her namazda abdest almak gerekir mi
her namazda abdest almak gerekir mi bilgi90'dan bulabilirsiniz
Peygamberimiz'in her namaz için ayrı abdest almasını ve "Her vakit için abdest almak sünnettir." sözünü açıklayabilir misiniz?
Değerli kardeşimiz,
Peygamberimiz'in her namaz için ayrı abdest alması:
(2668)- Hz. Enes (radıyallâhu anh), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın her namaz için abdest aldığını söylemişti, kendisine:
"Siz nasıl yapıyordunuz?" diye soruldu. Şu cevabı verdi:
"Aldığımız abdest bozuluncaya kadar bize yetiyordu." [Buhârî, Vudû 54; Ebû Dâvud, Tahâret 66, (171); Tirmizî, Tahâret 44, (58, 60); Nesâî, Tahâret 101, (1, 85).]
(2669)- Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor:
AÇIKLAMA:
Her namaz için ayrı bir abdest almak efdaldir. Resûlullah'ın mûtad olan âdeti ve sünnet budur (2667. hadis). Ancak, abdesti bozan bir hal vukû bulmadıkça abdest devam ediyor demektir ve abdest bozulmadığı müddetçe de müteakip namazları kılmak mümkündür. 2668 numaralı hadis ashâbtan bir kısmının böyle yaptığını gösterir. İbnu Mâce'de gelen bir rivayette bu hal, "Biz bütün namazları tek abdestle kılardık." diye daha açık ifade edilmiştir.
Tahâvî, her vakti ayrı bir abdestle kılmak sadece Efendimize has bir vacip olabileceğini söylemiştir.
2669 numaralı hadis de Resûlullah'ın Mekke'nin fethedildiği gün sabah abdesti ile yatsı namazını da kıldığını haber vermektedir. Resûlullah'ın bir kere de olsa yaptığı bir şey meşrûdur, en azından benzer şartlarda, istisnâî durumlarda meşrûdur.
Resûlullah'ın her namaz için abdest almayı emrettiğine dair sahih rivayet dahi mevcut ise de bunun neshedilmiş olabileceği belirtilmiş ve böyle bir vecîbenin olmadığı hususunda icma hâsıl olmuştur.
(Prof. Dr. İbrahim CANAN, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
Yazı kaynağı : sorularlaislamiyet.com
Namaz için abdest alınması emredildiği halde, neden her namaz için abdest almayız?
Değerli kardeşimiz,
Kur'an-ı Kerîm’de abdestle ilgili hükmü açıklayan,
mealindeki ayet, Medine döneminde nazil olmuştur.
Namazın ise Mekke döneminde Mirac gecesi farz kılındığı, Hz. Cebrail’in Hz. Peygamber Efendimize (asm) namaz ve abdesti öğreterek, birlikte abdest alıp namaz kıldıkları ve söz konusu ayetin nüzulünden önce asla abdestsiz namaz kılınmadığı, siyer âlimlerinin üzerinde ittifak ettikleri bir husustur.
Abdestin ilgili ayetle farz kılındığı, daha önceleri ise namaz için abdest almanın mendub olduğu yolundaki münferit görüşler bir yana, bütün Müslüman alimler abdestin Cebrail’in öğretmesiyle Mekke’de namazla birlikte farz kılındığını, zikredilen ayetin de mevcut bir hükmün ehemmiyetine binaen teyit ve takriri mahiyetinde olduğunu kabul ederler. Böylece abdest, üzerinde ihtilâf söz konusu olamayacak kesin ve müstakil bir nassa dayandırılmış olup, namaza bağlı tali bir hüküm mülahazasıyla zamanla önemsenmeyerek ihmal edilmesi ihtimali ortadan kaldırılmıştır.
Bunun yanında, ilgili ayet nazil oluncaya kadar Resülullah’ın abdest almadan hiçbir iş yapmadığı ve hatta konuşmadığı rivayet edilmektedir. (bk. Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, II, 1583)
Ayet, abdestin her amel için değil, namaz için farz kılındığını açıklamakla aynı zamanda Resûlullah Efendimiz (asm) için de bir ruhsat getirmiş olmaktadır. Nitekim daha sonraları, abdestin yalnız namaz vb. ibadetler için gerekli olduğu çeşitli münasebetlerle Hz. Peygamber tarafından dile getirilmiştir.
Her namaz için abdest alma konusuna gelince:
Abdest bozulmadığı sürece, onunla istenildiği kadar namaz kılınabilir; bu konuda bir sınırlama yoktur.
Gerçi Hz. Peygamber (asm) ve Hulefâ-yi Raşidîn (ra)’in genellikle her namaz için ayrı abdest aldıkları bilinmektedir. Ancak, Mekke’nin fethi gününde Hz. Peygamber (asm) aynı abdestle birden fazla vaktin namazını kılmış ve Hz. Ömer’in, daha önce böyle yapmadığını söyleyerek durumu sorması üzerine, bunu bilerek yaptığını belirtmiştir. (Müslim, Tahâret 86; Ebû Dâvud, Tahâret 66)
Yine sahabeden birçoklarının aynı abdestle birkaç vaktin namazını kıldıkları sahih hadislerle rivayet edilmektedir. (bk. Buhari, Vudû 54; Ebû Dâvud, Taharet 66; Tirmizî, Tahâret 44; Nesâî, Tahâret 101)
Gerek bu rivayetler, gerekse abdestle ilgili ayetin devamında teyemmümden bahsedilirken, “hades” yani abdesti bozan bir durumun açıkça ifade edilmesi gibi delillere dayanan dört Sünnî mezhep alimleri, ayette geçen “namaza kalktığınızda” ifadesini, “abdestsiz olduğunuz halde namaza kalktığınızda” şeklinde yorumlayarak, her namaz için ayrı abdest almanın farz değil, sünnet olduğunu kabul etmişlerdir.
Bazı oryantalistlerin iddia ettikleri gibi (bk. İA, I, 25), hiçbir İslâm alimi bu ayeti tefsir ederken, kendi anlayışını desteklemek gayretiyle Kur'an metni arasına ilâveler yapmış değildir. Müfessirlerin ayetleri yorumlarken mananın anlaşılması için birçok yerde böyle takdiri ifadeler kullanmaları tabiidir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
Yazı kaynağı : sorularlaislamiyet.com
Her Namazdan Önce Abdest Alınır mı?
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.
“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.
İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)
Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.
Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)
Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.
Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)
Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.
İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.
İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.
Yazı kaynağı : www.islamveihsan.com
Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında
Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.