Bu sitede bulunan yazılar memnuniyetsizliğiniz halınde olursa bizimle iletişime geçiniz ve o yazıyı biz siliriz. saygılarımızla

    inna atayna kel kevser okunuşu

    1 ziyaretçi

    inna atayna kel kevser okunuşu bilgi90'dan bulabilirsiniz

    Kevser Suresi, Kevser suresinin anlamı ve tefsiri ile okunuşu, İnna atayna suresi

    Kevser Suresi, Kevser suresinin anlamı ve tefsiri ile okunuşu, İnna atayna suresi

    Kevser Suresi ezberle

    Kevser Suresi Arapça Okunuşu

    Kevser Suresinin Türkçe Yazılışı ve Okunuşu

    -Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.

    1- İnnâ a’taynâ ke’l-kevser.

    2- Fesalli li-Rabbike ve’nhar.

    3- İnne şâni’eke huve’l-ebter

    Kevser Suresinin Anlamı

    -Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

    1- Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik.

    2- Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.

    3- Asıl sonu kesik olan, senin düşmanın (sana buğzeden)dir

    Kevser Sûresi okunuşu ve anlamı

    Kevser Suresinin Tefsiri

    Hakkında

    Mekke döneminde inmiştir. Medine döneminde indiği de rivayet edilmiştir.3 âyettir. Kevser, çok hayır, bereket demektir. Cennette Hz. Peygambere mahsusbir havuzun da adıdır.

    Kevser Suresi Arapça yazılışı ve Türkçe okunuşu

    Nuzül

    Mushaftaki sıraya göre yüz sekizinci, iniş sırasına göre on beşinci sûredir. Âdiyât sûresinden sonra Tekâsür sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayetler de vardır (bk. İbn Âşûr, XXX, 571).

    Konusu

    Sûrede Hz. Peygamber’e dünya ve âhirette verilen nimetlerden bahsedilmekte, kendisine Allah’a kulluk etmesi ve kurban kesmesi emredilmektedir. Ayrıca ona düşmanlık edenler kınanmaktadır.

    Kevser suresi ezberle 10 tekrar, Kevser suresi Türkçe okunuşu ok takipli öğren

    Kevser Suresi Tefsiri

    Kevser kelimesi “çokluk” mânasına gelen “kesret” kökünden türemiş olup çok değerli ve çok önemli şeyleri ifade eder. Tefsirlerde kevser, “çok hayır, Kur’ân-ı Kerîm, Kur’an’la ilgili ilimler ve mümine dinî hayatında tanınan kolaylıklar, peygamberlik, makam-ı mahmûd (bk. İsrâ 17/79), cennetteki bir nehir veya havuz, Hz. Peygamber’in nesli, ashabının ve ümmetinin çokluğu, duasının kabul olması, şanının yüceliği, başkasını kendine tercih etme, kalbin nuru, şefaat, mûcizeler, kelime-i tevhid, din konusundaki bilgi, beş vakit namaz, İslâm dini” gibi çeşitli anlamlarda yorumlanmıştır (bk. Taberî, XXX, 208-209; Şevkânî, V, 593). Ancak biz, bunlar içinde Şevkânî’nin de uygun bulduğu, “çok hayır” anlamına uygun düşen “bitip tükenmez iyilik” şeklindeki kapsamlı anlamı tercih ettik. Râzî, buradaki kevser kelimesiyle Duhâ sûresinden buraya kadar doğrudan veya dolaylı ifadelerle Cenâb-ı Hakk’ın, resulüne lutfettiği, her biri dünyalara değer nimetlerin, şan ve şeref sebeplerinin kastedildiğini belirterek, dolaylı bir ifadeyle ona, “Sen de bu lutufkâr rabbine ibadet etmek ve kullarını kendileri için en iyi olan yola çağırmakla meşgul ol” buyurulduğunu söyler. Aynı müfessire göre kevser kelimesi, Allah’ın, Resûl-i Ekrem’i düşmanlarına karşı koruyup kendisine zaferler nasip edeceği, dünya ve âhirette bol nimetler bağışlayacağı yönünde müjdeler de içermektedir (daha fazla bilgi ve başka yorumlar için bk. Râzî, XXXII, 119-128).

    Erkek çocuğu yaşamadığı için kendisine “sonu yok, nesli kesik” diyen müşriklerin sözlerinden dolayı üzülmüş olan Hz. Peygamber’e kevser, yani bitip tükenmez nimetler verildiği müjdelenerek üzüntüsü giderilmiş, müşriklerin bu konudaki dedikoduları reddedilmiş ve Hz. Peygamber’in şanının yüceliği gösterilmiştir.

    2. âyette, kendisine pek çok hayır lutfedilmiş olan Hz. Peygamber’in bu nimetlerin şükrünü eda etmek üzere sadece Allah’a yönelerek namaz kılması ve O’nun rızâsı için değerli mallarından kurban kesmesi emredilmiş; bu suretle putlar için kurban kesen müşriklerin çok tanrılı inancını silip tevhid inancını yerleştirmesi ve kesilen kurbanlar sayesinde sosyal yardımın sağlanması amaçlanmıştır.

    Bilindiği gibi namaz, azdan çoğa göre arttırılarak Mekke döneminde, yaygın kanaate göre hicretten üç yıl kadar önce gerçekleşen mi‘rac olayı sırasında farz kılınmış; kurban ibadeti ise Hz. Peygamber tarafından hicretten iki yıl sonra uygulanmaya başlanmıştır. Bu âyette geçen namazın beş vakit namaz mı, bayram namazı mı olduğu konusunda farklı tesbit ve değerlendirmeler vardır. Âyetteki kurbanın da vâcip veya sünnet kurban mı yoksa nâfile de dahil mutlak kurban mı olduğu tartışmalıdır. Bize göre âyette vurgulanan husus, belli bir namaz ve kurban olmayıp bütün namaz, kurban ibadetlerinin, yalnızca Allah’a, bütün nimetlerin sahibine özgü kılınması, yalnızca rabbe ibadet edilmesidir.

    Kurban kes” diye çevirdiğimiz cümleye, “Namaz kılarken göğsün kıbleye dönük olsun, tekbirlerde ellerini göğüs hizasına kadar kaldır” mânaları da verilmiştir (Şevkânî, V, 594).

    Araplar erkek çocuğu olmayan kimseyi “sonu yok, soyu kesik” gibi sıfatlarla niteler ve bu tür lakaplarla anarlardı. Tefsirlerde anlatıldığına göre Hz. Peygamber’in erkek çocukları ölünce müşrikler onu da ebter lakabıyla anmaya başlamışlar ve “Bırakın onu; o, sonu gelmeyecek, soyu kesik bir adamdır!” diyerek hakaret etmek istemişlerdir (bk. Taberî, XXX, 212). İşte 3. âyet, onların bu davranışlarını kınamakta, her ne kadar erkek çocukları bulunsa da asıl soyu kesileceklerin kendileri olduğunu haber vermektedir. Çünkü onlar kıyamete kadar lânetle anılırken Hz. Peygamber rahmetle anılmakta, ismi dünyanın her tarafında günde beş vakit ezanda Allah’ın adıyla birlikte okunmaktadır. Mekke putperestleri, olayların sadece dış yüzüne baktıkları için Hz. Peygamber’i arkasız ve güçsüz, kendilerini kalabalık ve güçlü görür ve buna dayanarak Resûl-i Ekrem’in davasının sonuçsuz kalacağından emin olduklarını söylerlerdi. Ama –Râzî’nin ifadesiyle– “Allah durumu onların aleyhine çevirdi; asıl güçlü olanın, Allah’ın destekledikleri ve güçsüz olanların da Allah’ın zillete uğrattıkları olduğunu bildirdi. Böylece kesret ve kevser (geniş topluluk ve bol nimet) Hz. Muhammed’in olurken ona düşman olanların payına da ebterlik, alçalış ve zillet düştü” (XXXII, 134). Bu ifadeler, dolaylı olarak Hz. Peygamber’in yolunu izleyen, inanç ve kararlılığını devam ettiren müminler için de bir müjdedir.

    Kevser Suresi Arapça Okunuşu ve Türkçe Anlamı

    Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur'an Yolu Tefsiri

    Yazı kaynağı : www.namazzamani.net

    Kevser Suresi Okunuşu Ve Türkçe Anlamı Haberleri - Son Dakika Kevser Suresi Okunuşu Ve Türkçe Anlamı Gelişmeleri

    Kevser Suresi Okunuşu, Anlamı ve Tefsiri

    Kevser Suresi Okunuşu, Anlamı ve Tefsiri

    KEVSER SURESİ OKUNUŞU*

    (*Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için aramalarda çıkmak için sitemize eklenmiştir.)

    Bismillâhirrahmânirrahîm.

    KEVSER SURESİ ANLAMI

    Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

    KEVSER SURESİ TEFSİRİ

    Âlemlerin Efendisi (s.a.s.), asla “ebter” olamaz. Çünkü Yüce Allah ona Kevser’i lütfetmiştir. اَلْکَوْثَرُ (kevser), çokluk mânasındaki اَلْکَثْرَةُ (kesret) kökünden gelir. O, bütün iyilik, güzellik ve hayırları içine alan gerçekten çok şümullü bir lafızdır. Bu mânalardan bazıları şöyledir:

    Bitmek tükenmek bilmeyen çok hayır, bol nimet,

    Kur’ân-ı Kerîm, Peygamberlik ve İslâm dini,

    Kur’ân-ı Kerîm’le alakalı ilimler ve mânalar,

    Mü’minlere dinî hayatlarında sağlanan kolaylıklar,

    Makâm-ı Mahmûd, şefaat hakkı,

    Peygamberimiz (s.a.s.)’e kıyamete kadar iman ve itaat edecek ümmetinin çokluğu,

    Cennette verilecek havuz ve ırmak.

    Kevser havuzu ve ırmağı hakkında Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

    “Kevser, cennette bir ırmaktır. Her iki kıyısı altındandır. Bu ırmak inci ve yakut üzerinden akar. Toprağı miskten daha hoştur. Suyu bal­dan tatlı, kardan daha beyazdır.”  (Tirmizî, Tefsir 108)

    Enes (r.a.) anlatıyor:

     Biz Resûlullah (s.a.s.)’in huzurunda bulunuyor iken Efendimiz (s.a.s.) kısa bir süre uyuyuverdi. Daha sonra tebessüm ederek başını kaldırdı. Bizler:

    “- Ey Allah’ın Resûlü! Tebessüm etmenize sebep nedir?” diye sorduk. Şöyle buyurdu:

    “- Az önce bana bîr sûre in­dirildi” buyurup Kevser sûresini okudu. Sonra:

    “- Kev­ser nedir, bilir misiniz? diye sordu. Bizler:

    “- Allah ve Resûlü daha iyi bilir” de­yince şöyle buyurdu:

    “- O aziz ve celil olan Rabbimin bana va‘dettiği bir ırmak­tır. Onda pek çok hayır vardır. O kıyamet gününde ümmetimin su içmek için geleceği bir havuzdur. Etrafındaki kapları yıldızların sayısıncadır…” (Müslim, Salât 53-54)

    Fahr-i Kâinat (s.a.s.) buyuruyor:

    “Ben sizin Kevser havuzuna ilk erişeniniz olacak ve sizi orada karşılayacağım! Sizinle buluşma yerimiz o havuzdur. Ben şu an onu görüyorum! Ben sizin hakkınızda şe­hâdet edeceğim! Şu an bana yerin hazîneleri ve onların anahtarları verildi. Vallahi, sizin için benden sonra, müşrikliğe dönersiniz diye korkmam! Fakat ben, sizin için dünya ihtirâsına kapılır ve onun üzerinde birbirinizi kıskanırsınız, birbiri­nizi öldürürsünüz ve sizden öncekilerin yok olup gittikleri gibi siz de yok olur gidersiniz diye korkarım!..” (Buhârî, Tefsir 108/1; Müslim, Fezâil 31)

    Efendimiz (s.a.s.)’e bu nimetlerin verileceği müjdelenerek, gönlü teselli edilmiş, hüznü giderilmiş ve bu husustaki ileri geri konuşan kâfirlere hadleri bildirilmiştir.

    Bu büyük nimete karşılık olarak:

    Bu kadar sayısız iyilik ve ihsana karşılık Yüce Allah, sırf kendi rızâsı için namaz kılmayı, bu nimetlere şükür olması için de, o dönemde sahip olunan malların en kıymetlisi olan develeri yine O’nun rızâsını kastederek kurban kesmeyi emir buyurur. Nitekim o dönemde müşrikler ıslık çalıp el çırparak ibâdet ediyor (bk. Enfâl 8/35) ve putlar için deve kesiyorlardı. Bunun için Allah Teâlâ Peygambe­rinden, sadece Rabbi için namaz kılıp kurban kesmesini istemiştir. Bu, aynı zamanda İslâm’ın esası olan tevhid ve ihlâsın emridir.

    Bilindiği gibi namaz ibâdeti risâletin ilk günlerinde başlamış olmakla birlikte, Miraç’ta beş vakit olarak farz kılınmıştır. Kurban ibâdeti de hicrettin ikinci senesinde uygulanmaya başlamıştır. Kevser sûresi ise Mekke’nin ilk yıllarında inmiştir. Bu sebeple âyette vurgulanan husus, belli bir namaz ve kurban olmayıp biri bedenî diğeri malî olan namaz ve kurban ibâdetlerinin, aslında bu ikisini numûne kabul edersek, her türlü ibâdet, itaat ve kulluğun sadece ve sadece Allah’a yapılmasıdır. Çünkü O, bütün nimetlerin gerçek sahibidir. İbadete layık olan yalnızca O’dur. O’nun dışında sahte tanrılar dâhil hiçbir varlığın en küçük bir ilâhlık ve mabudluk vasfı yoktur.

    Peygamber’e hakaret edebilecek kadar büyük bir densizliğe cüret eden kâfirlere ilâhî bir şamar olarak şöyle buyruluyor:

    Cenâb-ı Hak Rasûlü’nden, emir buyurduğu şekilde kendine kulluk etmesini, bunu yaptıktan sonra inkârcıların buğz ve düşmanlıklarına aldırış etmemesini ister. Çünkü onların düşmanlıklarına karşı, Habîbi’ni himâye edecek, koruyup kollayacak, onun adına düşmanlarının hakkından gelecek olan bizzat kendisidir. Nitekim burada, Peygamberimiz (s.a.s.)’e buğzeden, ona “soyu kesik” diyerek hakaret eden, ona düşmanlık yapanları, “ebterin ta kendisi” olarak damgalamakta, bu gibilerin alınlarına ebediyen silinmeyecek bir “ebterlik” mührü vurmaktadır.

    Gerçekten bundan itibaren devam eden zaman içerisinde ebter olanın Resûlullah (s.a.s.) değil, ona ebter diyenler olduğu güneş aydınlığı gibi ortaya çıktı. Resûl-i Ekrem (s.a.s.)’e hakaret ve düşmanlık yapanların soyları kesildi, isimleri unutuldu. Işıkları, fırtına önündeki bir mum gibi dayanamadı, söndü. Buna karşılık Efendimiz (s.a.s.)’in tebliğ ettiği din, dalga dalga bütün dünyaya yayıldı. Zaman içinde milyarlarca insan ona inandı, onun mânevî evladı oldu. Ayrıca torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin kanalıyla nesli çoğaldı. Onların zürriyeti olan seyyidler ve şerifler dünyanın mânevî mimarları oldu.  Cenâb-ı Hak onun zikrini yüceltti. İsmini ismiyle beraber andı. Minârelerde ezanlarla birlikte isminin dünyanın bütün ufuklarında çınlamasını lütfetmektedir. Kâdelerde, tahiyyatlarda mü’min dudaklardan Habîbine milyarlarca salât ve selam göndertmektedir. Kıyamete kadar da bu böyle artarak devam edecektir. Ona verilen en büyük nimet olan İslâm, bugüne kadar kaç kez dünyaya hâkim oldu, bundan böyle de bütün dünyaya hâkim olacaktır. Bu, Rabbimizin va’didir. (bk. Fetih 48/28; Saf 61/8-9) Görüldüğü üzere tarih de ispatlamaktadır ki, “ebter” olan -hâşâ- Resûlullah değil, onun düşmanları olmuştur. Şimdi de, bundan sonra da “asıl ebter”ler yine Resûlullah’ın düşmanları olacaktır. Dolayısıyla bu âyetlerdeki Resûlullah (s.a.s.)’e olan müjdeler, onun yolunu izleyen tüm mü’minler için geçerli olduğu gibi, buradaki tehditler de kıyâmete kadar gelecek tüm Allah ve Peygamber düşmanları için geçerlidir.

    KEVSER SURESİ HAKKINDA BİLGİLER

    Kevser suresi, Mekke döneminde inmiştir. Medine döneminde indiği de rivayet edilmiştir. 3 ayettir. Kevser; çok hayır, bereket demektir. Cennet’te Peygamber Efendimize mahsus bir havuzun da adıdır.

    Kevser Suresinin Nüzûlü

    Mushaftaki sıraya göre yüz sekizinci, iniş sırasına göre on beşinci suredir. Adiyat suresinden sonra Tekasür suresinden önce Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayetler de vardır. (bk. İbn Âşûr, XXX, 571)

    Kevser Suresinin Adı

    Sure adını ilk âyetinde geçen Kevser kelimesinden almıştır. Ayrıca “İnnâ a’taynâ...” ve “Nahr” adlarıyla da anılır.

    Kevser Suresinin Konusu

    Surede Hz. Peygamber’e dünya ve Ahirette verilen nimetlerden bahsedilmekte, kendisine Allah’a kulluk etmesi ve kurban kesmesi emredilmektedir. Ayrıca ona düşmanlık edenler kınanmaktadır.

    Kaynak: kuranvemeali.com

    Yazı kaynağı : www.islamveihsan.com

    Kevser Suresi

    Ana Sayfa | İletişim | Kaynaklar | Reklam ve gizlilik

    namazsitesi.com temel namaz bilgilerinin yer aldığı, güvenilir dini kaynaklar ışığında oluşturulmuş bir web sitesidir.

    Tüm hakları saklıdır | www.namazsitesi.com

    Yazı kaynağı : www.namazsitesi.com

    Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

    Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

    Yazının devamını okumak istermisiniz?
    Yorum yap