikri yazıp üzerinde taşırsa her inatçı zorba ve inatçı şeytan onun karşısında zelîl duruma düşer.
9) Her kim bu zikre devâm ederse kendisi gören herkes mutlakā onu sever.
10) Her kim bu zikri çok yaparsa Allâh-u Te‘âlâ onun kalbini mârifet nurlarıyla diriltir ve canı, malı, eşi ve âilesi husûsunda onu muhâfaza eder, ayrıca korktuğu şeylerin şerrine karşı ona kâfi gelir.
11) Hangi bir hükümdar bu vird-i şerîfi zikretse mutlakā mülkü genişler ve hükmü geçerli olur.
12) Bu zikr-i şerîfin içerisinde İsm-i Âzam (Allâh-u Te‘âlâ’nın en büyük ismi) bulunmaktadır. Bu yüzden bu konudaki birçok fikirden kişiyi müstağni bırakır.
13) Her kim bu vird-i şerîfi okuduktan sonra Allâh-u Te‘âlâ’dan dünyâ ve âhiret işleri ile alâkalı hangi hâcetini isterse Allâh-u Te‘âlâ ona istediğini verir.
14) Her kim bu evrâdı zorba birinin öfkelendiği sırada onun yanında okursa o kişinin gazabı sakinleşir.
15) Bu zikr-i şerîf tevhid sırrını barındırdığı için en yüksek seviyede Allâh-u Te‘âlâ’ya mûleh (tutkun) olan velîler tarafından İsm-i Câmi (Allâh-u Te‘âlâ’nın bütün isimlerini toplayan bir zikir) olarak bilinmektedir ki bunda bulunan sayılarla ilgili sırlar, harflerle ilgili tesirler, nûrânî isimler ve vefkleri ile ilgili durumlar araştırılacak olsa onda birine dahî ulaşılamaz.
16) Yöneticilerin, hükümdarların, büyüklerin, sâlih kimselerin, fazîletli âlimlerin ve mahâretli hekimlerin bu duâyı yaparak dünyâ ve âhiret hayırlarına ve saâdetine (en büyük bahtiyarlığa) ulaşmaları için aşağıda sayılacak mübârek vakitleri kollayıp ona göre okumaları münâsiptir:
a) Cumâ gününün ilk saati (yâni perşembeyi cumâya bağlayan gece imsaktan sonraki ilk saat).
b) Pazar gününün ilk saati.
c) Arefe gününün ilk saati.
d) İki bayram gününün ilk saati.
e) Âşûrâ günü.
f) Şa‘bân-ı Şerîf’in yarı gecesi (olan Berâat Gecesi).
g) Ramazân-ı Şerîf’in 27. gecesi (olan Kadir Gecesi).
h) Her ayın (özellikle Safer ayının) başlangıcında.
ı) Senenin tüm gecelerinde.
Bu Duâdan Evvel Kılınacak On İki Rekâtlık Namaz
Şu bilinsin ki bu duâ iki rekâtta bir selâm verilerek kılınacak on iki rekâttan sonra yapılır. Kişi bu on iki rekâtın sonunda oturduğu zaman (tahiyyattan sonra, Salli-Bârik okumadan önce):
«سُبْحَانَ اللّٰهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَلَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ أَکْبَرُ،
وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا باللّٰهِ الْعَلِیِّ الْعَظ۪یمِ.»
“Bütün tenzihler Allâh’a âittir. Bütün hamdler Allâh’a mahsustur. Allâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Allâh her şeyden büyüktür. O en büyük ve en yüce olan Allâh’ın yardımı olmadan hiçbir ibâdete kuvvet ve hiçbir günahtan dönüş imkânı yoktur.” tesbîhini okur. Ardından:
«اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَی النَّبیِّ مُحَمَّدٍ وَأَزْوَاجِهِ أُمَّهَاتِ الْمُؤْمِنِینَ وَذُرِّیَّتِهِ وَأَهْلِ بَیْتِهِ کَمَا صَلَّیْتَ عَلٰی إِبْرَاهِیمَ وَعَلٰی اٰلِ إِبْرَاهِیمَ فِی الْعَالَمِینَ إِنَّکَ حَمِیدٌ مَجِیدٌ.»
“Ey Allâh! Bütün âlemler içerisinde İbrâhîm (Aleyhisselâm)a ve onun âl-i ashâbına salât ettiğin gibi Nebî(miz) Muhammed (Aleyhisselâm)a, müminlerin anneleri olan (kıymetli) zevcelerine, zürriyetine ve Ehl-i Beyti’ne de salât eyle. Şüphesiz ki Sen hamdolunmaya lâyıksın ve ulusun.” der. (Bunu bilmiyorsa bildiği sîğa üzere Salli-Bârik okur.)
Sonra tekbir getirerek secdeye varır, secdedeyken 7 kere (her birinin başında besmele çekerek) Fâtiha-i Şerîfe ve 7 kere de Âyete’l-Kürsî okur, sonra 10 kere:
«لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَرِیکَ لَهُ، لَهُ الْمُلْکُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلٰی کُلِّ شَیْءٍ قَدیرٌ.»
“Allâh-u Te‘âlâ’dan başka ilâh yoktur, O tektir, hiçbir ortağı yoktur, mülk O’na âittir, hamd O’na mahsustur. O her şeye hakkıyla gücü yetendir.” diye zikreder. Sonra:
«اَللّٰهُمَّ إِنِّی أَسْأَلُکَ بمَعَاقِد الْعِزِّ مِنْ عَرْشکَ وَمُنْتَهَی الرَّحْمَةِ مِنْ کِتَابکَ
وَبحَقِّ اسْمِکَ الْعَظ۪یمِ الْأَعْظَمِ وَجَدِّکَ الْأَعْلٰی وَکَلِمَاتِکَ التَّامَّاتِ
أَنْ تُصَلِّیَ عَلٰی سَیِّدی مُحَمَّدٍ وَأَنْ تَقْضِیَ حَاجَتِی هٰذهِ.»
“Ey Allâh! Arşın’daki izzet kulpları, Kitabın’daki rahmetin son noktası, en yücenin de yücesi olan ismin hakkına, en ulu olan şânın ve tastamam olan kelimelerin hürmetine Senden Efendimiz Muhammed’e salât etmeni ve bu hâcetimi yerine getirmeni dilerim.” dedikten sonra hâcetini ister.
(Namazda olduğu için Arapça duâ etmek zorundadır, Arapça cümle kuracak ilme sâhip değilse kalbinde murâdını tutarak 5 kere “Rabbenâ!” ya da 4 kere “Yâ Rabbi!” veyâ 3 kere “Yâ Erhame’r-râhimîn!” gibi zikirler okuyabilir.) Bunun akabinde başını kaldırarak oturur ve sağa sola selâm vererek namazdan çıkar.
Namazdan Sonra Kesilecek Kurban
Sonra mümkünse tenhâ bir yerde kusurlardan uzak yağlı bir koç keser (kendi beceremiyorsa başkasına kestirir), hayvanı keserken şerîatın usûlüne riâyet ederek koçu kıbleye çevirir. Kesim esnâsında:
«اَللّٰهُمَّ هٰذَا مِنْکَ وَلَکَ، اَللّٰهُمَّ إِنَّهُ فِدَایَ فَتَقَبَّلْهُ مِنِّی.»
“Ey Allâh! Bu Sendendir ve yine Senin içindir. Ey Allâh! O muhakkak (cehennemden âzâd olmam için Sana arz ettiğim) fidyemdir, onu benden kabûl eyle.” der.
Kurbanın kanı için bir çukur kazarak kanı toprağa gömer. Sonra hayvanın etini altmış parçaya ayırır ki derisi, başı ve karnı ayrı ayrı cüz sayılırlar. Böylece altmış parçayı fakirlere dağıtır yâhut (bunu yapamazsa) altmış fakire en iyi yemeklerden yedirir veyâ (bunu da yapamazsa) yedi fakire yedi dirhem sadaka verir.
Bunları iyi anla ki biz mânevî huzûra girmek isteyenler için kapıları açtık. Allâh-u Te‘âlâ dilediklerine fazl-u kereminden verir. Allâh-u Te‘âlâ büyük fazl-u kerem sâhibidir. (Şeyh Ahmed ibnü ‘Alî el-Bûnî, Şemsü’l-me‘ârifi’l-kübrâ, sh:157-160)
MÜBÂREK VİRDİN METN-İ ŞERÎFİ
«بسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِیمِ، وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا باللّٰهِ الْعَلِیِّ الْعَظِیمِ، اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰی سَیِّدنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰی اٰلِ سَیِّدنَا مُحَمَّدٍ کَمَا صَلَّیْتَ عَلٰی سَیِّدنَا إِبْرَاهِیمَ وَعَلٰی اٰلِ سَیِّدنَا إِبْرَاهِیمَ فِی الْعَالَمِینَ إِنَّکَ حَمِیدٌ مَجِیدٌ (10)، لَا إِلٰهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَکَ إِنِّی کُنْتُ مِنَ الظَّالِمِینَ (126)، حَسْبیَ اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَکِیلُ، حَسْبیَ اللّٰهُ لَا إِلٰهَ إِلَّا هُوَ عَلَیْهِ تَوَکَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْش الْعَظِیمِ (7)، بسْمِ اللّٰهِ الَّذِی لَا یَضُرُّ مَعَ اسْمِهِ شَیْءٌ فِی الْأَرْضِ وَلَا فِی السَّمَاءِ وَهُوَ السَّمِیعُ الْعَلِیمُ (3)، سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحِیمٍ (19)، لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا باللّٰهِ الْعَلِیِّ الْعَظِیمِ (19)، اَللّٰهُمَّ یَا وَدُودُ! (3)، یَا ذَا الْعَرْش الْمَجِید یَا مُبْدئُ یَا مُعِیدُ یَا فَعَّالٌ لِمَا یُرِیدُ، أَسْأَلُکَ بنُورِ وَجْهِکَ الَّذی مَلَأَ أَرْکَانَ عَرْشکَ، وَأَسْأَلُکَ بقُدْرَتِکَ الَّتِی قَدَرْتَ بهَا عَلٰی جَمِیعِ خَلْقِکَ وَبرَحْمَتِکَ الَّتِی وَسعَتْ کُلَّ شَیْءٍ لَا إِلٰهَ إِلَّا أَنْتَ، یَا مُغِیثُ! أَغِثْنِی (3)، یَا غِیَاثَ الْمُسْتَغِیثِینَ! أَغِثْنِی (13)، اَللّٰهُمَّ یَا عَلِیُّ یَا عَظِیمُ یَا وَلِیُّ یَا عَلِیمُ یَا حَنَّانُ یَا مَنَّانُ یَا رَحِیمُ یَا رَحْمٰنُ یَا جَمِیلُ یَا عَطُوفُ یَا کَرِیمُ یَا حَمِیدُ یَا رَؤُوفُ! أَسْأَلُکَ باسْمِکَ الْمَکْنُونِ فِی عِلْمِ غَیْبکَ الْمَصُونِ، وَسرِّکَ الْمَخْزُونِ أَنْ تُفِیضَ عَلَیَّ مِنْ فَیْضِ جَمَالِکَ الْأَقْدَس وَکَمَالِکَ الْأَنْفَس سرًّا نُورَانِیًّا وَاسْمًا رَبَّانِیًّا حَتّٰی أَتَصَرَّفَ بهِ فِی النُّفُوس وَالْأَرْوَاحِ وَالْمُهَجِ وَالْأَشْبَاحِ بمُهَیِّجَاتِ الْمَحَبَّةِ وَمُبَهِّجَاتِ الْمَوَدَّةِ، یَا مَنْ یُفَرِّجُ عَنِ الْمَحْزُونِینَ، یَا أَنِیسَ الْمُسْتَوْحِشینَ! اَللّٰهُمَّ إِنِّی أَسْأَلُکَ بسرِّ الْأَلِفِ الْمَعْطُوفِ الَّذی هُوَ مَبْدَأُ الْحُرُوفِ، یَا وَهَّابُ یَا نَافِعُ یَا تَوَّابُ یَا رَافِعُ شَوْقًا یُوصِلُنِی إِلَیْکَ وَنُورًا یَدُلُّنِی عَلَیْکَ، وَتَلَقَّنِی بالرَّوْحِ وَالرَّیْحَانِ، وَفَرِّحْنِی بالْأَمْنِ مِنْکَ وَالرِّضْوَانِ، یَا بَاسطُ یَا وَاجِدُ یَا مَاجِدُ یَا وَاحِدُ اَللّٰهُ اَللّٰهُ اَللّٰهُ رَبِّی لَا شَرِیکَ لَهُ وَلَا أُشْرِکُ بهِ شَیْئًا، اَللّٰهُمَّ مَنْ أَرَادَنِی بسُوءٍ أَوْ بَأْسٍ أو ضُرٍّ أَوْ شَرٍّ فَاقْمَعْ بَأْسَهُ وَأَعْقِلْ لِسَانَهُ وَأَلْجِمْ فَاهُ وَاحْبسْ کَیْدَهُ وَحُلْ بَیْنِی وَبَیْنَهُ، یَا دَائِمُ یَا حَمِیدُ یَا مُجِیبُ یَا مَجِیدُ بحُرْمَةِ سَیِّدنَا مُحَمَّدٍ مُحَمَّدٍ مُحَمَّدٍ مُحَمَّدٍ مُحَمَّدٍ مُحَمَّدٍ مُحَمَّدٍ صَلَّی اللّٰهُ عَلَیْهِ وَسَلَّمَ، اَللّٰهُمَّ إِنِّی أَسْأَلُکَ بالسِّرِّ الْجَامِعِ وَالنُّورِ السَّاطِعِ أَنْ تَهَبَنِی فُرْقَانًا مِنْکَ تَشْرَحُ بهِ صَدْرِی وَتَرْفَعُ بهِ قَدْرِی أَنْتَ وِجْهَتِی وَجَاهِی وَإِلَیْکَ الْمَرْجِعُ وَالتَّنَاهِی، تَجْبُرُ الْکَسیرَ وَتَکْسرُ الْجَبَابرَةَ وَتَرْحَمُ الْفَقِیرَ لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ الْعَظِیمُ الْحَلِیمُ، لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ رَبُّ الْعَرْش الْعَظِیمِ، لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَرَبُّ الْعَرْش الْکَرِیمِ، اَللّٰهُمَّ إِلٰهَ جِبْرِیلَ وَمِیکَائِیلَ وَإِسْرَافِیلَ وَعَزْرَائِیلَ وَإِلٰهَ إِبْرَاهِیمَ وَإِسْمَاعِیلَ وَإِسْحَاقَ وَیَعْقُوبَ، عَافِنِی وَاعْفُ عَنِّی وَلَا تُسَلِّطَنَّ عَلَیَّ أَحَدًا مِنْ خَلْقِکَ یَا اَللّٰهُ بشَیْءٍ لَا طَاقَةَ لِی بهِ، یَا سَمِیعَ الدُّعَاءِ یَا مُجِیبَ النِّدَاءِ فَسَیَکْفِیکَهُمُ اللّٰهُ وَهُوَ السَّمِیعُ الْعَلِیمُ، تَوَکَّلْتُ عَلَی الْحَیِّ الَّذی لَا یَمُوتُ، وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذی لَمْ یَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ یَکُنْ لَهُ شَرِیکٌ فِی الْمُلْکِ وَلَمْ یَکُنْ لَهُ وَلِیٌّ مِنَ الذُّلِّ وَکَبّرْهُ تَکْبیرًا اَللّٰهُ أَکْبَرُ (3)، أَعَزُّ مِنْ خَلْقِهِ جَمِیعًا، اَللّٰهُ أَعَزُّ مِمَّا أَخَافُ وأَحْذَرُ، أَعُوذُ باللّٰهِ الَّذی لَا إِلٰهَ إِلَّا هُوَ مُمْسکُ السَّمَاءِ أَنْ تَقَعَ عَلَی الْأَرْضِ إِلَّا بإِذْنِهِ مِنْ شَرِّ کُلِّ جَبَّارٍ عَنِیدٍ وَشَیْطَانٍ مَرِیدٍ، اَللّٰهُمَّ إِنِّی أَسْأَلُکَ أَمَانًا مِنَ الرَّدِّ، وَأَمَانًا مِنَ الطَّرْد، وَأَمَانًا مِنَ الْفَقْرِ، وَأَمَانًا مِنَ الذَّمِّ، وَأَمَانًا مِنَ الْهَمِّ، وَأَمَانًا مِنَ الْغَمِّ، وَأَمَانًا مِنَ الذُّلِّ، وَأَمَانًا مِنَ الْجَهْلِ، وَأَمَانًا مِنَ الصَّمَمِ، وَأَمَانًا مِنَ الْبَکَمِ، وَأَمَانًا مِنَ الدَّیْنِ، وَأَمَانًا مِنَ الْعَیْنِ، وَأَمَانًا مِنَ الْخَسْفِ، وَأَمَانًا مِنَ الْقَذْفِ، وَأَمَانًا مِنَ الرَّجْفِ، وَأَمَانًا مِنَ الزَّلَازلِ، اَللّٰهُمَّ أَحْسنْ عَاقِبَتَنَا فِی الْأُمُورِ کُلِّهَا وَأَجِرْنَا مِنْ خِزْیِ الدُّنْیَا وَعَذَاب الْاٰخِرَةِ، اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ی أَسْأَلُکَ بمُحَمَّدٍ السَّیِّد الْکَامِلِ الْفَاتِحِ الْخَاتِمِ نُورِ أَنْوَارِ الْمَعَارِفِ وَسرِّ أَسْرَارِ الْعَوَارِفِ صَفْوَةِ خَلْقِکَ وَسرِّ عِلْمِکَ وَمِرْاٰةِ ذَاتِکَ وَمَشْهَد صِفَاتِکَ، وَأَسْأَلُکَ بنُورِ وَجْهِکَ وَبسَاطِ رَحْمَتِکَ وَبالسَّبْعَةِ وَالثَّمَانِیَةِ وَأَسْرَارِهَا الْمُتَّصِلَةِ مِنْکَ یَا اَللّٰهُ! (3)، یَا أَحَدُ یَا صَمَدُ یَا حَیُّ یَا قَیُّومُ أَنْ تَهَبَنِی مِنْ عِلْمِکَ عَقْلًا وَمِنْ حَیَاتِکَ رُوحًا وَمِنْ إِرَادَتِکَ حُکْمًا وَمِنْ قُدْرَتِکَ فِعْلًا وَمِنْ کَلِمَاتِکَ لِسَانًا وَمِنْ سَمْعِکَ فَهْمًا وَمِنْ بَصَرِکَ کَشْفًا وَمِنْ إِحَاطَتِکَ قِیَامًا وَامْنَحْنِی مِنْکَ بکَ سرًّا تَخْضَعُ لَهُ أَعْنَاقُ الْمُتَکَبِّرِینَ، وَتَنْقَادُ إِلَیْهِ نُفُوسُ الْجَبَّارِینَ، فَلَکَ الْحَمْدُ یَا بَرُّ عَلٰی کُلِّ بدَایَةٍ، وَلَکَ الشُّکْرُ یَا بَاقِی عَلٰی کُلِّ نِهَایَةٍ، إِنَّکَ أَنْتَ الْمُغْنِی الْمَجِیدُ، والْغَنِیُّ الْحَمِیدُ، إِلٰهِی أَنِمْنِی عَلٰی فِرَاش أَمْنِکَ بمَنِّکَ، وَاحْرُسْنِی بحَارِس حِفْظِکَ وَصَوْنِکَ، وَرَدِّنِی برِدَاءِ الْهَیْبَةِ، وَأَجْلِسْنِی عَلٰی سَرِیرِ الْعَظَمَةِ مُتَوَّجًا بتَاجِ الْبَهَاءِ، وَاضْرِبْ عَلَیَّ سُرَادقَاتِ الْحِفْظِ، وَانْشُرْ عَلَیَّ لِوَاءَ الْعِزِّ، وَیَسِّرْ لِیَ الرِّزْقَ، وَامْلَأْ بَاطِنِی خَشْیَةً وَرَحْمَةً، وَظَاهِرِی عَظَمَةً وَهَیْبَةً، وَمَلِّکْنِی نَاصِیَةَ کُلِّ جَبَّارٍ عَنِیدٍ وَشَیْطَانٍ مَرِیدٍ، وَاعْصِمْنِی مِنَ الْخَطَأِ وَالزَّلَلِ وَأَیِّدْنِی فِی الْقَوْلِ وَالْعَمَلِ، اَللّٰهُمَّ إِنِّی أَسْأَلُکَ بکَ وَبمَا اشْتَمَلَتْ عَلَیْهِ ذَاتُکَ مِمَّا لَا یَعْلَمُهُ أَحَدٌ سوَاکَ مِنْکَ أَنْ تُصَلِّیَ عَلَی الذَّاتِ الْمُحَمَّدیَّةِ وَاللَّطِیفَةِ الْأَحَدیَّةِ شَمْس سَمَاءِ الْأَسْرَارِ وَمَظْهَرِ الْأَنْوَارِ قُطْب فَلَکِ الْجَمَالِ وَمَرْکَز مَدَارِ الْجَلَالِ، اَللّٰهُمَّ إِنِّی أَسْأَلُکَ بسرِّهِ لَدَیْکَ وَسرِّکَ لَدَیْهِ أَنْ تُؤَمِّنَ خَوْفِی وَتُقِیلَ عَثْرَتِی، وَأَذْهِبْ حِرْصِی وَحُزْنِی وَکَمِّلْ نَقْصِی، وَخُذْنِی إِلَیْکَ مِنِّی وَارْزُقْنِی الْفَنَاءَ فِیکَ عَنِّی، وَلَا تَجْعَلْنِی مَفْتُونًا بنَفْسی مَحْجُوبًا بحِسِّی، وَاکْشفْ لِی عَنْ کُلِّ سرٍّ مَکْتُومٍ یَا حَیُّ یَا قَیُّومُ وَاکْفِنِی فِی ذٰلِکَ بَلُطْفٍ تَرْتَاحُ إِلَیْهِ أَرْوَاحُ الْأَوْلِیَاءِ وَتَنْبَسطُ لَهُ نُفُوسُ السُّعَدَاءِ، فَلَکَ الْمَجْدُ الْأَوْسَعُ وَالْمُلْکُ الْأَجْمَعُ، اَللّٰهُمَّ إِنِّی أَسْأَلُکَ بکُلِّ اسْمٍ سَبَقَ فِی عِلْمِکَ أَنَّکَ لَا تَمْنَعُ مِنَ السُّؤَالِ بهِ طَالِبًا وَلَا تَرُدُّ مَنْ سَأَلَکَ بهِ خَائِبًا، أَسْأَلُکَ أَنْ تَقْضِیَ حَاجَتِی فِیمَا أَنَا فَقِیرُکَ فِیهِ وَأَنْ تَصْحَبَنِی فِی ذٰلِکَ بحُسْنِ الْعَاقِبَةِ إِنَّکَ تَعْلَمُ مَا أُرِیدُ، وَبیَدکَ مَقَالِیدُ الْأُمُورِ وَأَنْتَ عَلٰی کُلِّ شَیْءٍ قَدیرٌ، اَللّٰهُمَّ إِنِّی أَسْأَلُکَ وَأَتَوَسَّلُ إِلَیْکَ بسرِّ بسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِیمِ أَنْ تُفِیضَ عَلَیَّ مِنْ مَلَابس أَنْوَارِکَ وَمَعَارِفِ أَسْرَارِکَ مَا یَرُدُّ عَنِّی أَبْصَارَ الْأَعْدَاءِ خَاسئَةً وَأَیْدیَهُمْ خَاسرَةً وَأَنْ تَکْسُوَنِی فِی کُلِّ مَا أُحَاوِلُهُ بَهْجَةً مِنْکَ، تَرْتَاحُ إِلَیْهَا أَرْوَاحُ الْمُدْرِکِینَ وَتَشْخَصُ لَهَا أَبْصَارُ النَّاظِرِینَ وَتُسَرُّ بهَا أَسْرَارُ الْعَارِفِینَ، إِنَّکَ أَنْتَ عَلَّامُ الْغُیُوب وَمُعَلِّمُهَا، وَکَاشفُ الْأَسْرَارِ وَمُفَهِّمُهَا، فَلَکَ الْحَمْدُ وَالْمَدْحُ، وَبیَدکَ الْخَیْرُ وَالْفَتْحُ، اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰی أَنْبیَائِکَ وَالْمُرْسَلِینَ وَمَلَائِکَتِکَ الْمُقَرَّبینَ وَأَوْلِیَائِکَ الصَّالِحِینَ وَعَلٰی أَهْلِ طَاعَتِکَ أَجْمَعِینَ، وَبَلِّغْهُمْ سَلَامَنَا وَتَحِیَّتَنَا وَبَلِّغْنَا بشَفَاعَتِهِمْ سُؤْلَنَا وَأُمْنِیَّتَنَا، اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ی صَرَفْتُ رَجَائِی إِلٰی وَجْهِکَ الْکَرِیمِ وَأَحْسَنْتُ ظَنِّی فِی عَفْوِکَ الْعَظِیمِ، فَارْحَمْنِی وَارْحَمْ وَالِدَیَّ وَاغْفِرْ لِی وَلِلْمُسْلِمِینَ، وَلَا تَصْرِفْ رَجَائِی عَنْ وَجْهِکَ خَائِبًا وَلَا تَجْعَلْ حُسْنَ ظَنِّی فِی عَفْوِکَ کَاذبًا، اَللّٰهُمَّ کَیْفَ نَصْدُرُ عَنْ بَابکَ بخَیْبَةٍ وَقَدْ وَرَدْنَاهُ عَلٰی ثِقَةٍ بکَ فَکَیْفَ تُؤَیِّسُنَا مِنْ عَطَائِکَ، وَقَدْ أَمَرْتَنَا بدُعَائِکَ یَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِینَ، اَللّٰهُمَّ إِنِّی أَسْأَلُکَ أَنْ تَرْحَمَنِی إِذَا انْقَضٰی أَجَلِی وَانْقَطَعَ عَمَلِی وَلَبسْتُ کَفَنِی وَفَارَقْتُ سَکَنِی، یَا رَبَّ الْأَرْبَاب وَیَا مُسَبِّبَ الْأَسْبَاب وَیَا مُعْتِقَ الرِّقَاب وَیَا کَاشفَ الْعَذَاب مَسَّنِیَ الضُّرُّ وَأَنْتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِینَ، بسْمِ اللّٰهِ الشَّافِی بسْمِ اللّٰهِ الْکَافِی بسْمِ اللّٰهِ الْمُعَافِی، الٓمٓ الٓمۤرٰ کٓهٰیٰعٓصٓ حٰمٓ عٓسٓقٓ طٰسٓمٓ طٰسٓ حٰمٓ قٓ نٓ فَاللّٰهُ خَیْرٌ حَافِظًا وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِینَ، لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ (1000)، یَا لَطِیفُ! (129)، یَا کَافِی! (111)، یَا حَلِیمُ! (88)، یَا مُجِیبُ! (55)، یَا سَلَامُ! (131)، یَا حَفِیظُ! (889).»
Mübârek Virdin Metn-i Şerîfinin Tercemesi
“Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle (başlıyorum). O çok yüce ve pek büyük Allâh’ın yardımı olmadan hiçbir şeye güç kuvvet yetmez.
‘Ey Allâh! Âlemler içerisinde İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in âilesine salât ettiğin gibi Efendimiz Muhammed’e ve âli ashâbına da salât-ü selâm eyle. Şüphesiz Sen hamd olunmaya lâyıksın ve pek ulusun.’ (10 kere tekrâr edilir)
‘Senden başka ilâh yoktur, noksanlıklardan tenzîh Sana. Gerçekten ben (nefsime) zulmedenlerden oldum.’ (126 kere tekrâr edilir)
‘Allâh bana yeter, O ne güzel vekildir. Allâh bana kâfidir, O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur, ben ancak O’na güvendim. O büyük Arş’ın Rabbi ancak O’dur.’ (7 kere tekrâr edilir)
‘Kendisinin ismiyle birlikte (olana) ne yerde, ne de gökte hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allâh’ın ismiyle! Hakkıyla işiten ve her şeyi bilen ancak O’dur.’ (3 kere tekrâr edilir)
‘Pek acıyan Rabb’den sözlü selâm.’ (19 kere tekrâr edilir)
‘Allâh’ın yardımı olmadan hiçbir günahtan dönüş, hiçbir ibâdete de kuvvet yoktur.’ (19 kere tekrâr edilir)
‘Ey Allâh! Ey (dostlarını) çok seven.’ (3 kere tekrâr edilir)
Ey ulu Arş’ın sâhibi! Ey her şeyi baştan yaratan! Ey yok olduktan sonra her canlıyı geri döndürecek olan! Ey her istediğini (istediği gibi) yapabilecek olan!
Arşın’ın direklerini doldurmuş olan o cemâlinin nûru hürmetine Senden istiyorum. Bütün yarattıklarına karşı güçlü olduğun o kudretin hakkına ve her şeyi kaplamış olan o geniş rahmetinin bahşına Senden istiyorum. Senden başka hiçbir ilâh yoktur.
‘Ey yardım eden! Bana yardım et.’ (3 kere tekrâr edilir)
‘Ey yardım isteyenlerin imdâdı! Bana yardım et.’ (13 kere tekrâr edilir)
Ey Allâh! Ey pek yüce! Ey pek büyük! Ey hakîkî sâhip! Ey her şeyi bilen! Ey çok merhamet sâhibi! Ey çok iyilik sâhibi! Ey Rahîm! Ey Rahmân! Ey çok güzel! Ey çok lütuf sâhibi! Ey çok kerem sâhibi! Ey hamd olunmaya lâyık olan! Ey çok esirgeyen!
Korunmuş olan gayb ilminde saklanmış ismin ve gizli sırrın hürmetine Senden dilerim ki, pek mukaddes cemâlinin ve enfes kemâlinin feyzinden bana nûrânî bir sır ve rabbânî bir isim lutfedesin de, o sâyede ben onunla muhabbeti (sevgiyi) tahrik eden ve meveddeti (dostluğu) güzel gösteren vesîlelerle, nefislerde ve ruhlarda, bedenlerde ve letâiflerde tasarrufta (istediğim gibi yönlendirmede) bulunabileyim. Ey üzüntülülerin kederini açan! Ey yalnızlık hissine kapılanlara enîs ve yoldaş olan!
Ey Allâh! Harflerin başlangıcı olan elifin sırrı hakkı için Senden istiyorum. Ey (istediklerine dilediği kadar) fayda sağlayan! Ey tevbeleri çokça kabûl eden! Ey (dilediklerinin kadrini) yücelten!
Ey Allâh! Ben Senden, beni Sana ulaştıracak bir şevk ve bana Seni bulduracak bir nûr istiyorum. Sen beni rahatlık ve huzurla karşıla. Beni rızan ve Senin gazabından emniyetle ferahlandır. Ey genişlik yapan! Ey her şeyden müstağnî olan! Ey şan ve şeref sâhibi! Ey tek olan!
Allâh! Allâh! Allâh! O benim Rabbim’dir, Kendisinin hiçbir ortağı yoktur. Ben O’na hiçbir şeyi ortak koşmam. Ey Allâh! Kim bana bir kötülük ya da ziyan yâhut zarar veyâ şer (ulaştırmak) istiyorsa, onun şiddetini ez, dilini düğümle, ağzına gem vur, hîlesini durdur, benimle onun arasına Sen gir. Ey devamlı olan! Ey hamd olunan! Ey kabûl buyuran! Ey ulu olan!
Efendimiz Muhammed’in, Efendimiz Muhammed’in, Efendimiz Muhammed’in, Efendimiz Muhammed’in, Efendimiz Muhammed’in, Efendimiz Muhammed’in, Efendimiz Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hürmetine (duâmı kabûl eyle).
Ey Allâh! Ben Senden her şeyi toplayan sır(rın) ve parlayan nûr(un) hürmetine diliyorum ki, bana tarafından bir furkan (hakkı bâtıldan ayırma kābiliyeti) bağışlayasın da onunla göğsümü ferahlığa kavuşturasın ve onun sâyesinde değerimi yüceltesin. Yöneldiğim ve îtibâr ettiğim Zât ancak Sensin. Dönüş ve nihâyet ancak Sanadır.
Gönlü kırık olanı ancak Sen tessellî edersin. Zâlimleri(n gücünü) Sen yok edersin. Fakire ancak Sen merhamet edersin. Çok büyük olan ve aceleci olmayan Allâh’tan başka ilâh yoktur. Büyük Arş’ın Rabbi olan Allâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur.
Göklerin ve yerin Rabbi ve pek kıymetli Arş’ın Rabbi olan Allâh’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Ey Allâh! Ey Cibrîl’in, Mîkâîl’in, İsrâfîl’in ve Azrâîl (Aleyhimüsselâm)ın İlâhı! İbrâhîm’in, İsmâ‘îl’in, İshâk’ın ve Ya‘kûb (Aleyhimüsselâm)ın İlâhı!
Bana âfiyet ver. Beni affet. Ey Allâh! Kendisine karşı tâkatım olmayan hiçbir şeyle, mahlûkātından hiçbirini bana musallat etme. Ey duâyı hakkıyla işiten! Ey yakarana icâbet eden! ‘Onlara karşı Allâh sana kâfi gelecektir. Hakkıyla bilen ve her şeyi işiten ancak O’dur.’
O hiç ölmeyecek diriye tevekkül ettim. Bütün hamdler O Allâh’a mahsustur ki, hiç çocuk edinmemiştir, mülkte Kendisi için hiçbir ortak bulunmamıştır, zelîl duruma düşüp de Kendisini sâhiplenecek hiçbir sâhibe ihtiyaç duymamıştır. Sen O’nu büyük tutarak dâimâ yücelt (ki kurtulasın).
‘Allâhu Ekber.’ (3 kere tekrâr edilir)
O Allâh bütün mahlûkātından uludur. O Allâh bizim korktuğumuz ve kaygılandığımız her şeyden daha kuvvetlidir.
Ey Allâh! Korktuğum ve sakındığım her şeyden Sana sığınıyorum. Her türlü inatçı zorbadan ve azgın şeytanın şerrinden O Allâh’a sığınıyorum ki Kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur, kendi izni olmadan gök yere düşmesin diye semâyı tutan ancak O’dur.
Ey Allâh! Ben Senden reddolunmaktan emân, kovulmaktan güvence, fakirlikten emniyet, kınanmaktan emniyet, sıkıntıdan eman, kederden kurtuluş, zelîl duruma düşmekten güvence, cehâletten emniyet, (hakkı duymaya karşı) sağır olmaktan kurtuluş, (hakkı konuşmaya) dilsiz olmaktan güvence, borçtan kurtuluş, nazardan emân, yerin dibine batırılmaktan emniyet, kafama taş yağmasından güvence, sarsıntılardan emân ve zelzelelerden kurtuluş istiyorum.
Ey Allâh! Bütün işlerde âkibetimizi güzel eyle, dünyânın rüsvaylığından ve âhiretin azâbından bizi muhâfaza eyle. Ey Allâh! Kâmil bir efendi olan, (peygamberlerin) fâtih ve hâtim(i; başlangıcı ve nihâyete erdiricisi), mânevî ilim ve mârifetlerin nurlarının nûru, Allâh’ı bilen ruhların sırlarının sırrı, mahlûkātının seçkini, ilminin sırrı, Zâtın’ın aynası ve sıfatlarının tecelligâhı olan Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in hürmetine, Zâtın’ın nûru, rahmetinin yaygısı bereketine, (yedi seçkin velî, yedi gezegendeki âyetler, tavâfın ve sa‘yin şavt adedi gibi) yedi ile (Arş’ı taşıyan sekiz melek ve cennetin sekiz kapısı gibi) sekiz(in ifâde ettiği kutsallar) ve Senden (onlara) ulaşan sırlar bahşı hakkı için Senden istiyorum.
‘Ey Allâh.’ (3 kere tekrâr edilir)
Ey tek olan! Ey hiçbir şeye muhtâc olmayan! Ey gerçek hayat sâhibi! Ey her şeyi hakkıyla yöneten! Bana ilminden bir akıl, hayâtından bir ruh, irâdenden bir hüküm (doğru karar verme yeteneği), kudretinden bir fiil (icraat kābiliyeti), kelimelerinden (ilhâm alarak doğru konuşan) bir lisan, sem‘inden (işitme sıfatından ilhâm alan) doğru anlayış, basarından (görme sıfatından kuvvet alarak her şeyin perde arkasını görebilen) bir keşif ve ihâtandan (her şeyi kuşatma sıfatından güç kazanan) bir dik duruş bağışlamanı niyâz ediyorum.
Sen bana Senden gelen ve yine Seninle kāim olan öyle bir sır lutfet ki kibirlenenlerin boyunları ona karşı eğik dursun ve zorbaların nefisleri ona boyun eğmek zorunda kalsın.
Ey iyilik sâhibi! Her (hayırlı) başlangıçtan dolayı Sana hamd olsun. Ey Bâkî olan! Her (güzel) sondan dolay Sana şükrolsun. Zengin eden ve şerefli olan ancak Sensin. Hakîkî zengin ve hamd olunmaya lâyık olan ancak Sensin.
İlâhî! Sen beni lütfunla emânının (güvencinin) döşeği üzerinde uyut, Sen beni hıfz-u himâyenin bekçisiyle koru, Sen bana heybet ridân (gönüllere korku salan kaftanın)ı kuşandır.
Sen beni güzellik tâcıyla taçlanmış olarak azamet tahtı üzerine oturt, koruma perdelerini üzerime kapat, izzet sancağını benim üzerime aç, rızkımı bana kolaylaştır, içimi (sana karşı) saygı ve (yaratıklarına karşı) merhamet ile doldur, dışımı (kullarının bana baktıklarında hissedecekleri) büyüklük ve heybet (algısı) ile doldur.
Her inatçı zorba ve azgın şeytanın perçemini (alın saçını) benim yönetimime ver. Sen beni hatâya dümekten ve ayak kaymasından muhâfaza et. Sözde ve amelde (doğruluktan ayrılmamam için) beni destekle.
Ey Allâh! Ben Senden yine Senin hürmetine ve Senden gayri hiç kimsenin bilemeyeceği sıfatlardan yüce Zâtın’ın şâmil bulundukları hürmetine, O bir olan Zâtı’na tamâmen bağlı lütuf sâhibi Zât-ı Muhammediyye’ye salât etmeni dilerim ki, sırlar semâsının güneşi, nurların görünme mahalli, cemal (güzellik) feleğinin kutbu (yönetim mekânı) ve celâl (heybet) alanının merkezidir.
Ey Allâh! Ben Senden, onun Senin katındaki sırrı ve Senin onun yanındaki sırrın hürmetine dilerim ki korkumu güvenceye çeviresin, ayak kayıntımı silesin, Sen benim hırsımı ve üzüntümü gider, noksanlığımı kemâle erdir, beni ben(im nefsim)den al(arak Kendi huzûruna al). Beni Sende fâni olmakla rızıklandır. Beni nefsiyle fitnelenmiş ve gördükleriyle perdelenmiş birisi yapma. Her gizli sırdan (münâsip gördüklerini) bana aç.
Ey gerçek hayat sâhibi! Ey her şeyin yöneticisi! Velîlerin ruhlarının Kendisiyle rahata kavuşacağı ve bahtiyarların nefislerinin Kendisiyle genişliğe ereceği bir lütufla bana kâfi gel. En kapsamlı ululuk ve en yaygın saltanat ancak Sana âittir.
Ey Allâh! Kendisiyle duâ eden hiçbir kimseyi men etmeyeceğine ve kendisiyle Senden dilekte bulunanı boş çevirmeyeceğine dâir ilminde karar geçmiş olan her isim hakkı için Senden diliyorum ve istiyorum ki, Sana muhtâc olduğum her şey konusunda hâcetimi göresin ve güzel bir âkıbeti bana yoldaş edesin, Sen benim ne istediğimi bilmektesin. Bütün işlerin anahtarları ancak Sana âittir, Sen her şeye hakkyla gücü yetensin.
Ey Allâh! Ben ‘Bismillahirrahmânirrahîm’in sırrını Sana aracı yaparak Senden istiyorum ki; düşmanların gözlerini perişan ve ellerini boş vaziyette benden çevirecek derecede (güçlü olan) nur perdelerinden bir kısmını üzerime salasın ve her kastettiğim şeyde bana tarafından öyle bir güzellik bürüyesin ki idrak sâhiplerinin ruhları o güzellikle huzur bulsun, bakanların gözleri onun karşısında donup kalsın ve (Seni bilen) âriflerin iç âlemleri o güzellikle mutlu olsun. Bütün gaypları (gizlileri) bilen ve bildiren, bütün sırları açan ve anlatan ancak Sensin.
Bütün hamdler ve övgüler ancak Sana mahsustur. Bütün hayırlar ve fetihler (açılımlar) ancak Senin tasarrufundadır. Ey Allâh! Nebîlerine ve rasullerine, mukarrab meleklerine, sâlih velîlerine ve Sana itâat edenlerin cümlesine salât eyle. Selâm ve tahiyyemizi onlara teblîğ eyle. Onların şefâatiyle bizi duâmıza ve temennîmize ulaştır.
Ey Allâh! Ben umûdumu Senin keremli Zâtın’a yönelttim, hep büyük afvının bana ulaşacağına dâir güzel bir düşünceye kapıldım. O hâlde Sen bana merhamet eyle, anne babama rahmet eyle, beni de tüm Müslümanları da mağfiret eyle. Zâtın’dan umûdumu boş çevirme, affına dâir olan hüsn-ü zannımı (güzel beklentimi) yalancı çıkarma.
Ey Allâh! Biz Senin kapından nasıl boş döneriz?! Hâlbuki biz o kapıya Sana güvenerek geldik. Ey acıyanlarn en merhametlisi! Sen bizi bahşişinden nasıl ümitsiz edersin?! Oysa Sen bize duâ etmemizi emrettin.
Ey Allâh! Ben Senden niyâz ederim ki ecelim (hayat sürem) tükendiğinde, amelim kesildiğinde, kefenimi giyip sekenimi (evimi, barkımı) terk ettiğimde bana rahmetinle muâmele edesin.
Ey tüm terbiyecilerin Rabbi! Ey sebeplerin müsebbibi (tesirinin halk edicisi)! Ey boyunları âzâd eden! Ey azapları defeden! Bana zarar (hastalık ve sıkıntılar) ulaştı, acıyanlarn en merhametlisi ise ancak Sensin.
Şifâ veren Allâh’ın ismiyle! Kâfi gelen Allâh’ın ismiyle! Âfiyet veren Allâh’ın ismiyle! Elif, Lâm, Mîm. Elif, Lâm, Mîm, Râ. Kāf, Hâ, Yâ, ‘Ayn, Sâd. Hâ, Mîm. ‘Ayn, Sîn, Kāf. Tâ, Sîn, Mîm. Tâ, Sîn. Hâ, Mîm. Kāf. Nûn.
En hayırlı koruyucu ancak Allâh’tır. Acıyanların en merhametlisi de ancak O’dur.
‘Lâ ilâhe illâllâh.’ (1000 kere tekrâr edilir)
‘Yâ Latîf!’ (129 kere tekrâr edilir)
‘Yâ Kâfî!’ (111 kere tekrâr edilir)
‘Yâ Halîm!’ (88 kere tekrâr edilir)
‘Yâ Mücîb!’ (55 kere tekrâr edilir)
‘Yâ Selâm!’ (131 kere tekrâr edilir)
‘Yâ Hafîz!’ (889 kere tekrâr edilir)”, akabinde ne murâd istenilirse ihsân edilir.
Bu vird-i şerîfi tamamlayan kişi bunun akabinde dünyâ ve âhiret işlerinden hangi şeyin olması için duâ ederse mutlakā kabûl görecektir.
Bu kibrît-i ahmeri ve tiryâk-ı ekberi iyi düşün ki, esmâ ve hurûf ilminden, sayıların sırrından ve zarfların mânâlarından sana bir parıltı belirsin de, sır sâhiplerinin teklerinden ve nur erbâbının fertlerinden başka kimselerin vâkıf olamayacağı şeylerden haberdâr olasın. Buna ancak sabredenler kavuşur, bu ancak büyük haz sâhiplerine lutfedilir.
Şunu bil ki hazîneye girip de murâdına ermeden çıkan pişmanlık ateşleriyle ölür. Tekrar hazîneye dönmek istediği zaman ise kendisine:
عَلٰی نَفْسهِ فَلْیَبْکِ مَنْ ضَاعَ عُمْرُهُ
وَلَیْسَ لَهُ فِیهَا نَصِیبٌ وَلَا سَهْمٌ
“Burada hissesi ve nasîbi bulunmayıp,
Ömrü zâyi olan kendi nefsine ağlasın.”
şiiri okunur. Mârifet sâhiplerinin durduğu noktadan geri kalan kimselerin vay hâline ki âlemler kâr ederken onun zararı zuhûr etmiş ve mukarreplerin levhasından ismi nakledilmiştir.
Allâh-u Te‘âlâ bizi ve sizi kovulmuşluğun rüsvaylığından korusun, bizi de sizi de uzak kalmanın alçaklığından muhâfaza buyursun. Şüphesiz ki, O Mütefaddil’dir, Cemîl’dir, Rahîm’dir, Azîm’dir (fazl-u kerem, cemâl, rahmet ve azamet sâhibidir). (Şeyh Ahmed ibnü ‘Alî el-Bûnî, Şemsü’l-me‘ârifi’l-kübrâ, sh:157-160)
Duâlar ile ilgili malûmât;
Yazı kaynağı : www.cubbeliahmethoca.com.tr
Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında
Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.