Bu sitede bulunan yazılar memnuniyetsizliğiniz halınde olursa bizimle iletişime geçiniz ve o yazıyı biz siliriz. saygılarımızla

    leküm diniküm veliyedin anlamı

    1 ziyaretçi

    leküm diniküm veliyedin anlamı bilgi90'dan bulabilirsiniz

    Lekum Dinukum Veliye Din Ne Demek?

    Lekum Dinukum Veliye Din Ne Demek?

    Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

    “İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

    İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

    Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

    Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

    Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

    Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

    Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

    İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

    İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.

    Yazı kaynağı : www.islamveihsan.com

    Laikçiler gelin, "Leküm diniküm veliyedin"de anlaşalım! - Yeni Akit

    Laikçiler gelin,

    Bana soracak olsanız..

    “Hepimiz Müslümanız, ama içimizde bazıları, bilmediklerinden, farklı söylemlere soyunuyorlar” diyeceğim..

    “İnançta bir farklılığımız yok ama.. Amelde bazı sıkıntılar yaşanıyor. O da itikadı etkilemez” diyeceğim..

    Ama dedirtmiyorlar..

    Sabahtan akşama kadar..

    Din kaynaklı ne varsa, hepsine karşı çıkıyorlar..

    Din kaynaklı fiillerin özgürce yerine getirilmesine engel çıkartmak için, ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar..

    O zaman..

    Kur’an-ı Kerim’deki ayetle cevap vermek, zorunlu oluyor:

    “Leküm diniküm veliyedin.”

    Türkçe anlamı, “Sizin dininiz size, benim dinim bana..”

    Uygulaması da çok basit..

    Laikçiler bize karışmayacaklar..

    Biz de onlara karışmayacağız..

    Bu noktada anlaşacağız..

    “Aaaa?.. Bu ülkede dindar insanlar çoğunlukta oldukları halde.. Laikçilere karışmayacaklarını taahhüt ediyorlar. Buna rağmen yine de laikçileri ikna edemiyorlar mı?” diye soracaklar çıkacaktır..

    Cevabım: “Maalesef, aynen öyle!”

    Kimse şaşırmasın..

    Toplumun büyük çoğunluğu Müslüman..

    Ama laik olduklarını iddia eden toplumun bir kesimi, öyle ceberrut tavır takınıyorlar, öyle hoyratlık yapıyorlar ki..

    Sözümona, “Din özgürlüğünün teminatı olarak laikliğin kabul edildiği” iddiası ile yola çıktıkları halde..

    Bize emrediyorlar..

    Talimat üstüne talimat yağdırıyorlar:

    “Okulda namaz kılamazsınız..”

    “Okulda başınızı kapatamazsınız..”

    “Resmi kurumlarda, mescit açamazsınız..”

    “Cuma namazına gitmek için, mesai saatlerini ayarlayamazsınız.”

    “Nikahınızı müftülere kıydıramazsınız..”

    “Arzu eden kadınların binebileceği ‘kadınlara özel otobüs’ uygulaması yapamazsınız.”

    “Çocuklarını karma okula göndermek istemeyenler için, sadece kızların gidebileceği ‘kız liseleri’ açamazsınız..”

    “Pozitif ilimler yanında, dini kavramları asgari oranda öğrenmek isteyenlere bu hizmeti vermek üzere imam hatip okulları açamazsınız, bu okulları çoğaltamazsınız..”

    Laikçilerin talimatları böyle böyle devam ediyor..

    Dikkat ettiyseniz, talimatların hiçbiri, laikçilerin kendi hayatları ile ilgili değil.

    Sıraladığım ve devamında sıralanabilecek daha değişik ihtilaflı konuların tamamında..

    Bir tanecik bile..

    Laikçilere dayatılan bir konu yok..

    “Gel bakalım laikçi kardeş.. Sen de okulda, benimle birlikte namaz kılmaya mecbursun” diyen yok..

    Böyle bir dayatma olmadığı için, laikçilerin, “Bize zorla namaz kıldıramazsınız.. Bu dayatmanız yanlıştır. Yapmamalısınız” şeklinde bir talebi de yok..

    Bizim “Gel bakalım laikçi kardeş, bizim örtünmemiz yetmiyor.. Sen de.. İstemesen dahi, başını örteceksin” şeklinde kimseye yaptığımız bir dayatma yok..

    Böyle bir dayatma olmadığı için de.. Laikçilerin, “Bize başörtü mecburiyeti niye getiriyorsunuz? Biz örtünmek istemiyoruz. Bizi örtünmeye zorlamanız doğru değil. Bunu yapmayın” şeklinde bir talepleri yok..

    Gördüğünüz gibi..

    Laikçilerin tüm söylemleri..

    Kendi hayatları için değil..

    Hep bizim hayatlarımız için..

    “Onu yapmayın. 

    Bunu söylemeyin.. 

    Şu hakkınızı kullanmayın.. 

    Bu uygulamayı gerçekleştirmeyin..”

    İyi de, bizim hayatımızdan size ne arkadaşlar?

    Kılıyorsak, namazı biz kılıyoruz..

    Resmi kurumda da, özel işyerinde de.. Evde de..

    Size zorla namaz kıldırmadıktan sonra.. Ne karışırsınız siz, bizim namazımıza?..

    Ne diye manşet atarsınız, “Okulda namaz” diye?..

    Örtünüyorsak, kendimiz örtünüyoruz..

    Size, “Örtünün” diyen yok..

    O zaman niye, iki günde bir kriz geçirip, “çağdışı kıyafet” hakaretleri ile saldırıya geçiyorsunuz? “Üniversitede belki ama.. Resmi kurumlarda başörtü olmamalı” dayatmasına soyunuyorsunuz!

    Aktüel konulardan birisi, “karma okul” yerine, “kız liseleri”nin açılması..

    Kız liseleri yaygınlaştığında, o liselere çocuklarını kim gönderecek?

    Biz göndereceğiz..

    Sizlere, “Karma okul mokul yok. Artık çocuklarınız erkek ise erkek lisesine.. Kız ise kız lisesine yollayacaksınız. Karma okullar kapanmıştır” diyen de yok.. İsteyen karma okula, isteyen kız veya erkek lisesine gidecek..

    Dolayısıyla laikçilerin de hop oturup, hop kalkmasına gerek yok..

    Bir başka aktüel konu..

    Belediye otobüslerinin bazılarının, sadece kadınlara tahsis edilmesi..

    Bu uygulama yaygınlaştığında..

    “Bütün kadınlar, zorla bu otobüslere binecek.. Erkeklerin otobüslerine, hiçbir kadın binemeyecek” diyen var mı?

    Yok!..

    Sizler yine, istiyorsanız eğer.. Erkeklerle beraber yolculuk edersiniz.. Ama istemeyenler de.. Kadınlara tahsis edilen otobüslere binecekler.. Sizi niye rahatsız ediyor ki, bu uygulama?

    Son aktüel konu..

    Müftülerin de nikah kıyabilmesi..

    Nikahını müftüye kıydıracak olan, bizleriz..

    Laikçilere “Belediye memuruna nikah kıydırmak yok. Herkes müftünün önünde diz çökecek” denilmedikten sonra..

    Ne diye, “müftüye nikah kıyma yetkisi verilmesi”ne karşı çıkarsınız?

    Siz belediye memuruna gider, nikahınızı kıydırırsınız..

    Hatta artık birçoğunuzun yaptığı gibi..

    Nikah bile kıymadan, “çağdaş birliktelik” adı altında, istediğiniz naneyi yersiniz..

    Biz de, müftüye gider, nikahımızı onun huzurunda kıydırırız..

    Tatışılacak, neyi var bunun?

    Raptiyeye basmış gibi, niye zıplıyorsunuz ki, havalara?

    Dini hassasiyeti olanlarla, dini hassasiyete önem vermeyenler arasındaki anlaşma noktası.. 

    “Herkesin kendi hayatını yaşama hakkı”nı tanımaktan geçiyor..

    Biz laikçilere zaten karışmıyoruz.

    Laikçiler de bize karışmazlarsa.

    Sorun kalmayacak..

    Yok öyle, “Ama resmi kurumlar ayrı” mavalları ile, hakimiyet alanını çaktırmadan çaktırmadan genişletmeye çalışma..

    Dindar insanlar çoğunlukta olduğu halde..

    Laikçilere, resmi kurumlarda dahi istemedikleri bir hayat tarzını dayatmadıklarına göre.

    Laikçiler de dindarlara, aksi yönde bir dayatmada bulunamazlar..

    Bulunmamalıdırlar..

    Bu kapsamda.. 

    Müftülerin nikah kıyabilmesi ile ilgili kanun değişikliğine, CHP’liler de TBMM’de oy vermelidirler.. 

    Vermezlerse, sonuç değişmez.. Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, o değişiklik yine geçer..

    Ama CHP’nin alnına, “dayatmacı” damgası, tekrar vurulmuş olur. 

    Yazı kaynağı : www.yeniakit.com.tr

    Lekum Diniküm Veliye Din Ayetinin Anlamı Nedir ?

    Kafirun suresi ve anlamı

    Kafirun suresi ve anlamı

    Kafirun suresi ve anlamı;

    Okunuşu

    Bismillahirrahmanirrahim.

    Kul yâ eyyühel kâfirûne lâ â’büdü mâ tâ’büdûne ve lâ entüm âbidûne mâ â’büd ve lâ ene âbidün mâ abedtüm ve lâ entüm âbidûne mâ â’büd leküm dinüküm veliye diyn.

    Kâfirun Sûresinin Anlamı

    « De ki: Ey kafirler, ben sizin tapmakta olduğunuz putlara tapmam. Siz de benim mâ’buduma tapanlardan değilsiniz. Ve ben sizin taptıklarınıza asla tapıcı olmadım. Siz de benim mâ’buduma tapıcılardan değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana. »

    İslam ansiklopedisinde yer alan habere göre; Mekke döneminde Mâûn sûresinden sonra nâzil olmuştur. Altı âyet olup fâsılası د، م، ن harfleridir. İlk âyeti kâfirlere hitapla başladığı için bu adı almıştır. Sûreye Mukaşkışe ismi de verilir. Bu kelime, “bazı bulaşıcı hastalıkları tedavi etme” anlamındaki “kaşkaşe” kökünden türemiş olup burada “şirk ve nifaktan uzaklaştıran” anlamındadır. Kâfirûn sûresine ayrıca Münâbeze, Berâet, İbâdet, Din ve İhlâs adları da verilmiştir. Öte yandan İhlâs ve Kâfirûn sûreleri İhlâseyn (iki İhlâs) şeklinde de anılmaktadır.

    Kâfirûn sûresinin nüzûl sebebi hakkındaki rivayetlere göre Kureyş’in önde gelenlerinden bir grup Hz. Peygamber’e gelerek şöyle söylemişlerdir: “Ey Muhammed! Bir yıl biz senin ilâhına tapalım, bir yıl da sen bizim ilâhımıza tap; böylece anlaşmış oluruz. Eğer senin bildirdiklerin bizim inandığımızdan daha doğru ise ondan biz de istifade etmiş oluruz; bizim taptığımız senin taptığından hayırlı ise bu takdirde sen ondan faydalanmış olursun”. Fakat Resûlullah, “Kendisine şirk koşmaktan Allah’a sığınırım” diyerek bu teklifi reddetmiş, bunun üzerine sûre nâzil olmuştur (Vâhidî, s. 343-344).

    Sûrenin muhtevası dikkate alındığında, özellikle İslâm inanç sisteminin temelini oluşturan tevhid ilkesi üzerinde durularak yalnızca Allah’a ibadet edilmesi ve O’na ortak koşulmamasının vurgulandığı görülür. Ayrıca Hz. Peygamber’in dilinden onun ibadetinde şirk unsurunun bulunmadığına dikkat çekilmektedir. Sûrede aynı zamanda din ve ibadet özgürlüğü çerçevesinde hiç kimsenin bir başkasının ibadetini engelleme hakkının bulunmadığına işaret edilmektedir. Sûrenin sonunda yer alan, “Benim dinim bana, sizin dininiz size” ifadesi müşriklerin tavırlarından kesinlikle uzak durmayı vurgular. Nitekim bu hususun daha sonra nâzil olan bazı Mekkî sûrelerde de tekrarlandığı görülür (meselâ bk. Yûnus 10/41, 104).

    Kâfirûn sûresi Hz. Peygamber’in namazlarda sıkça okuduğu sûreler arasında yer alır. Onun sabah ve akşam namazlarının sünnetlerinde, tavaf namazında ve vitir namazından sonra oturarak kıldığı iki rek‘atlık namazda İhlâs ve Kâfirûn sûrelerini okuduğu rivayet edilmiştir (Müslim, “Śalâtü’l-müsâfirîn”, 98; İbn Mâce, “İķāmetü’ś-śalât”, 102, 112; Tirmizî, “Ĥac”, 43; Nesâî, I, 340, 447; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, II, 391; III, 33). Resûlullah’ın bir sahâbîye yatağına girerken Kâfirûn sûresini okumasını öğütlediği de nakledilir (Dârimî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 23; Tirmizî, “DaǾavât”, 22). Bazı kaynaklarda yer alan, “Kim Kâfirûn sûresini okursa Kur’an’ın dörtte birini okumuş sayılır; okuduğu bu sûre onu şeytanın aldatmasından korur …” anlamındaki hadisin (Zemahşerî, IV, 293) sahih olmadığı belirtilmektedir (Muhammed et-Trablusî, I, 1058; sûrenin fazileti hakkında nakledilen ve sahih olmayan diğer rivayetler için bk. İbn Arrâk, II, 84-85; Abdülhay el-Leknevî, s. 104, 107, 109, 110, 111, 112, 113, 115, 116).

    Kâfirûn sûresine dair bazı çalışmalar yapılmış olup İbn Kayyim el-Cevziyye’nin Tefsîru süveri’l-Kâfirûn ve’l-MuǾavviźeteyn’i (nşr. Muhammed Hâmid el-Fıkī, Beyrut 1949), Celâleddin ed-Devvânî’nin Tefsîru sûreti’l-Kâfirûn’u (bk. bibl.) ve Seyid Ali Topal’ın Kâfirûn Sûresi Tefsiri adlı yüksek lisans tezi (bk. bibl.) bunlar arasında sayılabilir. Devvânî’nin çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları bulunan risâlesi Cevdet Akbay tarafından Celâleddîn ed-Devvânî ve Tefsîru Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn adıyla tahkik edilmiştir (yüksek lisans tezi, 1987, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü).

    Yazı kaynağı : on5yirmi5.com

    Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

    Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

    Yazının devamını okumak istermisiniz?
    Yorum yap