Bu sitede bulunan yazılar memnuniyetsizliğiniz halınde olursa bizimle iletişime geçiniz ve o yazıyı biz siliriz. saygılarımızla

    her şey her yerde aynı anda yorum

    1 ziyaretçi

    her şey her yerde aynı anda yorum bilgi90'dan bulabilirsiniz

    Her Şey Her Yerde Aynı Anda

    Her Şey Her Yerde Aynı Anda

    Vergilerini bir türlü bitiremeyen bitkin bir Çinli göçmen kadın (Michelle Yeoh), dünyayı kurtarması gereken çılgın bir maceranın içine çekilir. Bunu ancak, sürdürebileceği hayatlarla bağlantılı diğer evrenleri keşfederek yapabilir.

    2022 senesinin en beğenilen filmlerinden olan "Her şey Her Yerde Aynı Anda" (Everything Everywhere All at Once) 11 dalda aday olduğu Oscar Ödüllerinden, 'En İyi Film' dahil, 7 tanesini kazandı. Michelle Yeoh, 'En İyi Kadın Oyuncu' dalında Oscar kazanan ilk Asyalı oyuncu oldu

    Yazı kaynağı : www.sinemalar.com

    Her Şey Her Yerde Aynı Anda: Dikkatim Tamamen Üzerinde

    Her Şey Her Yerde Aynı Anda: Dikkatim Tamamen Üzerinde

    Swiss Army Man’le (2016) tanınan yönetmenler Daniel Kwan ve Daniel Scheinert’ın son filmi Her Şey Her Yerde Aynı Anda, South by Southwest Festivali’ndeki gösteriminin ardından şimdiden bir kült olma yolunda ilerliyor. Bugünün temposuna yetişmeye çalışırken kaosun hâkim olduğu bir çoklu evren anlatısı kuran film, her şeyiyle bir “hızlı sinema” örneği. 

    “Her şeyin, her yerde, aynı anda var olmasının; hiçbir şeyin, hiçbir yerde, hiçbir zaman var olmamış olmasıyla aynı şey olması”. Bu cümlenin görkemi karşısında şaşkına dönmüş bir film Her Şey Her Yerde Aynı Anda. Yönetmenler Daniel Kwan ve Daniel Scheinert, hiçbir şeye benzemeyen ve her şeye benzeyen bu filmde sadece bir çoklu evren anlatısı kurmakla kalmıyor, aynı zamanda bu evreni sinemanın diline çevirmenin yollarını arıyor. Film, hikâye, kadraj, karakterler ve evren gözümüzün önünde durmaksızın parçalara bölünüp çoğalıyor. Her bir ânı büyük bir ustalıkla yönetilmiş, her karesi titizlikle tasarlanmış bu tuhaf film, bize bir kerede anlayamayacağımız ama algılayabileceğimiz bir film evreni sunuyor. Eğer bize bir tefekkür alanı açan, durmayı ve dalıp gitmeyi öğütleyen bir yavaş sinema varsa, elbette ki bunun bir karşı kuvveti olmalı: Her Şey Her Yerde Aynı Anda, her şeyiyle bir hızlı sinema örneği. Ancak ve ancak dikkatin en büyük sermaye olduğu, her şeye, her yerde, aynı anda baktığımız günümüz görsel dünyasında doğabilecek bir hiper film.

    Elbette bu çoklu, dikkati dağınık ve odaksız dünyayı bir arada tutan ve izlenebilir kılan çok basit bir hikâye var. Film, ABD’de kocasıyla birlikte bir çamaşırhane işleten Evelyn isimli bir Çinli-Amerikalı kadın ile kızı Joy arasındaki çatışmaya odaklanıyor. Kızının lezbiyen olduğunu Çin’den gelen babasına söylemeye cesaret edemeyen, bir yandan da zorlu bir vergi dairesi görüşmesine hazırlanan Everlyn, paralel bir evrenden gelen kocası Waymond tarafından akıl almaz bir yolculuğa sürükleniyor. Karakterler, durduk yerde altına yapmak veya duygusal bir anda portakal suyu içmek gibi, olabilecek en rastgele ve beklenmedik hareketi yaparak kendilerinin başka evrendeki versiyonlarına ulaşıyor, onların yeteneklerini tıpkı The Matrix’teki gibi zihinlerine “indirebiliyorlar”. Evelyn kendisinin başka versiyonlarına ulaşırken, biz de aynı anda onlarca farklı film izliyoruz. 2001: Bir Uzay Macerası’ndan (2001: A Space Odyssey, 1968) Aşk Zamanı’na (Fa yeung nin wah, 2000), 70’ler Kung Fu filmlerinden Ratatuy’a (Ratatouille, 2007), sonsuz sinematik referanslarla örülü bir film evreni kuruyor yönetmenler.

    Her Şey

    Filmin vizyona girmesi vesilesiyle seyirciye yazdıkları mektupta Daniel Kwan ve Daniel Scheinert, filme her şeyi koymak istediklerini anlatıyorlar. Bu filmin çıkış noktasının, her şeyin çok fazla olduğu, herkesin ve her şeyin dikkatimize aç hâle geldiği, sinemanın gerçek hayatın hızına yetişemediği bir dünyada yaşamız olduğundan bahsediyor; bu “fazlalığı” anlamak ve içinde var olabilmek için bir dil aradıklarını söylüyorlar. Hızlı ya da hiperaktif bir sinema diyebileceğimiz bu dili ise şöyle tanımlıyorlar: “Mit yaratmaya dair bir büyük veri (big-data) yaklaşımı, ‘Her Şeyin Teorisi’nin anlatısal bir karşılığı, geleneksel anlatım biçimlerinin türler ötesi (post-genre) bir yapıbozumu, bir ‘maksimalistin’ modern hayatın gürültüsünde hayatta kalmaya dair manifestosu.” Elbette tıpkı filmin kendisi gibi çok yüklü bir tanım bu, ancak kast ettikleri çok temel bir şey var: Tüm bu çokluğun, kakofoninin ve aynı anda her yerde olma hâlini geriye döndürmeye çalışmak, her şeyin daha yavaş ve anlaşılır olduğu geçmişe dönmek yerine, başka bir yöne gitmek. İleri, sağ, sol, çapraz, fark etmez. Günümüz sinemasının en büyük sığınağı olan nostaljiden eser yok bu filmde. Tamamen burada, şu anda geçiyor. “Bir de böyle denemeyi” öneriyor, paralel gerçeklikleri, olasılıkları işaret ediyor. Dikkati azalan, odaklanamayan, aynı anda bir sürü şeye bakmak, bir sürü iş yapmak zorunda kalan, her hareketi veriye dönüşmüş zihinlerimizin bu çokluk hâlini kucaklamayı deniyor. Filmin bunu nasıl yaptığını anlamak için açılış sahnesine biraz daha yakından bakabiliriz.

    Bir masaya yığılmış yüzlerce fiş ve faturanın görüntüsüyle açılıyor film. Evelyn bir vergi denetimi için gerekli belgeleri hazırlamalı, bir yandan Çin’den gelen yaşlı babası için parti hazırlıklarını tamamlamalı, kızının sorunlarını dinlemeli, kocasının doğru duvar boyasının kullanıp kullanmadığını denetlemeli, kendisine asılan bir adamı savuşturmalı, çamaşırhaneye gelen müşterilerle ilgilenmeli, çamaşır makinesinin içine ayakkabı atmasınlar diye onları uyarmalı. Her kafadan bir sesin çıktığı, kameranın yönünü şaşırdığı, aşırıymış gibi dursa da aslında herhangi birimizin herhangi bir gününden farkı olmayan bu kalabalık ve geveze açılış, yakın dönemden Safdie Kardeşler’in Uncut Gems’ini (2019) de anımsatıyor. Ancak burada şehirle özdeşleşmiş bir kakofoniye ek olarak en az karakterler kadar dikkati dağınık, mekânı karış karış dolaşan ve dolaştıran oyunbaz bir kamera ve kurgu da var. Bugünün dilinden konuşan, şimdinin hızıyla hareket eden, odağını şaşırmış bir kamera; neyi nereye bağlayacağını bilemeyen, her şeyi rastgele ilişkilendiren, uzun plan sekanslarla hızlı kesmeler arasında gidip gelen bir kurgu. İkisi de neden-sonuçla değil, uyaranlar üzerinden hareket ediyor ve zihnin sıçramalarını taklit ediyor. Gündelik hayatta ve bildiğimiz dünyanın gerçekliğinde geçen bu açılış ile filmin çılgın bir bilimkurgu evreninde geçen geri kalan kısmının benzer duygular yaratması tesadüf değil. Çünkü Her Şey Her Yerde Aynı Anda, neredeyse her parçasında bütününü barındıran bir film. Herkesin “küçük birer bok parçası” kadar değerli ya da değersiz olduğu evrende, sıradan bir ailenin sıradan yaşamının tam da evrene, hakikate ve her şeye dair söyledikleriyle ilgileniyor.

    Her Yer

    Filmin çılgın ve hiper evreni, bir yandan Everyn’in çatlayan ve parçalanan zihnini ve ruhunu anlatmasıyla dışavurumcu ve öznel. Çoğunlukla onun zihninin yönlendirmesiyle dolaşıyoruz bu labirentin içinde. Bazen bir rüyanın dilini taklit ediyor film, çağrışımlarla ilerliyor ve karakterin hikâyesindeki kilit anlara odaklanıyor. Kocasıyla giderek ailesini terk ettiği, ABD’ye göç ettiği ya da kızının doğduğu anlar gibi. Bir bilgisayar oyununu andıran küçük bir ekranda Evelyn’in karar anlarını görüyoruz, farklı kararlar dallanıp budaklanan uzun bir kader çizgisine dönüşüyor. Her yolun sonunda hem aynı hem bambaşka bir Evelyn görüyoruz: bir film yıldızı, bir opera sanatçısı, bir aşçı, bazen sadece hareketsiz bir kaya. Her karakterde ise başka bir filmin ya da türün dünyasına giriyoruz. Örneğin Evelyn’in kocasıyla ABD’ye gitmediği, Çin’de kalarak bir kung fu ustası ve film yıldızı olduğu evren bir Wong Kar Wai evreni. Seneler sonra karşılaşan âşıkların konuşmasını, Aşk Zamanı’nın arka sokaklarından birinde izliyoruz. Sadece sinematografi değil, filmin hızı da Wong Kar Wai’nin kendine has zamanına ayak uyduruyor bu sahnelerde.

    “Filmler hayatınızı değiştirebilir” diyor mektuplarında yönetmenler, kendi hayatlarını değiştiren filmleri her şeyin bir parçası olarak yerleştirdikleri bu evrenin kelimeleri de yine filmler oluyor. Sadece sevilen bir referans vermek ve onu hatırlatmak değil amaç, o filmin işaret ettiği film zamanını, “çok fazla’yı anlamak için gerekli kelime dağarcığına” dâhil etmek. Yönetmenler gibi Evelyn de filmlerle hatırlıyor, onlarla hayal kuruyor, onlarla görüyor. Paralel evrenlerdeki diğer versiyonlarının aksine, hiçbir şeyde başarılı olamadığı için özel olan Evelyn, kelimenin gerçek anlamıyla bir anti-kahraman. Şu âna dek hikâyelerini dinlediğimiz tüm kahramanların karşı kuvveti, onların var olurken evrendeki dengeyi sağlayan herkes, yan karakterler, görünmez, sıradan insanlar.1 Hayatlarının binlerce farklı versiyonunu binlerce farklı ekranda izleyen, ona “seyirci kalanlar”, biz, herkes, hiç kimse.

    Öte yandan sinema referanslarıyla örülü tüm bu evreni Ucuz Roman (Pulp Fiction, 1994) gibi postmodern sinema örneklerinden ayıran iki temel özellik var: Yönü ve hızı. Zamanın ruhunu ve bugünün estetiğini bu iki temel kavramla sinemanın diline çevirmeye çalışıyor yönetmenler. Her Şey Her Yerde Aynı Anda, mekânı yatay olarak parçalayan bir film, bir space-travel filmi. Bunu hem ‘mekânda yolculuk’ hem de ‘boşlukta yolculuk’ olarak çevirebiliriz bu film özelinde. Ucuz Roman gibi örnekler ileriye doğru akan hikâyeyi zamansal olarak parçalayıp kronolojik sırayı bozarken, burada ise hikâyenin zamanda doğrusal olarak aktığını ve mekânda parçalanıp çoğaldığını görüyoruz. Evelyn’in bilinci diğer evrenlere geçtiğinde kamera sağa, sola, yukarıya ya da aşağıya doğru hızla kayıyor, hattâ bazen birkaç evreni aynı anda deneyimliyoruz, tüm bu akışı takip etmek mümkün değil. Bazen ise Evelyn kadrajın içinde geriye ya da ileriye doğru sürükleniyor. Bu anlarda gerçekten de bir hızlı trende gibiyiz, üç boyutlu gözlüklere gerek kalmadan Evelyn’le birlikte kadrajın derinliklerine doğru sürükleniyoruz. Mekânsal olarak her yöne ilerleyen, sinemanın olanakları ve insan algısı elverdiğince “her yerde” olmaya çalışan bir anlatı var karşımızda.

    Aynı Anda

    Elbette sinema tarihinde çoklu evren/paralel evren yapısını kullanarak hikâyeyi mekânsal olarak parçalayan Rastlantının Böylesi (Sliding Doors, 1998), Zaman Kodu (Timecode, 2000) ve Koş Lola Koş (Lola Rennt, 1998) gibi örneklerden bahsetmek mümkün. Ancak bu noktada kadrajdaki ya da mekândaki parçalanmaya hız faktörü ekleniyor. Kadrajın her yönüne doğru hızla kayma hareketi bir yanıyla sosyal medyadaki kaydırma hareketini çağrıştırıyor. Binlerce parçaya bölünmüş dikkatimizin farklı evrenler arasında gidip gelişinin epik bir versiyonu. Film boyunca Evelyn’in zihni buna dayanabilecek mi, dayanamayacak mı diye izliyoruz. Kendisinden önce bu çoklu evrende var olmaya çalışmış bir diğer kişi, filmimizin kötü kahramanı Jobu Tubaki –yani Evelyn’in kızı Joy’un başka bir evrendeki versiyonu– dayanmayı başarmış fakat her şeyin hiçbir şey olduğunu fark ederek sonsuz bir anlamsızlık ve hissizlik çukuruna sürüklenmiş, bir nevi uyuşmuş. Evelyn’in zihni Jobu’nunkinden daha dayanıklı çünkü daha yavaş bir çağın anıları var zihninde.

    Filmde birkaç kez tekrar eden etkileyici bir imge var: Evelyn’in farklı evrenler arasında bölünen ve çoğalan zihni/bedeni, bir cam ya da gibi çatlıyor. Günümüz dikkat ekonomisinin en yerinde temsillerinden biri olabilir bu. Ancak Black Mirror benzeri eleştirel ve distopik sosyal medya anlatılarından çok büyük bir farkı var filmin; bu parçalanmayı bir tür zihinsel evrim olarak ele alıyor. Her şeyi aynı anda anlamak mümkün değil belki ama görmek, işitmek –algılamak– anlamaktan çok daha hızlı gerçekleşiyor. Bu yüzden filmi çoğunlukla anlamıyor, sadece algılıyoruz. Çünkü bu günlük hayatımızda zaten hep yaptığımız, bildiğimiz bir şey. Herkesin ve her şeyin iştahla peşinden koştuğu dikkatimiz bin bir parçaya bölünürken çatlamayan zihnimizi, bedenimizi –ruhumuzu– kucaklıyor, onu bir güce dönüştürüyor. Filmin bize, Evelyn’in kızına, bir neslin bir başka nesle dair temennisi: Tutunun, kaybolmayın.

    Joy daha hızlı bir dünyaya doğduğu için müthiş bir kaosun içine çekilmiş, anlamsızlık ve haz içinde pırıl pırıl parlıyor, her şeyi deneyimlediği için hiçbir şey hissedemiyor. Yine bir başka zamane anlatısı Euphoria’ya referansla, “öforik bir distopyaya” sürüklenmiş. Evelyn kendi babasına kızını anlatırken şöyle bir cümle kuruyor: “Bana benzemesinden korkuyordum, yine de benim gibi darmadağın oldu. Ama önemli değil çünkü evrende var olmasına yardım edecek nazik, sabırlı ve bağışlayıcı birini buldu.” Hayatı paylaştığı, öfkesini ve acısını nazikliği ve naifliğiyle hafifleten, kendi karşı kuvveti Waymond’ı hatırlıyor bunu söylerken. Bu filmde her parça bizi bütüne götürüyor demiştik. O hâlde Evelyn’in bu cümlesini, yönetmenlerin tıpkı mektuplarında yaptıkları gibi bize, seyirciye bir sesleniş olarak okumak mümkün: “Filme her şeyi dâhil edemediğimizi gördünüz ancak yine de umarız bu kocaman ve dağınık film size bir şekilde sarılabilmiştir.” 

    NOT

    1 Bu anlamda elbette Evelyn’in anaakım sinemada çok az temsil edilen bir karakter, orta yaşlı bir göçmen kadın olması tesadüf değil.

    Her Şey Her Yerde Aynı Anda, Başka Sinema salonlarında gösterimde.

    Yazı kaynağı : altyazi.net

    Her Şey Her Yerde Aynı Anda

    Her Şey Her Yerde Aynı Anda

    Her Şey Her Yerde Aynı Anda / Everything Everywhere All at Once

    ABD Yapımı 140 dakikalık Çin işkencesi

    Bu hafta sonu vizyona girecek olan ”Her Şey Her Yerde Aynı Anda” oldukça bunaltıcı, sıkıcı bir yapım. Filmi izlerken zor bir bulmaca çözüyor hissine kapılıyorsunuz. Yönetmen koltuğuna oturan Daniel isimli iki yönetmen, yaşadığımız hayatın her versiyonunu paralel evrende, binlerce kez aynı süliette var olduğumuzu savunup, zor bir bulmaca gibi karışık bir şekilde anlatmaya çalışınca hikayenin üstesinden gelemeyip, saçmalamışlar.

    Filme hoş vakit geçirmek için gidecek olan seyircilere uyarımdır! Genel bir kıyamete yaklaşmakta olan Dünya’nın bir şekilde kurtarılmasını anlatmaya çalışan yönetmenlerin anlatıda ki yeniliği, seyirci de heyecan uyandıracak olsa bile, beynini yormak istemeyen, çerezlik hikaye izlemek isteyen seyircileri, 140 dakikanın sonunda duygusal olarak tükenmişlik hissine sürükleyebilir. Kendilerini beyni yanmış, kafası kömürleşmiş, kulaklarından duman çıkarken, gözleri boş boş sellektör yaparken bulabilir. Benden söylemesi.

    Evelyn (Michelle Yeoh), yıllar önce kocasıyla birlikte Çin’den Amerika’ya göç etmiş ve yeni bir hayata başlamıştır. Aile hayatı ve işiyle sıradan bir yaşam süren Evelyn, kendisini bir anda dünyayı kurtarması gereken çılgın bir maceranın içine sürüklenir. Yaşayabileceği alternatif yaşamlarla bağlantılı diğer paralel evrenleri keşfeden Evelyn, bu süreçte yaşadığı dünyayı kurtaracak tek gücün kendisi olduğunu öğrenir.

    Düşünsenize, yaşadığınız dünya’da hizmetçisiniz ama paralel evrende oldukça zengin birisiniz. Ya da ünlü bir film artisti, bilim adamı, ses sanatçısı, ressam, hakim, savcı, öğretmen vs. vs. Binlerce ünvan ve konumda aynı silüette yaşıyorsunuz. Ve, kızınız, oğlunuz, eşiniz ile aynı problemlere dahil oluyorsunuz. Bu filmde de Evelyn’in genel sorunu kızı. Yaşadığı her evrende kızı Joy (Stephanie Hsu) ile problem yaşıyor. Bu, yönetmenler için ilginç bir yaklaşım olabilir ama benim için değil.

    Daha önce izlediğimiz bilimkurgu filmlerinde hikaye anlatıcıları, yaratılan kaosu anlamdırırken, bu filmin iki yönetmeni anlattıkları hikayeyi komedi ve hızlı kurguya indirgeyip, üstüne üstlük kulak tırmalayan, baş ağrıtan oldukça kötü bir müzikle adeta tüy dikmişler.

    Her Şey Her Yerde Aynı Anda filminin yönetmenleri, yaşamın oldukça sıkıcı ve bunaltıcı, aile yaşamlarının yanıltıcı olabileceğini, yaşadığımız Dünyanın ise herkes için adil  olmadığını kabul ediyor ve bu zorluklara beklenmedik bir iyimserlik duygusuyla karşılık veriyor. Yönetmenler, yarattıkları binlerce paralel evren arasında çılgınca dolaşırken değer verdiğimiz her şeyi yutmak için bekleyen paralel bir boyut, patlamaya hazır bir bomba gibi orada duruyor diyor. Diğer yandan, 10 kişilik küçük oyuncu kadrosu ile  yaşamını sürdüremeyenler de dahil olmak üzere çeşitli gerçekler arasında ayrım yapmayı biraz daha kolaylaştırıyorlar.

    Oyunculara gelirsek, Dünyaca ünlü oyuncular Michelle Yeoh, Jamie Lee Curtis, James Hong ellerinden geleni yapmaya çalışmışlar ama sanki onlarda anlatılan hikayeye pek inanmamışlar. Jamie Lee Curtis, rol icabı kilolu, salaş görüntüsü ile benim bu filmde ne işim var der gibiydi. Senaryo ilginç ama kurgu oldukça yorucu. Görsel efektler tatminsiz. Boru sesini andıran müzikler ise berbat.

    Sözün Özü : Sinemaya gidip bilimkurgu filmi izleyerek can sıkıntımı gidereyim, eğleneyim, hoş vakit geçireyim diye düşünüyorsanız ”Her Şey Her Yerde Aynı Anda” filmini pas geçip diğer seçenekleri değerlendiriniz. Ben bulmaca çözmeye meraklıyım, bu tür karışık beyin yakan filmleri severim diyorsanız buyurun perde sizin.

    Yönetmen / Senaryo : Daniel Scheinert, Daniel Kwan

    Görüntü Yönetmeni : Larkin Seiple

    Kurgu : Paul Rogers

    Müzik : Son Lux

    Oyuncular : Michelle Yeoh, Jamie Lee Curtis, Stephanie Hsu, Ke Huy Quan, James Hong, Andy Lee, Anthony Molinari, Jenny Slate, Harry Shum Jr., Audrey Wasilewski, Peter Banifaz, Pablo Ramos

    ABD / Bilimkurgu-Aksiyon-Macera-Komedi / 132 Dk.

    Yazı kaynağı : ortakoltuk.com

    Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

    Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

    Yazının devamını okumak istermisiniz?
    Yorum yap