Bu sitede bulunan yazılar memnuniyetsizliğiniz halınde olursa bizimle iletişime geçiniz ve o yazıyı biz siliriz. saygılarımızla

    istiklal marşı hangi anayasada milli marş olarak kabul edildi

    1 ziyaretçi

    istiklal marşı hangi anayasada milli marş olarak kabul edildi bilgi90'dan bulabilirsiniz

    İstiklal Marşına "Milli Marş" olarak Anayasada ilk kez 1982'de yer verilmiştir

    İSTİKLAL MARŞININ KABUL EDİLMESİ (1 Mart 1921)

    Günümüz ulusal devletlerinde bir bağımsızlık ve özgürlük simgesi niteliğini taşıyan ulusal marşların ilki parlamenter sistemin beşiği olan İngiltere'de ortaya çıkmıştı. 1740'ta yazıldığı kabul edilen marş, “Tanrı korusun iyi yürekli kralımızı" diye başlamaktadır. Fransız ihtilalinde ulusal marş olarak kabul edilen ünlü Marseillese de Yzb. Lisle tarafından "Ren ordusu için savaş şarkısı" olarak yazılmıştı. "İleri kardeşler, vatan için ileri!" dizesiyle başlıyordu, nakaratında ise savaş ve kandan söz ediliyordu:

    "Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları silahları kapın/Yürüyün ki şu alçaklarn kanlaryla toprağınız sulansın."

    Osmanlı İmparatorluğu'nda devlet için marş bestelemeye II. Mahmut döneminde başlanmıştı. Devlet hizmetine giren Giuseppe Donizetti 1829'da Mahmudiye, daha sonra da Mecidiye marşlarını bestelemişti. Ancak ilk ulusal marş girişimi İkinci Meşrutiyet döneminde yapılmıştı. 1909 Camille Saint-Seans'a bir Türk Marşı bestelettirilmişti. Fakat bu yüzden hayli tartışma başlayınca onun çalınıp söylenmesinden vazgeçilmiş ve Donizetti'nin Mecidiye Marşı "Saltanat Marşı" (Marş-ı Sultani) olarak kabul edilmişti.

    Ulusal savaşın sürdürüldüğü dönemde orduya ve halka heyecan aşılamak, manevi güç kazandırmak amacıyla amaç edinilen "İstiklal'ı, yani bağımsızlığı dile getirecek bir marşın kabulüne Rıza Nur'un Milli Eğitim Bakanlığı döneminde girişilmişti. 25 Ekim 1920'de "İstiklal Marşı" adıyla şairler arasında bir yanışma açıldığı ilan edilmişti. Güftenin "ulusumuzun iç ve dış bağımsızlık uğruna girişmiş olduğu mücadeleyi" belirtmesi öngörülmüştü. Yanşma için de 23 Aralığa kadar süre tanınmıştı. Seçilecek şiire "500" lira verileceği, beste için de ayrı bir yarışma açılacağı belirtilmişti.

    Yarışmaya pek çok şiir gönderildiği bilinmekte, hatta bunların sayısinin "724"ü bulduğu söylenmektedir. Ancak bunlar arasında bir seçim yapılamamıştı. Bunun üzerine yeni Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, 5 Şubat 1921'de yarışmaya katılmamış olan Burdur Milletvekili Mehmet Akif Ersoy'dan marş için bir şiir yazmasını istemişti. Onun yazdığı İstiklal Marşı, 17 Şubatta Hâkimiyet-i Milliye ve Sebilürreşad gazetelerinde yayımlanmıştır.

    İstiklal Marşı konusu Meclisin 26 Şubat 1921 günkü oturumunda görüşülürken Akif’in şiiri bakanlıkça seçilen "7" marş arasında ele alınmıştır. Meclis herhangi bir karar vermeden önce bunların bastınlmasına karar verilmiştir. Fakat birkaç gün sonra Meclisin yeni toplanma yılına başladığı 1 Martta, Hasan Basri'nin bir önergesi üzerine söz alan Bakan H. Suphi, "Ben seçimimi yaptım!" diye  Akif'in şiirini okumuştur. Oldukça uzun süren bir yöntem tartışmasından sonra da M. Akif'in yazdığı güftenin İstiklal Marşı olması büyük çoğunlukla kabul edilmiştir.

    Beste için yine Milli Eğitim Bakanlığınca açılan yarışmada birinciye "500" lira verileceği ilan edilmiş ve mayıs sonuna kadar süre tanınmıştır. Fakat süre dolmadan Ali Rıfat'ın yaptığı beste, 1 Nisan 1921'de İstanbul Apollon Tiyatrosunda çalınmıştı. Yarışmaya "24" beste gönderildiği anlaşılmaktadır. Bu arada seçimin nasıl yapılacağı konusunda bakanlık ile Meclis arasında görüş aynlıkları çıkmıştı. Bakanlığın oluşturduğu kurul, 1924'te A. R. Çağatay'ın bestesini kabul etmiştir. Böylece resmiyet kazanan bu beste, 1930'a kadar uygulanmıştır. 1930'da Ekrem Zeki Üngör'ün bestesi esas alınmıştır. E. Zeki'nin İzmir'in kurtuluşundan sonra yaptığını söylediği bu beste, o tarihten önce Mizika-i Hümayun'un Ankara'ya taşınması sırasında Ankara Palasta düzenlenen bir baloda çalınmıştı (Zeki Sanhan, Vatan Türküsü, Ankara, 1984).

    İstiklal Marşına "Milli Marş" olarak Anayasada ilk kez 1982'de yer verilmiştir (mad. 3).

    Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi-2. Kitap-Ulusal Direnişten Türkiye Cumhuriyeti'ne, Bilgi Yayınevi, Nisan-1992, s.255

    Yazı kaynağı : www.istiklalmarsidernegi.org.tr

    İstiklâl Marşı

    İstiklâl Marşı

    İstiklâl Marşı (Osmanlıcaاستقلال مارشی), Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin[2] millî marşı.

    Güftesi, Anadolu'da Millî Mücadele'nin devam ettiği sırada Mehmet Âkif Ersoy tarafından kaleme alınmış şiirdir. Şairin Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk'a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirir.[3]

    Şiir, 12 Mart 1921'de Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından İstiklâl Marşı olarak kabul edilmiştir. Bestesi Osman Zeki Üngör'e aittir. Orkestrasyonu Edgar Manas tarafından yapılmıştır.

    Tarihçe[değiştir | kaynağı değiştir]

    Maarif Vekaleti, Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlarında, İstiklâl Harbi'nin millî bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla 1921'de bir güfte yarışması düzenledi. Yarışmaya toplam 724 şiir katıldı. Eser gönderenler arasında Kâzım Karabekir, Hüseyin Suat Yalçın, İsak Ferrara, Muhittin Baha Pars ve Kemalettin Kamu gibi tanınmış isimler de vardı.[4] "Çanakkale Şehitlerine" ve "Bülbül" gibi şiirlerin sahibi Mehmet Âkif'in "Milletin başarılarının para ile övülemeyeceğini" düşündüğü için yarışmaya katılmak istemediği bilinir.[5]

    Son şiir gönderme tarihi olan 23 Aralık 1920'den sonra Eğitim Bakanlığı güfteleri incelemiş ancak içlerinde istiklal marşı olabilecek bir eser bulamamıştı. Mehmet Âkif, Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey'in kendisine yazdığı 5 Şubat 1921 tarihli davet mektubundan sonra fikrini değiştirerek Ankara'daki Taceddin Dergâhı'ndaki odasında, Türk ordusuna hitap ettiği şiiri kaleme aldı ve Bakanlığa teslim etti.[6] Şiirde şair; Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk'a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirmiştir.[3] Hamdul­lah Suphi Bey, Âkif'in şiirinin önce cephede asker arasında okunma­sına karar verdi. Batı Cephesi Komutanlığına gönderilen şiir, askerin beğenisini kazandı.[4] İstiklâl Marşı, 17 Şubat 1921 tarihinde Hâkimiyet-i Milliye ve Sebilürreşad gazetelerinde yayımlandı, on iki gün sonra ise Konya'da Öğüt gazetesinde yer aldı.[6]

    Ön elemeyi geçen yedi şiir, 12 Mart 1921'de Mustafa Kemal'in başkanlığını yaptığı Meclis oturumunda tartışmaya açıldı.[5] Mehmet Âkif'in şiiri, Meclis kürsüsünde Hamdullah Suphi Bey tarafından okundu.[7][8][9] Şiir okunduğunda milletvekilleri büyük bir heyecana kapıldı ve diğer şiirlerin okunmasına gerek görülmedi.[5] Bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Akif'in şiiri coşkulu alkışlarla kabul edildi.[6]

    Güfteye en sert eleştiri Kâzım Karabekir'den geldi. Kâzım Karabekir, 26 Temmuz 1922'de Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey’e yazdığı mektupta yarışma sonucunun iptal edilmesini istemiş ve eleştirilerini sıralamıştır. Eleştirilere karşın güftede bir değişikliğe gidilmedi ve Paşa da bu konuda ısrarcı olmadı.[4]

    Mehmet Âkif, kazandığı beş yüz liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için kurulan Darülmesaiye bağışladı.[6] Şair ayrıca, İstiklâl Marşı'nın Türk milletinin eseri olduğunu beyan etmiş ve İstiklâl Marşı'nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat'a dahil etmemiştir.

    Ülke savaş içerisinde olduğu için Âkif'in şiirinin bestelenmesi iki sene ertelendi, 1923'ün 12 Şubat'ında İstanbul Maarif Müdürlüğüne beste yarışması açma görevi verildi.[10]

    Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katıldı. Ülkenin içinde bulunduğu zor koşullar nedeniyle sonucu belirleyecek bir değerlendirme yapılamadı. Bu nedenle güfte, ülkenin çeşitli yerlerinde farklı bestelerle okunmaya başlandı. Edirne'de Ahmet Yekta Bey'in, İzmir'de İsmail Zühtü Bey’in, Ankara'da Osman Zeki Bey'in, İstanbul'da Ali Rıfat Bey ve Zati Bey'in besteleri okunuyordu.[4]

    1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etmiştir.[11] Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır. Üngör'ün yakın dostu Cemal Reşit Rey'le yapılan bir röportajda da kendisinin belirttiğine göre beste, aslında başka bir güfte üzerine yapılmıştır ve İstiklâl Marşı olması düşünülerek bestelenmemiştir. Söz ve melodide yer yer görülen uyum (prozodi) eksikliğinin (Örneğin "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak" mısrası ezgili okunduğunda "şafaklarda" sözcüğü iki müzikal cümle arasında bölünmüştür.) esas sebebi de budur. Protokol gereği, sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde günümüzde İstiklâl Marşı olarak söylenmektedir.[12]

    2013 yılında marşın bestesine okunma zorluğunu gidermek amacıyla çeşitli teknik düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.[13] Bu düzenlemeler sonucunda ortaya 2 versiyon çıkmıştır. Birinci versiyon gençlerin ve toplu grupların söylemesi için hazırlanmışken, ikinci versiyon ise ulusal ve uluslararası resmi üst düzey tören etkinliklerinde kullanılır.[14]

    Sözleri[değiştir | kaynağı değiştir]

    Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,

    Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

    O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

    O benimdir, o benim milletimindir ancak.

    Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!

    Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celal?

    Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…

    Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl.

    Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,

    Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.

    Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,

    Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

    Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

    Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

    Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

    “Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?

    Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,

    Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

    Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,

    Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın.

    Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,

    Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

    Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı,

    Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.

    Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

    Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda.

    Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,

    Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

    Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:

    Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.

    Bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli,

    Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.

    O zaman vecd ile bin secde eder, varsa taşım,

    Her cerîhamdan, İlahî, boşanıp kanlı yaşım,

    Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden naaşım,

    O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

    Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!

    Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.

    Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.

    Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;

    Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!           

    Galeri[değiştir | kaynağı değiştir]

    Ayrıca bakınız[değiştir | kaynağı değiştir]

    Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]

    Dış bağlantılar[değiştir | kaynağı değiştir]

    Yazı kaynağı : tr.wikipedia.org

    İSTİKLÂL MARŞI

    İSTİKLÂL MARŞI

    Osmanlılar’da, Batılılaşma hareketiyle beraber Fransızca’daki “hymne national” karşılığı bir millî marş ihtiyacı II. Mahmud döneminden beri zaman zaman hissedilmiştir. Özellikle Avrupa devlet temsilcileriyle yapılan törenlerde gündeme gelen bu ihtiyacın, resmî bir statüsü olmaksızın değişik padişahlar zamanında birbirinden farklı güfte ve bestelerin okunmasıyla giderildiği bilinmektedir. Böylece bestesini Donizetti Paşa’nın yaptığı Mahmûdiye ve Mecidiye, Yesârîzâde Necib Ahmed Paşa’nın Hamidiye, Guatelli Paşa’nın Marş-ı Sultânî besteleri millî marş gibi söylenmiştir. II. Meşrutiyet’ten sonra bazı Batılı sanatkârların bestelerinin benimsenmesi veya Batılı kompozitörlere bir millî marş hazırlatılması gibi teşebbüsler olmuşsa da bunlar gerçekleşmemiştir.

    Millî Mücadele’nin başlarında Mehmed Âkif’in “Ordunun Duası” adlı manzumesinin Ali Rifat Çağatay tarafından yapılan bestesi, Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye reisliğince bütün askerî birliklere okunmak üzere tamim edilmiştir. I. Büyük Millet Meclisi’nin ilk günlerinde kurulan hey’et-i irşâdiyyelerin, gezileri sırasında edindikleri izlenimler doğrultusunda Erkân-ı Harbiyye reis vekili Miralay İsmet Bey’e (İnönü) bir istiklâl marşına olan ihtiyacı belirtmeleri, meseleyi ilk defa resmî olarak gündeme getirmiştir. İsmet Bey’in meseleyi İcra Vekilleri Heyeti’nde ortaya koymasından sonra konu Maarif Vekâleti’ne havale edilmiş ve Maarif Vekâleti tarafından millî marş güftesi için bir yarışma açılmıştır. Maarif Vekili Rıza Nur’un imzasını taşıyan 18 Eylül 1920 tarihli bir tamimle millî marşın şartları valiliklere duyurulmuş, tamim bir süre sonra Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde de yayımlanmıştır (7 Teşrînisâni 1337/1920).

    Yarışma için belirlenen başvuru süresinin son günü olan 21 Kânunuevvel 1920 tarihinde gönderilen şiirlerin sayısı 724’tür. Ancak bunların arasında millî marş güftesi olmaya lâyık bir şiir bulunamadığından o tarihte Maarif vekili olan Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Karesi (Balıkesir) mebusu Hasan Basri’ye (Çantay) böyle bir şiiri Mehmed Âkif’ten beklediğini söyleyerek onun yazması için aracı olmasını ister. Hasan Basri’nin, Mehmed Âkif’in marş için hükümetçe konan 500 lira mükâfatı kabul etmediğinden yarışmaya katılmadığını belirtmesi üzerine Hamdullah Suphi bu şartın Âkif Bey için kaldırılabileceğini ifade eder. Bunun üzerine Mehmed Âkif bir süreden beri üzerinde çalışmakta olduğu eserini tamamlar ve Maarif Vekâleti’ne gönderir. Bu arada İstiklâl Marşı, “Kahraman Ordumuza” ithafıyla ilk defa Sebîlürreşâd dergisinde (sy. 468, 17 Şubat 1337/1921), dört gün sonra da Kastamonu’da çıkmakta olan Açıksöz gazetesinde yayımlanır.

    İstiklâl Marşı, Maarif Vekâleti’nden gönderilen bir tezkire ile Büyük Millet Meclisi’nin 26 Şubat 1921 tarihli oturumunda gündeme alınır. Meclisin Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında yapılan 1 Mart 1921 tarihli oturumunda Hasan Basri Bey’in takriri üzerine söz alan Hamdullah Suphi, yarışmaya katılan şiirlerden yedisinin vekâletçe istenen şartlara uygun görüldüğünü, ancak kendisinin Mehmed Âkif’in şiirini beğendiğini söyleyerek tamamını okumuş ve her kıtanın arkasından sürekli alkışlar gelmiştir. Meclisin konuyla ilgili üçüncü ve son oturumu 12 Mart 1921’de Abdülhak Adnan (Adıvar) başkanlığında yapılmış, meclise sunulan altı takrir arasından Hasan Basri’nin “Mehmed Âkif Bey’in şiirinin tercihan kabulü” teklifi oylanarak büyük çoğunlukla kabul edilmiştir. Artık resmî hale gelen marş Hamdullah Suphi tarafından bir defa daha okunmuş ve bütün mebuslarca ayakta alkışlanmıştır. Hasan Basri Çantay, Mustafa Kemal Paşa’nın marş okunurken sıraların önünde ayakta dinlediğini ve sürekli alkışladığını kaydeder (Âkifnâme, s. 73). Mehmed Âkif 500 lira mükâfatı, fakir müslüman kadın ve çocuklarına iş öğreterek sefaletlerine son vermek amacıyla kurulan Dârülmesâi’ye hediye etmiştir (Nalbantoğlu, s. 140-141).

    İstiklâl Marşı için yarışmaya katılan diğer 724 şiir ve şairleri hakkında bilgi yoktur. Yalnız şartlara uygun olduğu belirtilerek bastırılıp mebuslara dağıtılan yedi şiirden altısının metni bazı kaynaklarda verilmiştir (Çantay, s. 73-77; İz, s. 130-133). Bu şiirleri yazanlar arasında Hüseyin Suat (Yalçın) ve Kemaleddin Kâmi de (Kamu) bulunmaktadır. Ayrıca konuyla ilgili araştırmalarda Tunalı Hilmi, Muhittin Baha (Pars), Kâzım Karabekir gibi bazı kişilerin yarışmaya katıldıkları ifade edilmişse de bunlardan yalnız Kâzım Karabekir’in şiiri bilinmektedir.

    Yunan ordularının Anadolu içlerine kadar yayıldığı, Sevr Antlaşması’nın imzalandığı, cephelerden çeşitli haberlerin geldiği, Millî Mücadele’nin ve meclisin en heyecanlı aylarının yaşandığı bir sırada gündeme gelen İstiklâl Marşı, Mehmed Âkif’in de aynı duyguları yoğun olarak yaşadığı günlerinin mahsulü olmuştur. Onunla ilgili hâtıralarda şairin, İstiklâl Marşı’nın bazı mısralarını henüz yarışmaya katılma kararı vermeden yazdığı, katıldığı günlerde de Tâceddin Dergâhı’ndaki odasında zaman zaman vecd ve istiğrak haline geldiği ifade edilmektedir. Marşın böyle bir atmosferi yansıtmış olduğu, kendisinin de daha sonra bunu Safahat’ına almayarak, “O benim değil milletimindir” demesinden ve son günlerinde hasta yatağında, “Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın” temennisinden de anlaşılmaktadır.

    İstiklâl Marşı, gerek nazım tekniği gerekse muhteva bakımından herhangi bir millî marş güftesinin çok ilerisinde Türk edebiyatının en güzel lirik-hamâsî şiirlerindendir. Son kıtası beş mısra olmak üzere dörder mısralık on kıtadan oluşan ve aruzla yazılan şiirin her kıtasının bütün mısraları tam kafiyelidir ve her kıtanın, temayı oluşturan duygu ile uyumlu ton ve vurguların yer aldığı sağlam bir yapısı vardır. İlk iki kıtada bayrağa hitap eden şair onun milletin varlığıyla beraber ebedî istiklâlini müjdeler. Şair üçüncü ve dördüncü kıtalarda Türk milleti adına konuşmakta, ebedî hürriyet aşkı ve imanıyla Batılılar’ın maddî güçlerine direneceğini söylemektedir. Türk askerine hitap eden beşinci ve altıncı kıtalar, üstünde yaşadığımız yerlerin alelâde bir toprak değil vatan olduğunu, onların düşmana çiğnetilmemesi gerektiğini telkin eder. Yedinci ve sekizinci kıtalarda şair sevilen pek çok şey kaybedilse bile vatanın kaybedilmemesini ve ezan seslerinin kesilmemesini niyaz eder. Dokuzuncu kıtada bu duası kabul edildiği takdirde kendi ruhunun da vecd içinde yükseleceğini söyler. Nihayet son kıtada yine bayrağa dönerek ona ve milletine ebediyen çöküş olmayacağını, hürriyetin ve istiklâlin ebediyen onun hakkı olduğu müjdesini tekrar eder. Tam bir bütünlük gösteren şiirde mecaz ve semboller de ifadeyi zenginleştirmiştir.

    Milletin iradesine ve Allah’ın müminlere vaad ettiği zaferin er geç gerçekleşeceğine inanan Mehmed Âkif’in şiirindeki özelliklerden biri de millî ve ulvî değerlerle dinî motifleri dengeli bir şekilde kıtalara yerleştirmesidir. Bayrak, hilâl, yıldız, hak, hürriyet, istiklâl, yurt, millet, ırk, vatan, kahramanlık gibi millî kavramlarla iman, şehâdet, helâl, cennet, hudâ, ezan, mâbed, vecd gibi dinî motifler birbiriyle uyum halinde zengin bir belâgatla kullanılmış, böylece Millî Mücadele’yi gerçekleştiren halkın ruhunda mevcut iki önemli kavram İstiklâl Marşı’nın da iki temel temasını oluşturmuştur.

    Millî marş olarak kabulünden sonra İstiklâl Marşı’na zaman zaman bazı eleştiriler yöneltilip yerine çağdaş bir marş yazılması gibi teklifler yapılmışsa da bunlar her defasında çoğunluğun tepkisiyle karşılanmıştır. Bu gibi polemiklerin önünü almak için 1982 anayasasının 3. maddesine, “Türkiye Devleti’nin millî marşı ‘İstiklâl Marşı’dır” bendi eklenmiştir.

    İstiklâl Marşı’nın çeşitli açılardan yapılmış pek çok açıklama, tahlil ve yorumundan başlıcaları şunlardır: “İstiklâl Marşı Üzerine Bir Tahlil Denemesi” (Nalbantoğlu, s. 186-200); Mehmet Kaplan, “Türk İstiklâl Marşı” (Hisar, sy. 88 [Mayıs 1971], s. 4-6); “İstiklâl Marşı” (Millî Kültür, sy. 9 [Eylül 1977], s. 6-9); Ayhan Songar, “İstiklâl Marşımızın Psikanalizi” (Türk Edebiyatı, sy. 113 [Mart 1983], s. 11-12); Nihad Sâmi Banarlı, “İstiklâl Marşı’nın Mânası” (Kültür Köprüsü, İstanbul 1985, s. 327-358); “İstiklâl Marşı’nın Tahlili” (Türk Edebiyatı, sy. 158 [Aralık 1986], s. 56-58); Ertuğrul Düzdağ, İstiklâl Marşı ve Çanakkale Şehidleri Şiirlerinin Açıklaması (İstanbul 1986, s. 7-10); Beşir Ayvazoğlu, İstiklâl Marşı: Tarihi ve Manası (s. 55-63); Orhan Okay, “İstiklâl Marşımız ve Mehmed Âkif” (Safahat, Ankara 1992, s. 443-446); Rıdvan Canım – Etem Çalık, Mehmed Akif ve İstiklâl Marşı (İstanbul 1995, s. 25-82); Yaşar Çağbayır, İstiklâl Marşı’nın Tahlili (Ankara 1998, s. 291-393); Mahmut Toptaş, Âkif’in Diliyle Açıklamalı İstiklâl Marşı (İstanbul 1999); İsa Kocakaplan, İstiklâl Marşımız ve Mehmet Akif Ersoy (İstanbul 1999, s. 22-48).

    Yazı kaynağı : islamansiklopedisi.org.tr

    Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

    Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

    Yazının devamını okumak istermisiniz?
    Yorum yap