Bu sitede bulunan yazılar memnuniyetsizliğiniz halınde olursa bizimle iletişime geçiniz ve o yazıyı biz siliriz. saygılarımızla

    99 depreminde enkaz altında en uzun kalan

    1 ziyaretçi

    99 depreminde enkaz altında en uzun kalan bilgi90'dan bulabilirsiniz

    1999 Gölcük depreminde enkaz altında en uzun süre kaç saat kalındı? Enkaz altında en uzun kaç saat kalınır?

    1999 Gölcük depreminde enkaz altında en uzun süre kaç saat kalındı? Enkaz altında en uzun kaç saat kalınır?

    Enkaz altından sağ çıkarılan vatandaşlar, Kahramanmaraş depremi sonrası yüzleri güldürüyor. 6 Şubat 2023 gecesi saat 04:17'de meydana gelen 7,7 büyüklüğündeki deprem başta Kahramanmaraş olmak üzere Türkiye'nin doğusunda yer alan 10 ili yerle bir etti. Ardından gündüz saatlerinde 7,6'lık bir deprem daha meydana geldi. Bu da hasar almış binaların yıkımına neden olurken can kaybının da artmasına neden oldu. Arama kurtarma çalışmalarının hız kesmeden devam ettiği deprem bölgesinde enkaz altında kalan vatandaşları kurtarma çalışmaları sürüyor.

    Depremden 40 saat geçtikten sonra Hatay'da enkaz altından çıkarılan anne ve evladı bölgede yüzleri güldürdü. Vatandaşların akıllarına da daha önce meydana gelen 1999 Gölcük depreminde enkaz altında en uzun süre kalanlar geldi. Peki enkaz altında en uzun kaç saat kalındı?

    ENKAZ ALTINDA EN UZUN KAÇ SAAT KALINDI?

    Kahramanmaraş depremi büyüklüğü ve yıkıcılığıyla daha önce meydana gelen depremlerden daha büyük oldu. AFAD'dan yapılan açıklamada 110 bin kilometrekareyi etkileyen bir deprem oldu.

    Arama kurtarma çalışmalarının devam ettiği Kahramanmaraş, Hatay, Osmaniye, Gaziantep, Adıyaman ve Malatya'da enkaz altından sağ çıkarılan vatandaşlar da oldu. Depremden 40 saat sonra Hatay'da anne ve evladı enkaz altından sağ olarak kurtarıldı.

    1999 GÖLCÜK DEPREMİNDE ENKAZ ALTINDA EN UZUN SÜRE!

    Gölcük depreminden mucize kurtuluşlar vardı. Depremden tam 151 saat sonra enkaz altından sağ olarak çıkarılan İsmail Çimen, o günlerde mucizenin simgesi olmuştu.

    17 Ağustos depreminde enkaz altından 97 saat sonra sağ olarak çıkarılan bir diğer isim de Yüksel Er isimli vatandaş oldu.

    2004 KONYA DEPREMİ'NDE 131 SAAT SONRA KURTULUŞ

    Marmara Depremi'nden sonra bir mucize de 2004 yılında Konya'da meydana gelen depremde oldu. Çöken apratmanın enkazından 131 saat sonra Muhammet Kelam kurtarıldı.

    GÖLCÜK DEPREMİNDE KAÇ KİŞİ ÖLDÜ, KAÇ BİNA YIKILDI?

    Kocaeli Gölcük'te 17 Ağustos 1999'da meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki depremde 17 bin 840 kişi öldü, 43 bin 953 kişi yaralandı. Gölcük depremi yaklaşık 45 saniye sürdü ve Türkiye'nin deprem geçmişinde "en uzun deprem" olarak biliniyor.

    Düzce'de 12 Kasım 1999'da 7,2 büyüklüğündeki deprem 30 saniye sürdü. Birçok ilde etkili olan deprem, Ukrayna'dan bile hissedildi. Söz konusu depremde 894 kişi hayatını kaybetti, 2 bin 679 kişi yaralandı ve binlerce kişi evsiz kaldı.

    Yazı kaynağı : www.gazetevatan.com

    23 yıllık acıyı göğsünde taşıyor

    23 yıllık acıyı göğsünde taşıyor

    Merkez üssü Kocaeli'nin Gölcük ilçesi olan Marmara Depremi'nin üzerinden 23 yıl geçti. 17 Ağustos 1999 yılında saat 03.02'de 7,4 büyüklüğünde meydana gelen ve “asrın felaketi" olarak tanımlanan deprem büyük acılara yol açtı. 45 saniyede süren depremde 18 bin 373 kişi hayatını kaybetti, 48 bin 901 kişi yaralandı, 5 bin 840 kişi ise kayboldu.

    Aradan 23 yıl geçmesine rağmen acısı bir an olsun dinmeyen Emine Cebeci (64), deprem anında yaşadıkları ve depremden 4 yıl sonra kimsesizler mezarlığında bulduğu 19 yaşındaki oğlu Serkan Yapıcı'yı ararken yaşadığı zorlukları anlattı. Oğlunun ve kızının fotoğrafını göğsünde taşıyan Cebeci, kolyeyi asla boynundan çıkarmayacağını söyledi. Oğlu Serkan'ın yanında yer ayıran Cebeci, öldükten sonra oğlunun yanına gömülmek istiyor.

    "45 saniyeyi enkazın altında sallana sallana geçirdik"

    Deprem gecesi yaşadıklarını anlatan Emine Cebeci, Deprem gecesi oğlum astsubaylığı kazanmıştı, kendisi erken uyudu ben ise hala uyumamıştım. Gece 03.00'da bir gümbürtüyle bina sallanınca ben oğlumun odasına doğru koştum. Yıkılacağımızı hiç düşünmedim. 3 adım atabildim, 4. adımı atamadım. 45 saniye deniliyor ama biz ilk 10 saniyede yıkıldık. 45 saniyeyi enkazın altında sallana sallana geçirdik. Üst komşum Necla vardı, 8 aylık hamileydi, ona seslendim bir cevap alamadım. Oğluma seslendim, ondan da cevap alamadım. Bir saat sonra oğlumun sesini duyabildim. Oğlum, 'Anne ben iyiyim, sadece ayağım betonun altında kaldı'” dedi.

    "O betonların altında yaşamayı kimse bilmiyor, diri diri mezara giriyorsunuz"

    Yaşadığı acıyı tarif etmekte zorlanan Cebeci, "Oğlum 14 saat sonra çıkarıldı. Oğlum benden önce çıkarıldığı için çok dua ettim. 'Ben çıkmasam da olur' dedim. Oğlum Serkan'ın, 'Annem çıkmadan ben hastaneye gitmem' diye sesini duydum. Beni enkaz altından çıkarmaları için uğraşıyordu. Oğlumu ikna edemedikleri için saatlerce beni bekledi. Çıkmama yakın oğlumu hastaneye götürdüler. Enkaz altından 18 saat sonra çıktım. 18 saat deprem sizi eziyor, ölmek istiyorsunuz ölemiyorsunuz. Depremi yaşamayanlar depremi yaşadık zannediyor ama öyle değil. O betonların altında yaşamayı kimse bilmiyor, diri diri mezara giriyorsunuz" diye konuştu.

    "Senelerce oğlum gelir diye kapımı kapatmadım"

    Hastane sürecini ve oğlunu yıllarca aradığını anlatan Cebeci, "8 ay hastanede kaldım ve 14 kere ameliyat oldum. Bu süre zarfında hep oğlumu aradım ancak bulamadım. Kayıpların ve oğlumun bulunması için mahkemeye başvurdum. Aylarca Türkiye'nin her bir yerinde oğlumu aradım. Senelerce oğlum gelir diye kapımı kapatmadım. Ben oğlumu enkazın altından sağ yolladım, öldüğünü hiç düşünmedim. Oğlumu sağ aradım, mezarlıkları açtırırken de asla burada çıkacağını düşünmedim. Oğlumu 4 sene sonra buldum ama sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim. Zaman zaman çok şükür bir mezarı var diyorum ama kafamda hep bir soru işareti oluyor" şeklinde konuştu.

    "45 saniye bir ömür"

    Depremin kendisine ne ifade ettiğini dile getiren Cebeci, "45 saniye çok şey. 45 saniye gençliğimizi, çocuğumuzu, bedenimizi, her şeyimizi aldı. O sadece 45 saniye değil, bir ömürdü bizim için. Hala devam ediyor, edecekte. Bizden sonra başkaları da bu acıyı yaşamasını istemiyoruz, tedbirlerin alınmasını istiyoruz. Oğlum Serkan'ın yanına kendim için yer ayırttım. Oğlumla biz çok yakındık, arkadaş gibiydik. Benim ailemin hepsi İstanbul'da ama oğlumun mezarı Gölcük'te olduğu için burayı bırakıp gidemiyorum" şeklinde konuştu.

    Fehime Kartal - Cihan Atik
     

    iha.com.tr üzerindeki haberler özet şeklinde yayınlanmaktadır. Haberin video, fotoğraf ve metnine Abone panelinden ulaşabilirsiniz.

    Yazı kaynağı : www.iha.com.tr

    Enkaz altında 4 gün

    Enkaz altında 4 gün

    İdrarımı içerek hayatta kaldım

    Depremden 10 saat sonra Eser’in kurtarılmasını ardından kendisinin de enkazdan kurtarılacağına inandığını belirten Yüksel Er, “ben 4 gece daha enkaz altında kaldım. Depremden önce oğlumla tartışmıştım. Barışmadan, ona sarılmadan ölmek istemiyordum. Dışarıdaki iş makinelerinin sesi, kalabalığın gürültüsü benim sesimin duyulmasını engelliyordu. Bırakın bağırmayı nefes almakta zorlanıyordum. Günlerce idrarımı içerek hayatta kaldım. Çünkü böbreklerimin iflas etmemesi ve yaşamam için bunu yapmam gerekiyordu” diye konuştu.

    Erzincan depreminden kurtulan Nurcan hemşireyi düşündüm  

    Arama kurtarma ekibindeki köpeklerin toz ve yıkıntılar nedeniyle kendisini fark edemediğini anlatan Er, “Bir ara, yattığım yere giren bir sinek bütün direncimi altüst etti. Bir an, sineğin kokuya, pisliğe ve ölüme geldiğini düşündüm ve artık bu iş bitti diye düşündüm. Böyle acı çekerek ölmektense intihar edeyim diye düşündüm. İlk önce gözlerimin önünü babam, eşim ve kızım geldi. İçimden sizlerin yanınıza geliyorum diye mırıldandım. Onların bakışı gözlerimin önüne geldi. Enkaz altında geçen 4 günde 1992 Erzincan depreminde 8 gün sonra enkazdan kurtarılan Nurcan hemşirenin mücadelesini hatırladım. İşte benim hayatta kalmamın bir nedeni de Nurcan hemşirenin umududur” diye konuştu.

    ‘Depreme tarih vermek imkânsız’

    Habertürk yazarı Murat Bardakçı’nın dün 17 Ağustos 1999 depreminin yıldönümü nedeniyle kaleme aldığı yazısında, İstanbul’da 250 senede bir mutlaka büyük deprem meydana geldiği yönündeki ifadeleri tartışmalara neden oldu.

    Deprem uzmanları, çalışmaların kesin tarih verme konusunda yetersiz olduğuna dikkat çekerken, Bardakçı’nın yazısının ise, ancak işin ciddiyetini anlamayanlara bir uyarı niteliğinde olabileceğini söylediler. İşi ciddiye alın Sedimantoloji ve Deniz Jeoloji uzmanı Prof. Dr. Naci Görür, Murat Bardakçı’nın söylediklerini doğru algılamak gerektiğini belirterek, “Yazısında Prof. Dr. Celal Şengör’den de referans verdi.

    Olay şu, Marmara’da 1999 yılından bu yana deprem alarmı verilmiş. Denizdeki araştırmaları yapan ekip olarak, tabanda aktif, 7’den büyük bir deprem üretebilecek potansiyelde, Kuzey Anadolu’nun devamı niteliğinde fay sistemi olduğu sonucuna vardık. 1999 depreminin, Marmara’nın tabanındaki kabuğa enerji şırınga ettiğini biliyoruz. 1999 depremi, 250 senede birikmesi gereken enerjiyi 55 saniyede bu kabuğa yükledi” dedi.

    Bilim insanlarının da uyarıda bulunduklarını, Kuzey Anadolu fayının depremleri doğudan batıya taşıdığını dile getiren Görür, 1939 Karlıova’dan başlayan depremler zincirinin 1999’da İstanbul’un kapılarına dayandığını ifade etti. Bardakçı’nın sözlerinin bir deprem uzmanıymış gibi değerlendirilemeyeceğini kaydeden Görür, şöyle devam etti: “Tarihi belgelere bakarak yazıyor. 1509, 1766, 1894 gibi büyük depremleri sıralıyor. Yer bilimcilerin dediği gibi ‘Marmara bir deprem denizi. Bu işi ciddiye alın, tarihte de binlerce can kaybı olmuş’ demek istiyor. Yoksa herhangi bir depremi öngörüyor gibi algılamak ve bu yönde beyanat vermek çarpıtma olur. Deprem biliminde bir kural vardır, bir deprem olmuşsa o deprem tekerrür eder.

    Enerji boşaltılır ve sonra tekrar kırılır. Yapılan bilimsel araştırmalar da kuzey kolda 250 senede bir deprem yaşandığını gösteriyor.” Deniz dibindeki gaz çıkışının depreme neden olacağı yönündeki ifadelerin ise yanlış olduğunu belirten Görür, “Gaz ve su çıkışı, gelecekte olabilecek depremin kestirilmesinde önemli. Gözlem altında olmalı. Deniz altı gözlem istasyonuna ihtiyacımız var. AB’nin bütün denizlerinde kurdular. Biz kurmaya çalıştık ama beceremedik.

    Hükümet yetkilileri desteklemedi” dedi. Hazırlıklar yetersiz 37. Dönem TMMOB Yönetim Kurulu İkinci Başkanı Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu ise şöyle konuştu: “İşi işin uzmanına bırakmakta yarar var. 250 yıllık periyotlar tahmini yapılıyor. 150- 200 yıl olan da var. Göynük depremi 300 yıla yakın. Kuzey Anadolu fayına dair verilen deprem tarihinin üzerinden 70 yıl geçti.

    O nedenle, deprem uzmanı deneyimli insanlarla konuyu tartışsa iyi olurdu. ‘250 yıl doldu, valizi toplayıp gidin’ anlamına gelecek açıklamalar yapmamak lazım. Bilgi vermek ayrı, tarih vermek ayrı anlam taşır. AFAD 81 ilde güvence ama, her anlamda yapılacaklara dair hazırlıklı olmak bir devlet politikası olmalıydı. Hazırlıklar çok yetersiz.”Marmara depreminde Yüksel Er, Malazgirt Caddesi’ndeki Gök Apartmanı’nın yıkılması sonucu eşi Işık, 14 yaşındaki oğlu Eser ve 5 yaşındaki kızı Ecem ile birlikte enkaz altında kaldı.

    Yüksel ve Eser Er, 5 gün sonra kurtarılırken, eşi Işık ve 5 yaşındaki kızı Ecem’in cansız bedenine ulaşıldı. Yüksel Er, enkaz altından çıkartıldığında oğlu Eser’e elini uzatarak “çak” yapmasıyla hafızalara kazındı. 2002 yılında tanıştığı psikolog Behiye Güven ile evlenen Yüksel Er, enkazdan birlikte kurtulduğu oğlu Eser ve 2004’te doğan oğlu Baran ile birlikte yeni bir hayata başladı.

    “Deprem sırasında bina çökerken gözyüzüne bir alev topu yükseldiğini gördüm” diyen Yüksel Er, “Bir süre enkaz altında kalan komşularımın iniltilerini ve seslerini dinledim. Oğlum Eser’in sesine odaklandım. Ve O’nun sesini duyduğumda sürekli kendisiyle konuştum. Oğlum Eser’in enkazda kendisini kurtaracak bir yaşam alanı oluşturduğunu öğrenince rahatlamıştım. Oğlum benim umudum oldu. Sıkıştığım yerin yanından gelen serinlikten apartman havalandırmasına düştüğümü anladım. Çaresizliği, karanlığı ve ölümü hiç bu kadar yakından görmemiştim” dedi.

    Yazı kaynağı : www.cumhuriyet.com.tr

    Yorumların yanıtı sitenin aşağı kısmında

    Ali : bilmiyorum, keşke arkadaşlar yorumlarda yanıt versinler.

    Yazının devamını okumak istermisiniz?
    Yorum yap