abdurrahman dilipak haber vakti
abdurrahman dilipak haber vakti bilgi90'dan bulabilirsiniz
Ve şimdi!
(Rum 41) İnsanların kendi elleri ile (irade ve ihtiyarlarıyla) yaptıkları işler (günahlar) yüzünden, karada ve denizde fesad meydana çıktı (düzen bozuldu) ki, Allah, işledikleri günahlardan bir kısmının cezasını (dünyada) onlara tattırsın. -Bunun sonucu gittikleri kötü yoldan dönüş yapsınlar diye- Olur ki (küfürden ve işledikleri günahlardan tevbe ederek) dönerler. 42, De ki: “Yeryüzünde dolaşın da önceki milletlerin sonlarının nasıl olduğuna bakın.” Onların çoğu Allah’a ortak koşan kimselerdi.
Deprem’de 72 saat geride kaldı. Enkaz altından canlı kurtarmak artık istisna.
Deprem bölgesindeki cep telefonlarından yüzbinlerce telefondan sinyal alınamıyor. Felaket tahminlerin ötesinde. Halihazır durum ve bundan sonraki muhtemel gelişmelere odaklanmalıyız.
Mesela, şimdi veraset ilamında Tapu harcı ve her türlü depozit kaldırılmalı, yargı, belediye ve idare arasındaki evrak bilgi temini ile, işlemlerin hızlandırılması için özel birimler oluşturulmalı.
Bakın, bu deprem Hem Sina hem de GAP hattı üzerinde ve bu iki hattın kesişme noktasında meydana geldi. Ve bunun sonucu bazı yerlerde 3-5-7, hatta 10 metreye kadar arza ve arazilerin konumları ve sınırlarında kaymalar meydana geldi. Bu da bugünden itibaren ciddi sorunlara yol açacak. Bu sınırların düzeltilmesi, yargıya intikal ederse uzun zamanlar alabilir. Miras yoluyla taksim ya da yeni yapılacak inşaatların ruhsatlandırılmasında da sorunlara sebeb olacaktır.
Esasen, el ile yapılan çizimlerle, dijitalleşme arasında, eski kayıtlarla, daha önceki depremlerdeki kaymalar sebebi ile Tapu kadastrolarla ve yargıda birçok dosya bulunmaktadır ve bir çok binada imar affı sürecinde de yeni sorunlar yaşandı ve yaşanmaya devam etmektedir. Bu tür sorunları çözmek için, tabii ve teknik sebeplerle meydana gelen sınır değişiklikleri doğrudan idare tarafından re’sen çözülebilir. İtirazlar tarafların rızasına dayalı çözüme kavuşmazsa, o zaman yargıya gidebilir. Mesela benim oturduğum apartman ve yan komşuya ait sınırda, el çizimi ile dijital harita arasındaki birkaç m2’lik kayma sebebi ile imar sorunu yaşanmaktadır. Bu tür sorunlar idari yoldan re’sen çözülebilir. Taraflara bilgi verilir, muhtarlıktan mutabakat metni getirilirse o metne göre, değilse tarafların birinin müracaatı üzerine ya da re’sen düzeltme yapılabilir.
TSK mevzuatı, daha çok Milli savunma ve savaş haline göre eğitim ve görevlendirme esasına göre düzenlenmiştir. Eğitim ve görevlendirmenin yurt için ve dışında tabii afet ve felaketlere göre yeniden düzenlenmesi ve çalışma esaslarının belirlenmesi gerekir. Biyolojik savaş, siber savaş, uzay savaşı, robot savaşı yanında savaş araçları ile iklim manipülasyonu ve afetlerin tetiklenmesi de göz önünde bulundurularak sivil savunma, hayatta kalma becerileri, afet zamanlarında sivil ve askeri imkanların birlikte koordinasyonu konusu ve Kızılay, İHH gibi sivil kaynaklarla eş güdümü ile ilgili yeni bir mevzuat hazırlanması gerekir. Bütün subay ve eratın bu anlayışla eğitim müfredatının yenilenmesi gerekir.
Kızılay’ın savaşta ve barışta, afet zamanlarında hayatta kalma ve insani yardım maksadlı örgütlerin insani kaynaklarının eğitimi için, kısa, orta, lisans, ön lisans ve yüksek lisans düzeyinde çok yönlü, multi disipliner akademik öğretim kurumu oluşturulmalı ve ilgili resmi ve sivil kurumların yöneticilerinin ve gönüllülerinin bu kurumlarda teorik ve uygulama olarak yetiştirilmesi gerekir. Bu konuyu son üç Kızılay başkanına da ilettim ama maalesef bir ilerleme sağlanamadı.
Okul çağındaki çocuklar için geçici çözümlere ihtiyaç, öğrenci nakilleri kolaylaştırılmalı. Uzaktan eğitim imkanı sağlanmalı, Çadırlarda geçici okullar oluşturulabilir. Ailelerini kaybetmiş çocuklar, dul, yetim ve sakatlar ve yaşlılar için acil eylem programı oluşturulmalı. Göçmen ve çocuklarının durumu ayrıca aynı şekilde değerlendirilmelidir. Sınır dışı etmek olmaz, çünkü öbür tarafta da benzer durumlar söz konusudur. Bölgelerdeki Üniversitelerin durumunun da ayrıca ele alınması ve acil olarak, taşınamayanların uzaktan eğitimi, taşınacak olanları gittikleri yerde uygun ve eş değer fakültelere naklinin yapılabilmesi gerekir.
Bölgede her türlü gasb, istismar, kışkırtma gibi durumlara karşı MİT, Emniyet ve Jandarmanın işbirliği ile OHAL, özel istihbarat ve güvenlik ağı oluşturulmalıdır.
Bölge insanın kamu ve banka borçları ertelenmelidir.
Hayatın normal akışı için ihtiyaç duyulan mal ve hizmetlerin temini için bir an evvel belli işletmeler faal hale getirilmesi gerekir. Aynı şekilde belli sanayi kuruluşlarının faaliyete geçirilmesi için bir eylem planının TOBB ve SİAD’larla birlikte oluşturulması gerekir.
Bir an önce Afed envanteri çıkartılarak sigorta risklerinin ödenmesi gerekir.
Bu konuya tekrar döneceğim de, zaten acil, mevzi yapılması gereken işleri o bölgedeki kişi ve kişilere yöneltiyorum.
Şimdi söyleyeceklerim daha hayati konular. Bu deprem fay hattının dirsek yaptığı bir noktada oldu. Bunun doğu hattı, Adıyaman’a doğru gidiyor. Bunun önünde GAP var. Güneye giden hattı, Lut gölü üzerinden, Ürdün’le Filistin arasından geçerek Kudüs’ün yanından Sina’ya, NEOM ve LİNE bölgesine uzanıyor.
Bakın, bu HAARP dedikleri sistem yüklü, benzer gemiler şu anda İsrail açıklarında, Doğu Akdeniz’de Lübnan açıklarında, Kıbrıs’ın doğusunda, Ege’de ve Gölcük de bulunuyor. Eğer bu yapılar bu depremleri tetikleme kabiliyetine sahipse, Kudüs’te tetiklenecek bir depremle Mescidi aksanın yıkılması uzak bir ihtimal değildir. Bu kıyamet savaşının başlangıcı olur.
Kıyamet teolojisinde İskenderun limanı ve Amanos’lar, Gavur dağı ve Gavur gölünün son derece önemli bir rolü var. Amik ovarı ve Melheme-i Kübra ile ilgili rivayetleri hatırlayın.
Biz geçtiğimiz yıllarda, Derin gerçeklerde, Mescid-i Aksa’nın altındaki kazı faaliyetleri ile ilgili olarak, bugün olmasından korkulan endişeleri dile getirmiştik. (TIKLAYINIZ)
Bu afet, Maraş ve Hatay’la, Antep’le sınırlı değil. GAP çökerse ne demek istediğimi o zaman anlarsınız. Yuhanna vahyini okuyanlar, ne demek istediğimi anlamışlardır.
İstanbul depremi bekliyor. İstanbul depremi her anlamda bu depremi aratır. Bu arada İzmir merkezli, Egede olacak bir deprem de sürpriz olmaz.
Benim açımdan Şira ve Tarık yani Niburi ve Marduk, HAARP’den daha acil ve önemli. Bunlar Kur’an’da zikrediliyor ama Bilim açısından komplo bile değil! Volkanların patlayacağı, 1000 yıl önce uyuyan fay hatlarının uyanacağı bir zaman yaklaşıyor. iklim, Karbon ayak izi, 5G’ci, mRNA’cı, Global Resetçi, TransHumanist, Pedefolik, LGBT’ci Satanist Şeytani lobi, bu hakikatleri gizleyerek, bu hakikatlerin sonuçları diye bir takım bilimsel yalanlar üzerinden şeytani planlarını hayata geçirmeye çalışıyorlar. Birileri, tarihin sonunu getirecek bir medeniyetlerarası kıyamet savaşı için, Tanrıyı kıyamete zorlamaya çalışıyor ve birileri de onların peşine takılıp gidiyor. Gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar.
Bu arada, bu şartlarda bu yılın son çeyreğine kadar seçim meçim olmuş, Zaten Mart 2024’de de yerel seçimler var. Birkaç ay ara ile iki seçim de olmaz. Yıl sonuna ya da 2024’ün ilk çeyreğinde genel seçimlere kadar siyaset polemik üretmesin. Ülke seçim havasından çıksın.. O zamana kadar da doğru düzgün bir siyasi partiler, seçim yasası yapın ve başkanlık sistemine bir çeki düzen verin. Bu arada halkın öfke duyduğu iş adamı, siyasetçi ve bürokratları bölgeden ve ekranlardan uzak tutun. Ha! Partilere seçim yardımı vermiştiniz ya, o paraları da ya dondurun ya da bölgeye aktarın. Bu konular da yarına kalsın. Selam ve dua ile.
Yazı kaynağı : www.habervakti.com
Hal ve gidiş
Derin Gerçekler
Eskiden karnelerde böyle bir bölüm de vardı. Talebelerin hali hazır durumu ve gidişat. Ben bugün talebelerden çok muallimlerin hal ve gidişatına bakacağım inşallah.
Türkiye nüfusunun ortanca yaşı yükseldi. Ortanca yaş 2021 yılında erkeklerde 32,4, kadınlarda 33,8 olarak gerçekleşti. Nüfus projeksiyonlarına göre, ortanca yaşın 2025 yılında 34,1, 2030 yılında 35,6, 2040 yılında 38,5, 2060 yılında 42,3 ve 2080 yılında 45,0 olacağı öngörüldü. Bizde ortalama ömür 73,2 yıl. Bu yapı hızla değişecek gibi. Gençler artık çok geç evleniyor. Çocuk sahibi olmak istemiyorlar, zaten kısa sürede boşanıyorlar. Devam eden evliliklerde mutluluk katsayısı düşük. Doğan çocuklarda sakatlık oranı hızla artıyor ve zaten artık, çevresel faktörler (5G StarLink, Hava, su, toprakdan gelen olumsuzluklar vb), gıda, ilaç, kozmetik hayat tarzı, alkol, uyuşturucu, stres insanların psikolojisini ciddi anlamda bozmuş durumda.
2020- 2025 dönemi için doğuşta beklenen yaşam süresinin dünya genelinde 73,2 yıl; erkekler için 70,8 yıl ve kadınlar için 75,6 yıl olduğu değerlendiriliyor.
Ana sınıflarına, kayıtların yapıldığı yılın eylül ayı sonu itibarıyla 57 ayını dolduran ve 68 ayını doldurmayan çocuklar kaydedilir. (Ortalama 5 yaş)
Zorunlu eğitim: Birinci kademe 4 yıl süreli ilkokul, ikinci kademe 4 yıl süreli ortaokul ve üçüncü kademe 4 yıl süreli lise olarak yapılandırılmıştır. Üniversite 4 yıl. Hazırlık okursa 5 yıl
1 yıl ana okulu+4 yıl ilkokul+4 yıl orta okul+4 yıl lise+ 4 yıl fakülte + 2 yıl hazırlık ve/veya sene kaybı=19 Yıl+Askerlik= 20 Yıl. Türkiye’de ortalama yaş olarak 75 desek, 65 yaş sonrası iş görmez emekli. 45 yıl aktif ömrü var. 20 yıl hemen hemen hiç üretmeden bilgi tekrarı yapıyorsunuz. O bilgilerin de bir kısmı resmi ideoloji misyonerliği, resmi din, resmi tarih. Müfredat yanlış ve yetersiz.. Öğretmenler de öyle.
Hem zaten yarın “TransHumanizm” projesi kapsamında, “Nesnelerarası iletişim” için insanların kafasına, adına “NeuraLink” denilen chipler takılınca, okul da, öğrenci de, öğretici de müfredat da hepsi çöp olacak.
Bizde zaten yüksek öğrenim tam bir fecaat. Diploma atölyesi gibi çalışıyorlar. Liyakat dediniz de, Doçenti Üniversiteye rektör atıyorlar. Doçentin doçentliği de zaten tartışmalı. Kendi Üniversitesi de kendini Profesör yapıyor. Akademi çevresindeki FETÖcülerin çoğu temizlenmedi. Ve şimdi yeni gelenlerden onların zihniyet ikizi, NEOFETÖcü yani. Aynı şekilde hareket ediyorlar.
Öyle rektör Prof.’lardan söz ediliyor ki,(hem de İlahiyatçı) “Beni Cumhurbaşkanı atadı, ben burada devleti, Cumhurbaşkanını temsil ediyorum.. İtiraz istemiyorum, verilen görevi yapacaksınız. Ulul emre iteat gerekir. Devletin bir bildiği var ki, öyle takdir edilmiş. Sizin göreviniz belli.” İyi bir de “Biat” alın oldu olacak!?.
Nuri Demirağ Uçak fabrikasını kurduğunda, bazı illerde Orta Uçak teknikeri sanat mektebi kurmuştu. Sahi niçin bu kadar üniversite var? Niye “Yüksek okul” değil. Niye kimse 2 yıllık ön lisans programlarını seçmez. Bir yanda iş hayatına katılır, öte yandan isterse dört yıla da tamamlar. Niye buralardan mezun olanlar kendi işlerini kurmazlar da devlet memuru olmak isterler?
Plandemi sürecindeki kimi prof. ünvanlı kişilerin bilim kurullarında, piyasada, bürokrasi de media’da nasıl açıklamalarda bulunduklarını gördünüz. Bunlar mı bilim adamı, bunlar mı bilim adamı yetiştirecek!
Geçen gün “Akademik Ahlak / Türkiye” diye bir kaynak tarafından derlenen bilgilere baktım, utanç verici. Yüzkarası bir durum. Bu sonucun sorumlusu kim?
2020'de yapılan bir araştırmaya göre: “Türkiye'deki 68 üniversiteyi yöneten rektörlerin uluslararası yayın sayısı 0 (yazıyla sıfır)mış. 71 rektörün de hayatları boyunca ürettikleri tüm eserlerin aldığı toplam uluslararası atıf sayısı 0 (yazıyla: sıfır)mış.” Bu sözü edilen kişilerden 68 rektör iş başvurusu yaparken doldurmaları gereken “YÖK rektör aday bilgi formu”nu doldurmuşlar. Bu rektör adaylarının bilgi formunun ilk iki bölümüne kocaman bir sıfır (0) yazmaları başvurularının kabul edilmesine engel olmamış. Birşeyleri, bir şekilde kılıfına uydurdum “ben yaptım oldu” diyebilirsiniz ama dikkat, her kanuni olan şey Hukuki demek değildir. Her yasaya uygun şey ahlaki ve dini de olmayabilir. Üniversitelerimizi yöneten rektörlerin akademik üretkenlikleriyle ilgili verilere şu adresten ulaşabilirsiniz. https://link.springer.com/article/10.1007/s10734-020-00542-1
Bakın “Akademik hayata yeni başlayan araştırmacıların ortalama akademik yayın kalitesi 2003 yılından beridir sürekli olarak gerileme kaydediyor”, neden? Bunun sorumlusu kim?.. Rezilliğe bakar mısınız: Dünyada sahte akademik dergilerde en çok makale basılan ilk üç ülke: 1-Hindistan, 2-Nijerya, 3-Türkiye. İkisi İslam ülkesi, hem de D8’de, biri de eski bir Türki devlet, bugünse Hindular İslam düşmanlığı yapıyorlar.
Üniversitelerimizdeki akademisyenlerin doçentlik kadrosu elde edildikten sonra yavaşlayan ortalama yayın sayısı, profesörlük kadrosu elde edildikten sonra hızla geriliyormuş. İlginç değil mi, Akademik deneyim arttıkça akademik yayın sayısı geriliyor!?.
YÖK başkanı Prof. Özvar Kasım 2022’de "İnşallah önümüzdeki birkaç yıl içerisinde en az 4 veya 5 üniversitenin, ilk 500 üniversite içerisinde bulunması için fevkalade büyük bir mücadele ve gayret içerisindeyiz..." demiş, aslında TransHumanizm sonrası, NESNEleşerek birer Avatar ya da Siborga dönüşecek olan Kafasına NeuraLink dedikleri Chip takılan robotumsu insanların öğrenmeye ihtiyacı olmayacak ki.
Zaten Üniversite bilinen bilginin tekrarı için değil, bilinenin ötesine geçmek için var. Yapay zeka ve yapay bilinç devreye girince insana gerek kalmayacak bu konuda.
Halihazır durum açısından URAP 2022 sıralamasına göre üniversitelerimizin dünya sıralamasındaki yeri şöyle: İlk 500'deki üniversite sayısı sıralaması içinde yokuz! 500-1000 aralığındaki üniversite sıralaması içinde 10 Üniversitemiz yer alıyor. Bu sıralamaya göre ülkemizdeki üniversitelerin büyük bir bölümü ilk 3000'e giremiyor. Merak edeneler şuradan bakabilirler:
Akademik Ahlak raporunu hazırlayan kişi soruyor: “Hayatı boyunca ürettiği tüm eserler “0” (Sıfır) atıf almış ve uluslararası bir yayın üretememiş birinin genç akademisyenlere örnek olması, yukarıdaki tabloları tersine çevirmesi ve yönettiği üniversitedeki akademik üretimin kalitesini ileri taşıması mümkün müdür?”
Bir başkası da sormuş? “Uluslararası yayın olmadan Doç. olunamıyorken nasıl Prof. ve Rektor olunuyor?” Çok basit, ben yaptım oldu! Sahi, bu kişiler aday olurken ya ad gösterilirken, oylama yapılırken oy verenler, YÖK ilk elemeyi yaparken ve Beştepe atamayı yaparken, bu durumu hiç dikkate almıyorlar mı? Bilim dünyasında en akıllılarımızın hali buysa, gere kalanını siz hesap edin.
Selam ve dua ile.
Yazı kaynağı : www.habervakti.com
Siyaset meydanı!
Derin Gerçekler
Artık memleket seçim havasına girdi... Meydanlar onların artık. Herkes birbirine meydan okuyacak. Meydandakiler tüylerini kabartacak, usta kameramanlar küçük kalabalıkları büyük göstermek için her yolu deneyecekler. Artırılmış sanal gerçeklikten öte bu işi kurnazlık, illüzyon tarafı da var tabi.
Neyse siz o söylenenlere kulak asmayın. Bu işin mantığı var.. Ona dikkat ederseniz, brüt yerine meydanlardaki kalabalıkları net bir şekilde görebilirsiniz. Ama yine birileri kendini olduğundan fazla gösterecek, muhalefet az görecek, birileri de inanmasa da bu verilere inanıyormuş gibi yapacak. Siyasiler meydan okumayı sever. Kendilerini hep olduğundan büyük göstermek isterler.
Pazarcılarda dometesin irisini parlatıp öne koyar.
Şimdiden mitingler başlayacak gibi. 10.000 kişilik bir kalabalığı 40-50 bin kişi göstermek isteyen de olacak, 100.000 kişi diyen de. Dilin kemiği yok! Nasıl olsa taraftarlar her yalana inanmaya hazır... Kaldı ki, kalabalık tek ölçü olmamalı. Eğer yatırım yatırım yapacaksanız, katılımcıların kaç kişi olduğu değil, hesaplarında ne kadar parası olduğu önemli. Ya da gelenlerin cinsiyeti, yaşı, gelir durumu, öğrenimi hepsi farklı açılardan bir risk ya da avantaj oluşturabilir.
Tek başına kalabalıkları başınıza toplamak marifet değil. Hepsi ekmek ya da iş isteyen vasıfsız bir sürü insanı çeyrek ekmek ve bir kutu ayrana toplayabilirsiniz. Bir de dansöz oynatın, bir futbolcuyu sahneye çıkartın daha çok kişi gelir. Tamam, onların da bir oyu var. Ama bu insanları toplamak değil, dağıtmak zor.
Yine de en çok merak edilen, meydanda kaç kişi olduğu.. Önce meydan kaç metrekare ona bakın. Mesela meydan 20.000 m2 olsun. 1. Metre kareye en çok 2 kişi sığar. Ama bu ortada 1,5 kişi, sonra 1 kişiye düşer. 20.000 metrakarenin 5.000 m2 sahne, giriş, çıkış, güvenlik, lojistik, ambulans, ses düzen, aydınlatma donanımları ya da duruma göre ağaç ve bank, yeşil öbekler içindir. Kaldı mı 15.000 m2, 5000 m2 için 2 kişi, yani 10.000 kişi, 2. 5000 m2 için 7500 kişi, 3. 5000 m2 için 5000 kişi hesaplayın. Yani 20.000 metrekarelik bir alanda en çok 22.500 kişi olur. Siz deyin 30.000 kişi. Aslında bir dronla 3 grubun tepe fotoğraflarından gerçek sayı daha hassas bir şekilde ölçümlenebilir. Ama böyle bir alanda bir konser verirler 50.000 kişi de derler, 60-70.000 kişi de. Siyasi toplantılarda, katılımcıların VIP statüsüne göre, bu kalabalığın 1000-3000’i güvenlik ve alanda düzeni sağlamak için görevli personellerden oluşabilir. Düşünün ki, oraya gelenler için TOKİ, evsizlere ev satış çekilişi yapacak. 1000 kişi seçilecek, 3-5000 kişi de öyle gelir. Artık siyaset, halkla ilişkiler ayrı bir mühendislik sorunu adeta. Nereden kimi, nereye nasıl getireceksiniz, bunun bir hesabı kitabı var. Siyasilerin mübalağa oranı sadece meydandaki kalabalıkla ilgili değil, her alanda öyledir. Muhalefet ve yandaşlar her zaman kendi taraftarlarının uçurur, karşı tarafı olduğundan küçük gösterir. Yani bir türlü “adil şahid” olamazlar. Yoktur bu konuda da aslında birbirlerinden pek farkları.
Bu işleri bir halkla ilişkiler şirketi yapıyorsa, halkın en çok talep ettiği, en çok merak ettiği konuları, kısa cümlelerle prompt’tan sunar. Alkış istiyorsa, alkış sesi efekti de verebilir, hafif bir müzikten sonra bir tempo da oluşturabilir. Artık artırılmış sanal gerçeklik diye bir şey var. Siyasetin de amigoları var artı, adına sunucu dedikleri. Sadece sunuculuk değil, halkı coşturma görevleri de vardır. Gökten meleklerin selamını da getirir icabında. Nasıl olsa atış serbest. Herkes kendi tarafının yalanından memnun. Gerçek kimsenin işine yaramıyor. Ama gerçekten yana olanlar kafalarını kullanarak, onlara, bu kedi ise ciğer nerede, bu ciğerse kedi nerede diye sorabilirler. O rakam oradaysa, hesap burada!
Bazı kurnaz belediye başkanları, o ayın en çok izlenen sanatçısının konseri açılışı yapar. Popüler bir sanatçı ya da sporcu ile sahnede kucaklaşır, zamanın en çok konuşulan esprisini patlatırsınız olur biter.
Güldürecek misiniz, ağlatacak mısınız, hamaset duygularını mı okşayacaksınız, damardan girip dini mesajlar mı vereceksiniz, ya da düşündürecek misiniz. Bu sonuncusu çok zor. Ortalama 10-15 zeka yaşı ile, 300-500 kelimeyle neyi düşündüreceksiniz ki! En kolayı güldürmek. Birkaç fıkra, birkaç vecize, bir şiir hiç fena olmaz. Herkesin bildiği bir şeyi siz unutmuş, hatırlayamıyormuş gibi yapın, insanlar bu espriye bayılır. Sağı-solu yok bu işin, hepsi aynı. En hareketlisi, anında tepki vereni futbol taraftarları. Onları öne, hakim bir konuma yerleştirmek gerek.
Siz hangi il ya da ilçede olursanız olun, o miting yapılacak meydanın kaç m2 olduğunu bir öğrenin. Bakın kaçta kaçı dolu onu da 3 kademeli olarak hesaplayın, 3 aşağı-5 yukarı sayı odur. Eskiden bir milyon trajlı gazeteler vardı, artık 100 bin gerçek trajlı gazete bile kalmadı. O zamanlar bir milyon kişinin katıldığı toplantılar oluyordu, artık Türkiye’nin en büyük ilinde bile o rakam hayal! İnsanlar siyasete ilgilerini ve güvenlerini kaybediyorlar.
Sanırım kış aylarında yurtlardan filan daha fazla genç toplayacaklar siyasiler. Bir de kadınlar bu konulara daha ilgili gibi sanki. Tabii bir de dünya, bölge ve ülkemizde yaşanan gelişmeler, iklim şartları da etkiliyor bu işleri. Sosyal media da çok etkili. 2023’le birlikte gündem daha da ısınacağa benziyor. Kamplaşma ve kutuplaşma böyle devam ederse sonuç ne olur, bundan emin değilim. Siyaset günümüzde sulh etme sanatı değil. Siyasiler ötekilerin zaafları, yanlışları üzerinden kendilerine zafer devşirmeye çalışıyorlar sanki.
Dikkat ederseniz siyasiler, suç olan fiil değil, faile odaklanırlar. Aslında bunu yaparken, kendi fiillerini de faillerini de gizlemiş olurlar. Diğer bir konu, yanlış fiilin nasıl önlenmesi gerektiği konusunda fazla bir şey söylemezler. Bu konudaki talep ve itirazları dikkate almazlar. Çünkü kendilerine de aynı şekilde, aynı yöntemle, aynı kaynaktan besleniyor olabilirler. Aslında bu işe dalanlar genelde birbirine çok benzerler. Tek farkları mekan tuttukları yerle ilgilidir. Oradaki lider, örgüt, sloganları sahiplenirler. İnandıkları için değil, bu işin piyasası böyle. Bir işportacı da sattığı deterjanı, onun markasını, firmasını övecektir. Çalkalayacak köpürtecektir. Bu gün bizim gibi ülkelere siyasi tanıtım, işporta mantığı ile şampuan pazarlamasına benzer. Çalkalayacak ve köpürtecektir. “İpek kişi saçlar, çocuklar için iyi bir baloncuk, üfür uçsun, patronun ipek kıravatı, yaşlı amcanın ipek fuları, hanımefendinin ipek başörtüsü için harika bir çözüm. Eviniz mis gibi koksun.” Ha! Gömleğinizdeki salça lekesini de çıkartır. Hani bıraksan “baş, diş, nezle, grip”e de bire bir diyecek. “Bana güven gerisini merak etme sen” hesabı. Benim adayım iyidir! Siz adayınızın ne dediğine, parmağının gösterdiği yöne değil, ayağının gittiği yere bakın.
Selam ve dua ile
Yazı kaynağı : www.habervakti.com
Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında
Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.